bugün

sözlük yazarlarından absürt hikayeler

şu hayat nasıl da acımasız diye sızlananlar, dönüp doğanın diğer canlılara neler yaptığına bir baksın.. irili ufaklı türlerin yaşamında ne büyük trajedilerin saklı olduğunu görebilirse görsün..

bir depremle, kasırgayla milyonlarca insan canlısı silinip gidiyor yaşam tarlalarından, tıpkı küçük bir su birikintisinde ağzında buğday tanesiyle boğulan bir karınca gibi..

insan mı, karınca mı..?

hangisinin daha değerli olduğunun ne önemi var..

bana öyle geliyor ki doğanın muhteşem bir adaleti var.. onun taraf tuttuğunu sananlar, yanılıyorsunuz! o diğer hayvanların safına geçmedi, ya da ihaneti nedeniyle insanlara düşmanlık beslemiyor.. umurunda mıyız onun ? sen istediğin kadar özenle sula çiçekleri, istediğin kadar okşa kedi yavrusunu.. çok içli, duygusal, doğa canlısı birşey ol, ne farkeder.. bir de bakmışsın yağmurlu bir günde bir şimşek çakmış tepende.. oracıkta yanıp gitmişsin..

sonra da küllerinden bir cenaze töreni düzenler ve ardından yas tutarlar.. seninle birlikte o çiçeği sulayan sevgili, tüm bulutların ve şimşeklerin, doğanın düşmanı olmuştur artık..

elinde olsa! ah, bir elinde olsa doğanın çatısını başına yıkacak.. o derece kin ve nefretle doludur kalbi..

bu bile umurunda değil doğanın..

zaten karıncanın da umurunda değildi doğanın ona yaptıklarının..

ama insan öyle mi..?

insana çok şey yüklüyor, çok fazla değer biçiyorlar.. çok görmüyorum aslında.. çünkü bunu yapan da insan.. insan insanı tutuyor.. kendi kendine coşuyor.. tuhaf erdemleriyle sarhoşluk içinde yüzüyor..

oysa bilgenin bilgeliği, karıncanın karıncalığından daha erdemli birşey değil..

sadelik burada zenginliği barındırır.. diğer türlüsü üstünkörü bir makyaj.. sen, aynadaki sana bakıp hoşlanıyorsun bundan.. diğerleri de hoşlanıyor aynadaki kadından..

hepsi bu işte..

tüm maharetin bir ayna, bir makyaj çantası,,

bir de yüzün..

sana anlatacak çok şeyim var sevgili.. ama insana dair değil, beni hayvanlar da pek ilgilendirmez.. esasen doğa tutkunu da değilim.. aslında beni biraz ukala, kendini beğenmiş bulacaksın ama asıl, doğanın kendisi bana aşık.. her fırsatta şakalaşıyor benimle, sevdiğinden yani.. yağmuruyla ıslatıyor, sonra da sırılsıklam halime bakıp yukarıdan gök gürültülü kahkahalar atıyor bana.. arada güneşe çıkardığı da oluyor beni.. dünyanın en büyük havuzuna dalıyorum onunla.. yavrularıyla, balıklarıyla oynaşıyorum..

bir gün,

tıpkı bir zamanlar senin bana yaptığın gibi omuzlarımdan tutup şiddetle sarstı evimi,,

beni yerle bir etti..

ne kızmıştım ona..

“lanet olası kadın! senin yüzünden tüm sevdiklerimi, herşeyimi kaybettim!” diye söylendiğimde,
ve yapayalnız kaldığımda bile onun yanımdan hiç ayrılmadığını farkettim..

“ olur böyle şeyler.. “ dedi sakin ve tatlı rüzgârıyla..

“arada bir esip geçerim.. yağar ve gürlerim.. sanma ki tek sevdiğim sensin!”

“nasıl! başkaları da mı var hayatında?”

“evet ya! ne sandın.. çok eşliyim ben.. milyarlarca sevgili uyuturum koynumda, her gece bir başkasıyla sevişirim..”

“ seni şıllık!”

çekildi birden köpüklü dalgalar ayaklarımın altından..

kızgınlığımın geçmesi için beni yalnız bırakıp bulutların ardına kadar çekildi.. fakat uzaklardan gözlerini kısarak beni izlediğini biliyordum.. gerisin geri döndüm ve ayaklarımı sürüyerek yürümeye başladım..

tepeden tırnağa titriyordum..

çok kızmıştım, tanımadığım diğer bütün canlıları bir bir kıskanmıştım ondan..

“hey! nereye gittiğini sanıyorsun?.” dedi.. “beni bırakıp nereye gidiyorsun..”

“ ben çok eşli değilim senin gibi.. hayatımda sadece bir tek kadına yer vardı, o da sendin..”

“evet doğru.. işte bu yüzden seninleyim.. “ dedi sevgili rüzgârım..

“hadi çıkar gömleğini..”

“ama üşüyorum..” dedim..

kaşlarını çattı.. “çıkar, üşümezsin..”

çıkardım üzerimde ne varsa.. çırılçıplak kaldım.. o an gündüz gece oldu.. tatlı bir sıcaklık ve karanlık bir örtü üstümüze kapandı.. yıldızların altındaydık..

“ ne o, kıskandın mı beni.. “ dedim.. “ neden yol verdin güneşe.. kalsaydı ya! eğlenirdik birlikte! “

şaka yapmıştım ama doğa kızdı bana.. soğuk soğuk esiverdi, yeniden üşümeye, titremeye başlamıştım ..

“ evet.. ilk kez birisini böylesine kıskanıyorum..” diye fısıldayarak sokuldu her yanıma.. tüylerimde hafif bir ürperti, ensemi terleten bir sıcaklık.. gözlerimi zevkten açamıyordum, iniltilerim rüzgârın uğultusuna karışıyordu..

o gece sabaha kadar seviştik doğayla..

kendime geldiğimde heryerim çizilmiş, kızarmış ve yer yer soyulmuştu..

“ ..sonrasını biliyorum.. “ dedi tıpkı doğa gibi kaşlarını çatarak..

“ teşekkür ederim giysiler için.. sen olmasaydın deli diye beni hastaneye götüreceklerdi..”

“evet..onu da biliyorum..” dedi başını pencereden dışarı uzatıp ufukta bekleşen bulutlara kıskanç bir bakış atarak; “keşke beni de onun kadar sevseydin..”

kalkıp arkasından sıkıca sarıldım, tüylü ensesini öptüm..

“seni çok seviyorum.. seni en az onun kadar çok seviyorum!” dedim perdeyi kaparken..

kendimizden geçmiştik.. çılgınlar gibi sevişiyorduk..

perde aralandı, puslu bir rüzgâr titreyerek odaya doldu..

gördüğü bu manzara karşısında, çok değil birkaç dakika sonra bulutlar toplanacak,güneş korkusundan kaçacak, doğanın gözleri yağmurla dolacaktı..

sevişmenin verdiği o tatlı yorgunlukla ben, yağmurunda ıslanmak için dışarı çıkacaktım..

tepemde kızgın bir şimşek çakacaktı o an..
sana dönecektim küllerimle..

ve bir kadın,,

ölümüne nefret edecekti senden..