bugün

sevgi

hayatın tüm saldırılarını bir başına göğüslemeyi bir insan adına göze almak. tam ifadesiyle: dostluk.

dost yok deme, önce dost ol dediler. söz dinledim ve dost oldum bir insana. vermen gerek dediler. hoş, elimde avcumda ne vardı ki! öyle deme dediler, dostun ikramı anlayanın servetidir; sen elindekinin niceliğiyle oyalanma, bakmadan ver! verdim. ne verdiğimi hâlâ bilmiyorum. cidden bakmamışım demek ki. içimi dışıma çıkardım. günahımı, sevabını önüne döktüm. ayıkla, içinden istediğini seç, sana yarayanlardan dilediğin gibi bir insan yarat, kalanları da at! istemem dedim.

sonra, dost olamadık. meğer bambaşkaymışız. hiç kötü düşünmedim. acı çekmedim. pişmanlık hissetmedim. her şey bir yanda darmadağın toplanmayı beklerken o tuttu dost olamadığımıza üzülmeyişime çok şaşırdı. her şeyi benim halletmemi düşünmesini "dost" olmayı göze almış biri olarak pek yadırgamadım. yüreğimin burkulmasının nedeni başka bir şeydi: insanın karşılıksız iyiliğe karşı yıkıcı tepkisi, hazımsızlığı yani. buna burkuldu yüreğim. tüm meselelerin halledilmesini bir insana bırakmak konusundaki teklifsizliğimizi yadsımayı aklımıza bile getirmezken karşılıksız sevgi, hesapsız bağlanma ve bağışlama karşısında niçin tarumar oluyor, şaşkınlık geçiriyoruz? niçin her işte bir hesap döndüğünü düşünecek kadar benciliz?

bilakis içimin boşalmasıyla sevgiye inancım daha da arttı. bakışım değişti, arındım. artık yüküm indi sırtımdan. giysilerim, maskelerim, kimliklerim... hepsinin canı cehenneme. attım tamamını sayesinde. toprağa eriştim, toprağa değdim. toprak beni kendime getirdi. şimdi dünya bir varmış bir yokmuş heyecanında. kendi adıma bir adım sonrası kestirilemez bir serüvene, bir masala dönüştürdüm onu. kıblem değişti.

değişiyormuş. sevgi her şeyi değiştirebiliyormuş.