bugün

aile

doğduğum evi göstermişlerdi. tadilat görmüş hali bile baraka diye nitelenecek bir ev. gökyüzü her daim görünürmüş. ta ki babam şeffaf muşamba üstüne siyah muşamba çekesiye.kapısını itsen açılırdı demişlerdi.

bir seferinde bir uyanmışlar kapı açık telaşla elini kenardaki pantolonunun cebine atmış -içinde çeviriyorum çeviriyorum tek kuruş yok diyor. tek sermayesi gitmiş başlamış düşünmeye. annem son bir hareketle pantolunu yoklamış -burda ya demiş. meğer babam telaşla çevirip çevirip aynı cebi yoklamış. ben bile uyanmışım o ara gülücük atmışım.

hiç el işinde çalışmamış babam. limon satmış kıvırcık satmış hiç el işinde çalışmamış. kaynatılmış mısır satarmış bi bize yedirirlermiş. kendileri yiyemezmiş korkudan şimdi o günleri anıp gülerler -korktuğumuz şeye bak sanki bi mısırla batacaktık derler.

annem içme suyunu 7-8 km lik mesafeden el arabasıyla getirirmiş. biz tabi çocukluk arabanın içine doluşurmuşuz üç kardeş. kadıncağız giderken boş bidonların hafifliğini bile yaşamamış. giderkende ful gelirkende ful.

babamın dizlerinin üzerine oturamamasını(sebebi soğuklarda pazarda çalışmak) ama buna rağmen hala yemek masası değil sofrada yemek yemede ısrarı devam eder.

işim gereği şehir dışında çalışan biri olarak her eve geldiğimde senelerdir yokmuşum gibi karşılanmaktır aile olmak. kaloriferli evde ısınamıyorum diyen anne sanki işe gidecekmiş gibi erkenden kalkan baba. son kavgayı ne zaman ettiğini unuttuğun kardeş.

aile herşeydir.