bugün

evlilik

insanların belli bir yaştan sonra tatmak istedikleri bir şey. ya da ben öyle sanıyorum. sonuçta evlilik denen şey, insanların duygulanımlarına göre kurulur değil mi temelde? yani tabii ki belli bir müddet taraflar birbirleriyle anlaşmaya çalışırlar, şartlarını ortaya koyarlar, beraber birlikte olup olmayacaklarına bakarlar. "beraber birlikte olmak" yalnız, ona dikkat. ama bütün bunların temelinde o iki insanın birbirine karşı hissettiği duygular vardır.

duygular, insanları yanlış yönlendiren şeylerdir, nesnel düşünmeyi ve mantığı perdelerler. ve insanların ürettiği şeylerdir genel olarak. neye acınacağı, neye tepki gösterileceği veya hangi olaya karşı ne çeşit duygular sergileneceği kültürler arasında bile farklıdır, hatta bir toplumun farklı yöreleri arasında bile farklı olabilir. bu kadar subjektif bir şeydir yani. ve elbette ki duygular kolaylıkla değişebilir. ki bu değişim hızı kadınlarda erkeklerle kıyaslanamayacak kadar fazladır. çünkü kadın yaradılış olarak -yaradılış teorisine inanıp inanmamak size kalmış, benim demek istediğim konjenital yani doğuştan gelen- duygularıyla hareket eden bir varlıktır. erkekler de öyledir, haklısınız ama kadınlarla kıyas kabul etmeyeceği de kabak gibi aşikardır. ve evlilik gibi iki tarafı birbirine en azından resmi olarak bağlayan büyük bir müessesenin duygulanımlar üzerine kurulu olması bile onun ne kadar "sağlam" temellere oturduğunu gösterir.

insan her ne kadar özellikle dini kuramlara göre yaratılmış en üstün özellikli canlı ise de sonuçta hayvanlarla özellikle bilinçsel ve psikolojik olarak çok fazla benzerliklere sahiptir. maymun falan demiyorum, hemen yanlış anlamayın. doğumdan önceki ve doğumdan sonra 3-4 yaşına kadarki hatırlanmayan evrelerde insan zihninin ve psikolojisinin gelişimine ilgi duyup bunu araştıranlar benim dediğime az da olsa hak vereceklerdir. ve insan da diğer bütün canlılar gibi ölümden önceki temel amaç olarak üreme ve genlerini aktarmayı içgüdüsel olarak benimsemiştir. benimsemek zorundadır çünkü insan da diğer canlılar gibi bu dünyada kalıcı olmayacağını bilir ve neslini devam ettirmek ister. sonuçta, her şey bunun üstüne kuruludur. en basitinden, doğada da üreme dönemleri geldiğinde erkekler dişi için savaşır, dişinin peşinden koşar, onu döllemeye çalışır, dişi ise naz yapar veya seçilen taraf olur. insana ne kadar da benziyor değil mi? çünkü seks ve üreme dişi için çok daha fazla sorumluluk gerektiren bir şeydir, özellikle insan türünde sosyal sorumluluk olarak kadının sırtına çok daha fazla şey yükler. en basitinden erkek için birkaç saatlik bir deneyim olan seksin sonucunda, kadın 9 ay hamilelik dönemi yaşar. diğer canlılarda da buna keza. dişinin seçmesi bu sebebe dayandırılabilir.

tekrar insana dönersek, kadın bir erkeği her zaman genlerini ileriye aktarabilecek kapasitede olup olmamasına göre değerlendirir. diğer duygulanımlar yalan dolandır. kadın da belki bunun bilincinde değildir, sonuçta içgüdü denen şey böyle bir şey. kadını bir erkeğe çeken sayısız özellik sayabiliriz: nezaketten tutun giyim kuşama, davranışa kadar. bunların hepsi kadını erkeğe çeker ve kadında bunların belirtisi olarak duygular oluşur. kadın ise bunları kültürün getirdiği bir şey olarak kalıcı duygular sanmaktadır. erkek de keza öyle. ama bunlar hayvanlarda da görülen cinsel ilişki öncesi birbirine yakınlaşmaktan ve kurdan başka bir şey değildir, olmamalıdır da. olduğu zaman, bu duyguların kalıcı olduğu düşünüldüğü zaman erkek de kadın da mantara bağlar ve bunun adı sevgililik olur. sevgililik ise iki tarafın da diğer taraftan maksimum anlayış ve minimum tartışma ve karşı gelme beklediği bir şeydir. iki insanın birbiriyle ne kadar uyumlu özelliklere sahip olabileceği hakkında mantıksal bir çıkarımda bulunduğumuzda bu istenilen şeyin ne kadar düşük bir olasılığa sahip olduğunu biz de görebiliriz. ve nitekim çoğu ilişkide de kavgalar eksik olmaz. hele hele en azından kendi kültürümüzden bir örnek vermek gerekirse, yeni sevgili olmuş bir çift düşünelim, erkek kıza yanaşmaya çalıştıkça kız elini bile tutturmuyor ve öpmekten, öpüşmekten yana tavır koymuyorsa erkeğin o ilişkiyi fazla uzun süre devam ettirmesini beklememek gerekir. aslında erkek kendisinden bekleneni yapmaktadır biraz önce bahsettiğim doğa kurallarına göre. kadın da yapması gerekeni yapıp naz yapmaktadır. ama ya kadının nazı fazladır/fazla kızışmamıştır ya da erkek yeteri kadar kızışmamıştır ve ısrar etmemiştir. bütün bunların neticesinde sevgililik kavramı, hani o çiftlerin birbirlerine edebiyat yapıp birbirlerine sevgilerini süslü püslü cümlelerle ilan ettikleri o kavramdan bahsediyorum, yalan dolan olur. çünkü karşı gelinmiştir kurallara. uzun süren ilişkilere bir bakalım lütfen, bir cinsellik içermeden bu olmayacaktır.

evlilik konusuna döndüğümüzde ise, sevgiliyken iyi anlaşan çiftler evlenmeye karar verebilirler, birbirlerini yeterince tanıdıklarını düşünebilirler. ama söyler misiniz senelerce aynı kişiye aynı şekilde duygu besleyebileceğini bir insan nasıl düşünebilir? duygu bu sonuçta, bir temele dayanmıyor. soralım çiftlere, eşinin/partnerinin en çok neyini sevdiğini ya da onu sevmesinin sebeplerini. mantıklı şeyler sayamayacaktır. sadece onun diğerlerinden farklı olduğunu düşündüğünü söyleyebilir. ama duygu yerine mantıklı sebeplere dayansa bir ilişki -ki ne kadar mantıklı sebeplere dayanabilir, o da ayrı bir tartışmanın konusu olmaya adaydır- o sebepler mantığını kaybedene kadar bir ömür biçilebilir ilişkiye. ve çocuk var işin içinde evlilikte. evliliğin uzun sürmesinin sebeplerinden birisidir bu. çocuk kültürel olarak hem anne hem de babaya ihtiyaç duyar insanoğlunda. babanın ve annenin görevleri farklıdır. ve bu yüzden çocuk bir aile ortamı içinde yetiştirilmelidir, belki de çağlar öncesinde insanoğlu da hayvanlara yakın bir yaşam sürüyordu, erkek dişiyi dölleyip gidiyordu ve dişi yavruyu kendisi büyütmek zorunda kalıyordu. ama medeniyet denilen şey ilerledikçe insanoğlu nehri, kendine akacak başka havzalar bulmaktadır.

velhasıl-ı kelam, insanoğlu bir şeyler hakkında yorum üretip düşünebilme özelliğiyle diğer canlılardan ayrıldığı için, duygularına esir olmaktadır. düşünsenize, sevgilinizle bir şeyler yolunda gitmediğinde, aklınızda uçuşan düşünceleri, aslında bunların hiçbirisine gerek olmadığını, o kişi olmadan da hayatınızı devam ettirebileceğinizi umarım şu anda daha iyi görmüşsünüzdür.

herkese bol kazançlı günler.

edit: imla.