bugün

söykü dergisi sayı 14 kar

beyaz bir örtü serdiler üzerime | kaideyi taciz eden istisna

yazarların okuyucu karşısındaki en büyük güçleri, okuyucuyu, kişilere, olaylara ve durumlara kendi bakış açıları doğrultusunda yönlendirebilme yetisine sahip olmalarıdır. bu bağlamda, baş kahramanları bir soyguncu, bir seri katil, hatta bir şeytan olsa dahi, öyküde gerçekleşen olayların akışını, onları iyi, doğru ve haklı gösterecek şekilde kullanarak, okuyucunun bu kahramanlar hakkında zihinlerinde oluşan kötü imajı silebilir, hatta destekleyecek duruma gelmelerini sağlayabilirler.

'çakal carlos' düpedüz bir süikastçı iken, onu okuyucu olarak nasıl da destekliyor olduğumuzu düşünürsek bu durum daha iyi anlaşılabilecektir.

bu çerçeveden bakıldığında, inanan bir insanın o güne değin kafasında yer etmiş şeytan imajını kırmanın en etkin yollarından biri, yazarın yaptığı gibi yankesicilerin darbına maruz kalmış, kaşı patlamış, burnu, çene kemiği ve kaburgaları kırılarak parası çalınmış acz içerisindeki bir insanı, insanüstü yeteneklerini kullanarak iyileştirmesi ve hiçbir şey olmamış gibi ayağa kaldırabilmesidir. hele ki bu şeytan, kendisine 'rıdvan' denmesini istemişse okuyucular olarak bizlerin yüzüne, ister istemez hoş bir gülümseme de yansıyıverir.

tanrı-şeytan-insan üçgeninde oldukça iyi kurgulanmış bir öykü bu. bu tür öyküler, konusu itibarı ile ağır ve semavi dinlerin emrettiği şekilde, tanrı'nın tapılması gereken tek varlık olduğu inancını taşıyan okuyucu kitlesi tarafından çoğunlukla tepki çeken öykülerdir. ancak yazar, tanrı ile şeytanın insan davranışlarını esas alan hareket noktasından, kendilerine yönelik özeleştiriler getirmeleri şeklinde kurguladığı öyküsü ile başlangıçta oluşması muhtemel olumsuz önyargıları kademe kademe bertaraf ederek sönümlemeyi ve vermek istediklerini, oldukça anlamlı ve günlük yaşamdan kesitlerle örnekleyerek vermeyi başarmış.

bu, değme yazarın dahi göze almakta tereddüt edeceği, hiç de hafife alınmaması gereken, oldukça zor ve riskli bir uğraştır. zira, kutsiyet kavramı başlı başına bir dogmadan kaynaklandığından inanan kitleler için kesinlikle eleştiriye açık değildir. bu bağlamda, insan veya öykünün anlatıcısı tarafından değil de ilahi güçlerin birbirlerine eleştiriler yöneltmesi ve bu eleştirilere karşılık savunmalar geliştirmeleri şeklinde gerçekleşen bir tür özeleştiri mekanizması, doğrusu başarıyla işletilerek, başlangıçta oluşan tepkilerin öykünün sonlarına doğru iyiden iyiye minimize edildiğini görüyoruz.

insanların inançlarını sorgulayan öykü ve romanlarda en büyük risk, konunun ağırlığına karşın ortaya konulan gözlem, düşünce sistematiği ve örneklemelerin aynı ağırlığı taşımaması ve hafif kalmasıdır. bu olumsuz durumun gerçekleşmemesi için kullanılan her sözcüğün, her olayın, her diyaloğun özenle seçilmesi ve okuyucunun, irite edilmeden olabildiğince düşünme ve analiz etmeye sevk edilmesi birinci kuraldır.

elbet! bir öykü okumakla kimsenin, o güne kadarki doğruları, yanlışları ve kutsal kavramları değişmeyecektir ama okuyucunun zihninde yaratılmış küçük bir etki, bir 'acaba' dahi zaman içerisinde gerçekleşecek ciddi dönüşümlerin başlangıcı olabilir. o nedenle de bu tür öyküler, körü-körüne bağlılıktan ziyade, yaşam içerisinde gerçekleşen türlü olayları gözler önüne sermek ve okuyana yeni bakış açıları sunmak bağlamında önemli bir misyon üstlenirler.

kaideyi taciz eden istisna'nın bu öyküsünü, yukarıda saydığım türlü riskler nedeniyle korka korka okudum desem, yalan olmaz. lakin, sona geldiğimde, bu denli ağır ve riskli bir konuda, gerek anlatımındaki içtenlik ve özen, gerekse etkileyici gözlemleriyle oldukça başarılı bulduğumu da belirtmek isterim.

- belli ki üzerinde uzun zaman harcanmış, güzel bir öykü bu.