bugün

büyük uyanış

Seçimleri, insanın kaderini belirlemektedir. Başına gelenler, bizzat insanın kendi eylemlerinin sonucudur. Sebep-sonuç yasası her zaman ve herkes için aynı şekilde çalışmaktadır. Buna ilahi yasalar veya ilahi adalet de diyebiliriz. Bu bakımdan, eylemlerimizin sorumluluğunu almamız gerekmektedir. Alnımıza yazılmış deyip, bir köşeye çekilemeyiz. Edgar Cayce’nin okumalarında da sıkça tekrar ettiği gibi, “zihin yaratandır”.

Geleceğimizi kendi tercihlerimizle belirlediğimiz fikrine katılıyorum. insanın kaderi, aslında doğmadan önce yine kendisi tarafından yapılmış hayat planı doğrultusunda gelişir. Yani, insanın seçim özgürlüğü sadece dünya planında geçerli değildir; dünya planına giriş yapmadan öncesinden başlar. Dolayısı ile yaşadığı hayat sürecinde karşısına çıkan olaylar ve hayatının akışı da kendi ruhsal ihtiyaçlarıyla doğru orantılıdır.

Tekamül sürecimizde hangi alanlarda gelişmeye ihtiyacımız olduğunu, bireysel astrolojik haritalarımızda görüyoruz. Dünya yaşantısında aldığımız kararlarla, karşımıza çıkan yollardan hangisini belirleyeceğimizi seçiyoruz. Bu sanki, kapıların ardındaki beliren diğer kapılar gibi bir şey. Hangi kapıyı açtığımız, bu kapının ardındaki yol üzerinde hangi şeylerle karşılaşacağımızı belirliyor.

insan, kendi gelişimi için yüksek bilinciyle belirlediği şeylerin farkında olmadığından, bazı zamanlarda kendi önceden belirlediği plandan uzaklaşır. Ama uyanık zihinler için durum başkadır. Uyanık bir zihin için, hayatın akışı içerisinde karşılaştığı her deneyim bir nimettir. Başkalarına göre trajik denilebilecek zorlayıcı ve travmatik olaylar karşısında bu kişiler şaşırtıcı derecede sabırlı ve metanetlidir. Onlar, ilk bakışta negatif gibi gözüken olaylarda esnek olabilmeyi başarabilenlerdir. Aslında bize negatif gözüken şeylerin altında, ancak daha ince bir bakışla fark edebileceğimiz, bizim gelişimimiz için hazırlanmış testler vardır. Sevgi ile kuşatılmış evrende, her şey aslında pozitiftir. Onlar bunu bilirler…

insanoğlunun önüne çıkan koşulları iyi veya kötü olarak nitelendirmesinden öte, ondan istenen bu koşullarda seçim özgürlüğüne sahip olduklarını deneyimlemeleridir. insanlar sadece niyetlerinde değil, aynı zamanda önlerine çıkan olaylara nasıl tepki verecekleri konusunda da özgürdürler. Kişi seçimini kendi değerleri, idealleri ve sezgilerine göre yapmalı, kesin bir kader korkusu ile hareket etmemelidir. Kişi, deneyimlerinden ne kadar şey öğrenirse, bundan sonra deneyimleyeceği şeyler de buna göre değişir. Bu da bireyin üzerine büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Kendimize ve bizi bir bütün olarak saran evrene güvenmeli, iç sesimize ve sezgilerimize kulak verme yetimizi de tekrar ortaya çıkarmalıyız.

Felaketlerden kaçabilmek için geleceği sezme yeteneklerini kullanma kapasitesi, aslında insanoğlunun sahip olduğu en önemli özelliklerinden biridir. Bu yetimizi her birimiz aynı oranda kullanamıyor olsak da, bu özelliği sayesinde karşılaşması muhtemel bazı travmatik durumlardan kurtulmuş birçok insan vardır. içsel bilgimiz bize doğru yolu gösteren en önemli anahtar olacaktır. Çevremizdeki süptil (ince ve hafif) enerjileri hissetmeye yoğunlaşmalıyız. En azından yapabildiğimiz ölçüde, zamandan kopup, doğal güdülerimizin bizi yönlendirmesine müsaade etmeli, dış şartlarımızdaki değişimleri dengelemek için, içsel olarak değişime odaklanmalıyız. Potansiyellerimizin daha fazla farkına varmamıza yardımcı olacak bu sürece güvenmeli, aslında hep uyum içerisinde olmamız gereken, akıllı ve amacı olan ilahi plan ile bağlantılarımızı güçlendirmeliyiz.

Seçim Zamanı

Seçim şansı, insanoğluna verilen en değerli armağandır ve kendini fark etmiş varlıkların sorumluluğudur. Ruhun ileri atılma dönemine doğru ilerliyoruz. içimizdeki gerçeği fark edip, bilinçli bir seçim yapma zamanındayız. iç bilgisini ve kalbini dinleme farkındalığımız sayesinde bilinen sınırların ötesine geçme zamanındayız. Hali hazırda yaşadığımız ve muhtemelen bunların daha zorlu hale dönüşeceği bu çatışmalı dönemden, ancak bilinç seviyemizi yükseltmek sayesinde başarıyla çıkabiliriz. Carl Gustav Jung’un, “Bir çatışma, asla ortaya çıktığı seviyede çözümlenemez; ancak daha yüksek bir bakış açısı ve bilinç seviyesine dayalı, daha yüksek bir seviyede çözülebilir.”sözü ne demek istediğimizi gayet güzel özetliyor. Yani, bugünkü bakış açımız ve bilinç seviyemizle, çatışma ve travmaları çözebilmemiz mümkün olmayacaktır. Artık eskisinden farklı enerji dalgalarına maruz kaldığımız bir gerçektir. Seçimlerimiz, yeni geleceğimizin yönünü belirleyecektir. Şimdi hangi yolu seçeceğimize dair sınanacağımız bir yol ayrımına geliyoruz. Bunu 21 Aralık 2012 için çıkartılmış astroloji haritasında da açıkça görmekteyiz.

Uyanma sürecinin hızlandığı ve insanın sıkı testlerden geçtiği ve bize negatif gibi gözüken, ama pozitife hizmet eden gelişim süreçlerinin yaşanacağı bir evredeyiz. Kaldı ki, negatif gözüken bu şeylerin de yaşanması gereklidir, zira her şey pozitif alanda elde edilemez. Her negatif, sonunda tekamüle hizmet eden bir pozitife dönüşür. Sadece pozitif etkiler var olsa, negatif etkiler ve bizi acıtan durumlar olmasa, insanın ruhsal açıdan evrimleşmesi ve üst bilinç hallerine geçmesi mümkün olmaz. Daha üst bilinç düzeylerine ilerledikçe, acılar daha az hissedilmeye, olumsuzlar etkisini kaybetmeye başlayacaktır. En önemli etken, bizim bu acılara ve zorlu deneyimlere nasıl yaklaştığımız, nasıl tepki verdiğimizdir. Zorlu deneyimlerin verdiği acıyı deneyimlemeye odaklanmak yerine, bu deneyimin bize öğrettiği dersleri alarak olgunlaşmayı tercih edebiliriz. Uyanık bir zihin için her deneyim bir nimettir, hatta bahtsızlık, trajedi, felaket ya da yıkım şeklinde etiketlenen durumlar bile. Karşılaştığımız olayların asıl anlamı, bize genel bir “geribildirim” sağlamalarıdır. Ve bu olayların en önemli değeri ise bireyin değişime en çok ihtiyaç duyduğu alanlarda gelişimini kamçılamaktır.

Durağanlık istenmiyor

Ne kadar ilginçtir ki, bizi olgunlaştıran şeyler, bizi mutlu eden olaylardan ziyade bize zorluk çıkaran olaylardır. Bu türden olaylar, dünyasal yaşamı bilinçli bir şekilde sentezleme ve madde ile ilişkimizde anlayış ve idrakimizi yükseltmemiz için planlanmıştır. Amaç fazla rehavete kapılıp gevşememizi önlemek, bizi diri tutmaktır. Rehavet içindeyken, mutluluğu deneyimlerken, almamız gereken asıl mesajları alamayız. Çaba göstermediğimiz, zahmet çekmediğimiz, bizde iz bırakmayan işler bizi geliştirmez. Bizi geliştirmesi için, yaşadığımız şeylerin bizi nefsimizle karşı karşıya bırakması gerekmektedir. Benmerkezci arzu ve ihtiyaçlarımızı zorlayan şeyler, bizi dinamizme iter.

Durağanlık, tekamül için asla istenmeyen bir şeydir. Statükoyu muhafaza etme çabamız, aslında tekamülümüzün hızını kesmektedir. Daha kapsamlı olana ilerleyebilmemiz için, dinamizm gerekmektedir. Bu sayede alışkanlık haline getirdiğimiz tavır ve davranışlarımızın dışında hareket etmeye, olaylara daha farklı seviyeden bakmaya, uyur vaziyette bulunan potansiyellerimizi kullanmaya yöneltiliriz. Toplu tekamül sürecinde de durum böyledir. Felaket olarak adlandırdığımız doğa olayları, savaşlar, toplum ölümlere sebep olan kazalar, salgın hastalıklar, ekonomik krizler ve büyük maddi kayıplar gibi olaylar, bizleri şok ederek ego kalıplarımızı kırar, duygularımızı harekete geçirir ve gerçek potansiyelimizi ortaya çıkarmamızı sağlar. Bu süreçte bireysel veya toplumsal bazda yaşanacak olaylar, bizlerin göstereceği sabır ve dayanıklılık sayesinde irade gücünü artırmayı hedeflemektedir. Şuur uyanıklığına geçiş için irade gücü kazanmak gerekmektedir.

Sevgi, ışık ve umutla!

Öner DÖŞER