bugün

türk yaparsa fetih yabancı yaparsa işgal

bir kavram karmaşasıdır. açıkça bir niyet bildirimi olarak da görebiliriz bu anlayışı. bir büyük hata dili, bedenden(fiziki ve zihinsel parçaların bir bütünü olarak) ayrı düşünmektir bu konuda. kişi kullandığı dili çoğu zaman, bedenden fiziksel ve 'ruhani' diye tanımladığı kısımları da ayırarak, farklı bir algı biçimi olarak görür. aslında farklı bir algı türü olarak görmesi bu kelimelerle aktarılandan biraz farklı. burada işler biraz karışıyor. çünkü kendi dilinde gördüğü bu ayrılık, söylediği şeylerin de dilinden ayrılmasına neden olur ve söylediği şeyle bir tezatlık meydana getirir, aslında olan şey niliçsiz bir diyalektiktir, bilinçsizdir çünkü üzerine düşünülmemiş daha ham bir şeydir. burada kullanılacak aksiyom; insan tüm her şeyiyle bütündür. yediğiyle, içtiğiyle, konuştuğu ve dinlediğiyle, boşalttığıyla ve doldurduğuyla da...

gelelim başlığa;
birincisi bu yargı en başından hastalıklıdır ki; milli duygular(ki hepsi yapay bir katalizör olma durumundadır; bireyin doğrudan kendisi ile olmayanla duygulanması bakımındandır bu da) yargıları fikir akımlarını çekiştirirler. kendi doğrultusunda yönlendirir ve ardından gelen sıfatı bitik bir tanımlama olarak ortaya çıkarırlar. bu olumlu ve ya olumsuz olabilir ve bir gerçekliği ifade etmektense, bir gerçekliğin üzerine düşen karakterin izini teşkil eder.

ikincil olarak türk .... yabancı .... demek de ayrı bir hastalıktır ki; bir tezatlık olarak, türk'ün karşına türk olmayan her milleti koyar. zaten burada apaçıktır ki bu cümle söylenme nedeni ile bir hastalığın bildirisidir. bir gerçek olarak ters mizacı ile karşı bildiri demek daha doğru olsa da önemli olan nokta burada bireylerin kendinden dolaylı şeyler üzerinden gerçekleştirdikleri duygulanışlarla kullandıkları yargılar karakterin edilginliğini gösterir.