bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

nöbet sırası sende artık.

uykusuz gecelere hazırla kendini. hayır, kendime fazla güvenmiyorum ama sadece bensiz kalmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. bir kere elim, bir şekilde değmişse hayatına sonrasında "yoksunluk" öyle kötü hissettirecek, öyle derinden vuracak ki anlamayacaksın ne olduğunu. titreyerek uyanacaksın uykundan ve hala merak edeceksin yanında değilken dahi üzerindeki pijamayı nasıl gördüğümü, üşüdüğünü nasıl bildiğimi zira bu da benim azabım.

hem ne zaman hayatının canı sıkılsa karşına çıkacak benden bişey. birisi, bir başkasına tıpkı benim sana hitap ettiğim gibi hitap edecek, geleceğim aklının bir köşesine. bir diğeri yanından geçerken mırıldanacak benim sevdiğim bir şarkıyı, öteki en sevdiğim şiiri yazacak sağa-sola.

"yaşamak neleri öğretiyor insana" diye soracaksın için için. aklına gelmeyecek "yaşamak neleri unutturuyor insana" demek bundan sonra hiç. yaşanmışlıkları "az" veya "çok" olarak ölçemeyeceksin, ellerin titreyecek çünkü kalem tutarken.

hem gözlerin sonra... onlar da alacaklar nasiplerini ve sen, hala kendine kızdığını sanacaksın. tıpkı mutluluğu kendin inşaa ettiğine inandığın gibi. yoktan üzüleceksin ve yok yere hırslanacaksın. kendine yeni meşgaleler arayacaksın, yer yarılıp içine girdi sanacaksın tümü, bulamayacaksın. sakladım çünkü gitmeden önce, bilmeyeceksin.

ve günün birinde pişman olacaksın elinin tersiyle ittiklerin için. her biri, tek tek çıkacaklar karşına ve tahammül duvarını yıkmak için peşpeşe çarpacaklar, direnemeyeceksin. şehir, o vaktiyle koruma altına aldığın ve duvarlarını yükselterek kendini hapsettiğin o yer, dar gelecek sana; yetinemeyeceksin.

"yaşamak" diyeceksin "neleri getiriyor ayağımıza kadar" ve "biz" diyeceksin "nasıl da basıp geçiyoruz üzerine tüm bu şeylerin".

hem tesadüflere olan inancını yitireceksin sonra. "sus" deyişin gelecek aklına, sonra "susuşum" benim öylece. hem çok konuşmam da gelecek arada bir. sonra gözardı edeceksin...

hayali yaşanmışlıklarımız gelecek sonra. heybeliada gelecek, boğaziçi gelecek, yüksek sesle kitap okuyuşun ve benim durmadan sorduğum saçma sorular. senin "aslında bu kadar sabırlı değilimdir" çıkışına "aslında bu kadar şapşal değilim" karşılığım gelecek.

oturup ağlamayacaksın belki, bu biraz fazla olur. ama oturup da ağlayacak kadar olmamak bile zoruna gidecek senin eyyy siyah. dişlerini, kerpeten gibi sıkacaksın, yaz bunu bir kenara.

"istanbul" dediklerinde canhıraş dönüp bakacaksın ve içinde yankılanacak koskocaman bir şehir.

susuyorum şimdi. hem parolayı bile bilmiyorum, nöbette uyumuşum ve hem kötü bir askerim ben özümde.

benden bu kadar şimdilik.

nöbet sırası sende artık belki, biraz.
güncel Önemli Başlıklar