bugün

18 yaşında baba olmak

yazılanları okuduktan sonra bazı önemli noktaların atlandığını fark ettim. mesela 90'lılar kuşağını ele alırsak ki bu benim de dahil olduğum gruptur. bu gruptaki insanların hayatı çok büyük ölçüde şöyledir: anne ve baba tarafından eğitimini tamamlayana kadar giderleri sağlanır, cebine harçlığı konulur. okulunu bitirip bir iş bulana dek ailesine bağımlıdır ekonomik açıdan. bu da kişinin sorumluluk duygusunun gelişmesini yavaşlatır ve hayat tecrübesi olarak insanı geride bırakır. dolayısıyla bu kuşağa ait insanlar 18 yaşına gelene kadar aslında çok da olgunlaşmamış olurlar ve bir çocuğa babalık yapacak yeterliliğe sahip değildirler çoğunlukla. ancak kuşak olarak biraz geriye gidecek olursak örneği; dedem yaşındaki insanların kuşağına bakacak olursak çoğu kırsalda yetişmiş, küçük yaşlardan beri kırsalda oraya ait işlerle uğramış evin geçimine yardımcı olacak icraatlarda bulunmuş insanlardı. sorumluluk duyguları ve hayat tecrübeleri çok daha gelişmiştir. bu neden bu kuşağa ait insanlar 18 yaşına geldiğinde bizim kuşağımıza ait insanların 18 yaşına göre olgunluk bakımında çok daha ileridedir. nitekim çoğumuzun dedeleri ve anneanneleri erken yaşlarda evlenip çocuk sahibi olmuşlardır. onların çocukların bizim annelerimizi ve babalarımız olduğunu düşünürsek ebeveynlerinden memnun olmayanlar bunu açıkça söylemelidirler. yok eğer memnunlarsa büyük anne ve babalarımız çocuklarını iyi yetiştirmiş demektir ki bu da o kuşaktaki insanların erken yaşta çocuk sahibi olmasında bir sorun olmadığının kanıtıdır. anlatmak istediğim şey görecelilik kavramının iyi bir şekilde ele alınmasıdır. sadece şimdiki kuşağı düşünüp de 18 yaş denilince liseyi yeni bitirmiş bir insanı ele alıp ondan baba olmaz demek eksik bir tanımlamadır.