bugün

kanser hastası insanların ilaç israfları

savaşta mermi hesabı yapmak gibidir. "ama efendim, savaşta dahil ekonomik koşulları gözardı edersek amaca ulaşma konusunda hata yapmış oluruz" gibisinden düşünmeyi seven gerçekçi kafalar itiraz edecektir. ancak atladıkları bir hadise var: insan koşullarında istatistik tablolar, girdiler-çıktılar her zaman kağıt üstünde planlandığı şekilde gitmez. bunun psikolojisi, plasibosu, gazı, heyecanı var. kansere henüz çare olmadığı herkesin malumu. daha da ileri gidersek diyebiliriz ki, zaten kansere çare bulacak kadar hücre/dna dinamiğini çözsek neredeyse tüm hastalıkların kökünü kurutabiliriz. yani kanseri tam anlamıyla bitirmek demek bir yerde biyolojiyi bitirdik, yuttuk demektir. kanser hastası da biliyor bunu, doktoru da, devleti de, ilaç üreteni de.

ama insanlık olarak deniyoruz değil mi? nasrettin hoca'nın "ya tutarsa" çabasındayız; barikatın ardından göremediğimiz düşmana bir taş atıp generallerinin kafasını yaracağını hayal ediyoruz. "ben yeni bir ilaç deniyorum" aşkıyla moralini yüksek tutup kanseri yenebilen insanlar var, bunları yok sayamayız. eğer beyin böyle bir umutla vücudu onarıyorsa, kimyasal olarak belki hiçbir faktörü olmayan bir "ilaç" aslında kendi gücünün çok ötesinde bir sonuca götürüyor demektir. evet, ilaç firmaları hiç yoktan zengin oluyor gibi durabilir; ancak bu firmalara çalışan bilim insanları, bu alana aktarılan kaynaklar toplumun kansere olan ilgisini canlı tutuyor, yanlış olan yollar bir bir denenip eleniyor.

bu ve diğer insan nesilleri yine bu ve benzeri savaşlarda daha çok boş mermiler atacak, daha çok nesiller telef olacak, ama birgün bir şekilde bu savaş kazanılacaktır. atomun sırrı da akşamdan sabaha masrafsız çözülmedi. ne yapalım, madem uzaylılar gelip bize bu işin sırrını verecekmiş gibi bir ihtimal yok; o zaman bu işi deneye yanıla biz halledeceğiz.