bugün

sinemam1986

epey zamandır görüşmek nasip olmamıştı, memleketler ayrı olduğundan dolayı. sinemam1986, beşinci nesil taptazecik bir yazar, aöf kişisi.

bugünkü buluşmamızdan biraz bahsedeceğim. böylelikle tarihe de düşsün isterim. izban + vapur ile buluşma yerine (konak meydanı) vardım. iki adet telefon olunca hâliyle adam da şaşırdı ilk başta. kendisinden moonlight sonata bundan tam 2 yıl önceki görüşmemizde (bkz: #6956413) bahsetmişti. böyle bir arkadaş daha var diye. keşke o zaman tanıma fırsatı olsaydı ama hayat her zaman insana eşit fırsatlar tanıyamıyor, ya sen başka yerde oluyorsun ya da başka bir yerde oluyorsun. sinemam ile ilgili benim düşüncelerim buradaki yazarlığıyla paraleldi. o şablona uyabiliyordu.

bilmiyorum, kendisiyle otururken başka yerlere gittim diyebilirim. (lütfen beni yanlış anlamasın) omuzlarında değil gözlerinde taşıyordu hayatın tokadını. bunu hissettim. ajitasyon değil bu. belki bir modele girememektir. ama şimdi burada çeşitli kalıplar sunmayacağım, diyeceklerim hayatın kendi standart ögeleri için geçerli. kederli bir adam bu, ben öyle hissettim. o fark etmedi, göz teması kurmayı seven birisiyimdir ben. ama bu adam kaçırdı gözlerini, bir insan gözlerini niye kaçırır diye de sormayacağım elbet. tüm bunlar, içsel bir durumdur. sinemam için hayat türlü oyunlar oynamıştır, ama çökmüş bir adam vardı karşımda bugün.

sonradan bir arkadaşı geldi. onu da tanıdık. geldiği arkadaşıyla daha çok konuştuk demem mümkündür, hatta telefon istedi, bu bazen böyle olur. bazen ketum kalır insan. sinemam'ın bir şeyleri olduğu kesin, bu şahsi bir şeydir belki, buna asla karışmam. bütün bunlar benim düşüncelerim ve düşünceler çürütülebilir. çökmüş bir adam derken, sanki hayatın bütün yükünü sırtında taşır gibi bir hâli mevcut idi ama bundan kolayca sıyrılabiliyordu. her şeyimi evde unuttum diyordu, bunlar benim için bir parametre olmadı bugüne kadar. insanı insan gibi değerlendiririm.

sinemam bilmez ama ben otobüse binerken hüzünlü ayrıldım. kim bilir ne derdi vardır bu adamın diye düşündüm. belki de ben böyleyim, niye böyleyim diye de sormuyorum kendime ama bunlar insani değerlerden uzaklaşmak için asla değil, aksine insan insanla mümkündür düşüncesi doğrultusunda hareket etmeye çalışıyorum mümkün mertebe. bu doğrudur ya da yanlıştır, kişiden kişiye değişir. herkesin eşit doğrusu olacak diye bir kaide yok. yine de içtiğimiz çaylar eşliğinde hasbihal etmeye çalıştık. güzel noktalar yakaladık. mücadele aslında devam ediyor. değişmeyen ise şekli. bir tarafın mukaddes zaferi varken, bir tarafın siyah mağlubiyeti. galibiyet, mağlubiyet, galibiyet, mağlubiyet. ve, asıl önemli olansa bunun sinsice, bazen acımasızca gerçekleşiyor olması. saldırı için anı bekliyorlar, o an üzerlerimize hücum etmek için vakit kolluyor hayatın kendisi. mükemmel büyüklükten ya da asillikten bahsetmiyorum. ulaşacağımız hülyalardan biraz bu. ama her şey gözüktüğü gibi değil. paylaştığımız gökyüzü onların, zaman, tabiat, sessizlik, çığlık.. ve de kavi olansa ellerini nereye atıyorlarsa değersizleşiyor olması.

şu şarkı bu adamın hayat hikâyesini anlatıyordur belki :

http://www.youtube.com/watch?v=PivyJUU3k3w