bugün

eski sevgilinin evlenmesi

size anlatabilirim bunun nasıl bir şey olduğunu.
ayrıca hayırlısı olan bu imiş demekten başka bir şey de kalmıyor. oluyor işte, hayat bu. hem bir çok kişinin başına da geliyor ve böylesi olması inanın hiç avutmuyor sizi. allah mesut etsin. etsin elbet. birilerinin kötülüğünü istemekle nasıl olur ki? olmaz, hem de o çok sevdiğiniz biri ise şayet. tabi onun mutluluğunu canı gönülden, böyle böyle bastıra bastıra istemek ne kadar samimi bilmiyorum.
fedakar insan rolü kesmekten kendimiz olmayı unutalı çok oldu.
nasıl bir şey biliyor musunuz. büyütüyor insanı. hem büyümek dedikleri şeyler, çoğu zaman aldanarak kaybetmekten ibaret olanların toplamı değil mi? ben öyle biliyorum en azından.

17 mayıs 2010 cumartesiydi galiba. saat 17.00 civarı...
aradım, ne yaptığını sormak için. ben sözleniyorum galiba demişti. böyle işlerin galibası olduğunu da o gün öğrendim. öğrenmez olaydım. sormadım hiçbir şey. kim ve neden dedim, cevap alamadım. neden yaptın dedim, kendince bir yalan uydurdu işte. ama yine de kızmadım.

sonra neden böyle olduğumuzu sordu, ağlayarak üstelik. hayatını mahvetmeme rağmen o akıttığı göz yaşları kanaat getirtti ki halen daha seviliyorum her şeye rağmen. işte o gün pişman oldum sevildiğime, bırak gittiğime. nefret edilen olsaydım çabuk atardım üzerimden tanıyorum kendimi.
çekerdim iki kapak kubarımı, vururdum cila niyetine biramı da üzerine. dünya o zaman benim olurdu be. biterdi, bitirirdim.
senle yaşanılan her şeyi özledim, gecelerimizi, gözlerini... yanlış hatırlamıyorsam sen de benim boncuk gözlümsün demişti. gözlerime bakmadan. son defa. sonra ayrı düştük düşman olduk birbirimize. yazık ikimize de. yazık...
sonra başka bir gün;

-annem bohçamı verdi...

bohçalar ne işe yarar? genelde sandıklarda kokuşmaz mı? versin ne olacak ki dedim önce. sonra bir bilene sorunca bunun ne anlama geldiğini öğrendim, yine yıkıldım.
sonra o konuşmalar. aptal saptal hayaller.

geri dönsem beni kabul eder misin?
boşanmış olsam beni kabul eder miydin?
anlatsana evlei olsak neler yaşardık, nasıl bir hayatımız olurdu?

gibi sorulara duymak istediği cevapları verdim hep. üzülmesin diye, ne kadar samimiyim bilmiyorum, çok sevince bazı zaman samimiyetiniz rafa kaldırıyorsunuz elinizde olmadan, kırmamak için. galiba ne gelirse yakınından gelir sözü de doğru, iyilik etmek isterke bile kandırıyoruz en sevdiklerimizi.

sonrası malum, ses seda kesildi, telefonlar değişti. aldığı kıza ev düzen esas oğlanımıza da yazık. ne işler çevirdik ardından hem de ne işler. hala severek bir başkasını, koynuna sevdiğin bir kadını almakla, yılan almak arasında ne fark var?
kızmıyorum sevdiğim kadına, hem de hiç kızmıyorum.
hangi tarih ve ne zaman hiç bilmiyorum, galiba askerdim. evlenmiş, bir fotoğraf buldum sonra.
masanın üstünde içilmiş limonatalar, ortak arkadaşklarımızın tebrikleri, herkes orada. nuket vardı bir tane, fahri baldız gibi bir şeydi. o da vardı orada. sonra zeynep... o da vardı. herkes. sonra nihat abi, sonra o hımbıl murat... tam kadro yani.

ne zaman ve nerde bilmiyorum, gördüm o resmi, önce sustum ama hiç ağlamadım. yapamadım.
galiba kabullendim, kabullendim demek bile aptalca durduğu halde kabullendim.
mutlu mu?
bilmiyorum, sadece öyle olmasını istiyorum.

alışıyor mu insan?
neye alışmıyor ki insan? alışıyor be, hem de herşeye...

umarım çok mutludur...