bugün

sözlük yazarlarının itirafları

epey uzunca bir zamandır yazarım sözlükte ama buralara uğradığım nadirdir. pek öyle itiraf edecek entrikalı, gizli saklı bir yaşantım olduğu da söylenemez zaten... ama öyle zamanlar, insanlar, olaylar geliyor ki insanın başına bazen, sıkışıp kalıyorsun kendinle kendin arasına ve nihayet bir çıkış yolu bulamayınca da bir bakıyorsun kendini burada bulmuşsun.

bir itiraftan ziyade daha çok bir iç dökme olacak belki bu entari. şöyle ki, biri var çok özlediğim... bir kız. uzun zamandır tanıdığım ama çok fazla bir samimiyetimin olmadığı bir kızdı. taa ki geeçen şubata kadar. sonra birdenbire bir yakınlaşma, her gün saatler süren telefon konuşmaları, mesajlar derken bir de bakmışım ki, birbirimize ilişkimizdeki sorunları anlatan iki arkadaş olarak başlayan maceramız, bambaşka bir şekle dönüşmüştü.
konuştukça daha yakınlaşıyor, yakınlaştıkça daha çok konuşuyorduk. o kadar çok ortak yanımız çıkıyordu ki konuştukça, aramızdaki bağ, arkadaşlıktan öte bir anlam kazanmaya başlamıştı. aslında bunun ne olduğunu ikimiz de biliyorduk fakat kendimize bile itiraf edemiyorduk zira ikimiz de biliyorduk ki, hayatımızda başkaları vardı.

ama birbirimize olan çekim, her geçen gün karşı konulmaz bir hal almıştı. sesini duymadığım günüm iyi geçmiyordu. ve sonunda bir gece buluştuk, sabaha kadar konuştuk, güldük, eğlendik. nasıl geçtiğini anlamadığım bir 6 saatin sonunda yorgun düşmüş ve uyuya kalmıştı. usulca saçını okşadım uyandırmadan, üstünü örttüm ve o anda anlamıştım ki, yanıbaşımda uyuyan bu kıza aşık olmuştım. ve sabah uyandığında ona bunu söylemeye karar verdim.

fakat söyleyemedim. çünkü uyandığımda gitmişti. hem de hiç birşey demeden. neden öylece bırakıp gittiğini hiç sorgulamadım, yargılamadım, elbette ki vardı bir sebebi kendince, az çok benim de tahmin ettiğim. yaptığım, söylediğim ya da söylemediğim ya da yalan söylediğim birşey olmalıydı sebep. çünkü öylece bırakıp gidecek bir insan değildi.

tam olarak neden olduğunu bilmesem de, böylesine bir gidiş kalbimi kırmış olsa da sustum... belki suçluluktan, belki de kırgınlıktan sustum, gitmedim peşinden, gidemedim. yerini yurdunu, evini, okulunu, telefonunu, herşeyini bildiğim halde gidemedim, bırak gitmeyi bir mesaj bile atamadım.
yeri geldiğinde, icap ettiğinde, en kabadayısına gider yapan, racon kesen ben, telefon açıp bir nasılsın demekten bile korktum. vereceği tepkiden korktum, konu açıldığında daha çok kırılacağımızdan korktum. deliler gibi özledim, gecelerce rüyalarıma girdi, sesi kulaklarımdan gitmedi ama arayamadım. koskoca adam, hayatta hiç birşeyden, hiç kimseden korkmayan ben, onu aramaktan çocuklar gibi korktum.

özledikçe içtim, içtikçe daha çok özledim. çok içtiğim gecelerde niyetlendim, aldım telefonu elime ama her seferinde vazgeçtim. yapamadım işte. çok özledim, acı çektim, kendime küfrettim ama ona hiç kızmadım. çünkü onu çok iyi tanıyordum... ne kadar asil, karakterli ve iyi bir kız olduğunu biliyordum.

sonuçta kaybetmiştim onu, bu açıktı. kabullenmem zor oldu ama yapacak bir şey yoktu. zaman soğutuyor her ateşi, kabuk bağlıyor her yara eninde sonunda. ama bazı insanlardan kalan yaralar hiç kapanmıyor. o da onlardan biri oldu benim için artık. keşke böyle bitmeseydi, hiç olmazsa arkadaşlığını bari kaybetmeseydim... ama madem böyle istedi... eyvallah sevgili.

umarım bir gün bir yerde bir şekilde karşılaşırız tekrar. seni bilmem ama benim kalbimde her zaman yerin olacak... sıfatı ne olursa olsun, kalbin kalbime hep aşina olacak. o kocaman, ışıklı, gökkuşağını anımsatan gülüşün hiç solmasın esmer kız. seni seviyorum... hoşçakal.