teoman ın müziği bırakması

Teoman'ın yeni albümü 'insanlık Halleri' kimilerine göre bir 'ustalık dönemi' eseri. Teoman'a sorarsanız, 'büyük ihtimalle son albüm'.

'Uzun zamandır şarkı yazamıyordum' diyen Teoman bu albümde farklı bir şeylerler yapmak istemiş: 'Ama beceremedik; daha da karamsar oldu'

Kapkara bir albümle çıktı Teoman, uzun zamandır kendini bekleyen sahnesine. "insanlık Halleri" adlı albümün kapağı, kitabı, CD"nin kendisi kara, havası da öyle. Ama tuhaf bir huzuru da var nereden geldiği tam kestirilemeyen. Belki de bu, onun yapmayı bile ummadığı son albümü olmasındandır. Artık biraz olsun kenara çekildiği, dinlediği ve melodiler dizmektense kelimelere ses verdiği. Başkaları için kapanan, kendisi içinse yeni açılan bir sayfaya dair belki de... Bazılarına tanrı vergisidir, pek havalı, hafifçe düşer aklar şakaklarına, Teoman" ınkiler de öyleydi. Ve olgunluğunun sakinliğiyle memnundu bir kez daha yaptığından. Belki de en çok kendisi gibi, olmayı seçtiği gibi bir albümdü bu, hikâyesi her akşamın alacasında seyrettiği denizin dalgalarına karışan. Ardı ardına içtiği ince sigaraların filtresini söküp attığı gibi kendini kandırmaktan uzak ve kendiyle daha barışmıştı belli ki. Dertlerini ise yine seviyordu ve yine alabildiğine, sadece sevdiğine dert yanıyordu.

Taze bir ayrılığın her haline söz olacak şarkılar var albümde... Kişilere adanmışlıkları var mı?
Geçmişe olta atıp oradan çekiyorum. Nasılsa öyle hissetmişim. Sıfırdan olası hissetmediğim bir şey üzerine yazamıyorum. Bir tek düetlerde yazıyorum ama bana söylenen şeyler olduğunda ancak.

Teoman" ı hiçbir zaman dünyanın en mutlu adamı olarak tanımadık ama bu sefer daha bir karamsarlık var sanki ortada...
Hep karamsar şeyler yapıyoruz bu sefer de farklı bir şeyler yapalım dedik ama beceremedik sanırım, daha da karamsar oldu. Diyordum ki kendimi biraz daha genişleteyim ama genişlemedi. Dans ritimleri, daha light şarkılar olsun diyorduk ama tam anlamıyla her bedene göre şarkı yazabilen biri olmadığımı anladım. Ben de dünyanın en depresif herifi değilim, eğlendiğim zamanlar var ama şarkı boyutuna geçmiyor o haller.

Eski albümler işin daha popüler tarafındaydı sanki? Uzun zamandır şarkı yazamıyordum ben. Eski hızımla da yazamadım, bir sonrakine başlamak için çok düşünmem gerekti. Bazen bir resimle ya da duyguyla gelir. Bu kadar zorlanınca arkadaşlarıma gittim, farklı aranjörlerle çalıştım. Eski formülleri kullanmak istemedim. Uzun hikayeler yaptım, melodisiz şarkılar yaptım. Daha önceden denemediğim şeyleri deneyeyim istedim.

Müzikalite yükselmiş, daha karmaşık cümleler ve kurgular var.
Farklı aranjörlerin şarkılara verdikleri farklı renklerle albümün potansiyeli yükseldi. Onlara kendi istedikleri, kendilerine uyan şarkıları verdim, serbest bıraktım. Artık biraz da dinledim.

Bu anlamda bir olgunluk evresi albümü denilebilir mi?
Bunu bir sürü kişiden duydum ve hoşuma da gidiyor ama olgunluk albümü yapayım diye başlamadım.

Zaten o albümler öyle olmuyor sanırım.
Evet öyle başlasan herhalde öyle de çıkmaz. Artık albüm yapmam zannediyordum. Şarkı da çıkmıyordu benden pek. Sıkılıyordum. Bu albümü yaparken fark ettim ki büyük ihtimalle bir daha albüm yapmam. Sekiz tane albüm yapmışım bir sürü şarkım var ve artık anlatacağım çok konum da yok, ve ilgilendiğim.

"Ruhunu satmaktan daha iyidir" diyor, dalgakırandaki fahişe.
Kendi röportajlarımı okuyunca yanlış bir şey verdiğimi hissettiğimden düzeltmek istiyorum. Ben bir fahişe şarkısı yazacağım dediğimden ya da fahişelerle çok ilgilendiğimden, onlardan ilham aldığım için yazdığım bir şarkı değildi. Bazen yurtdışında bir barda ayaküstü tanıştığım, lafladığım kimilerine sempati duyuyordum, gönül bağım oluyordu oradan yola çıkarak yazmıştım...

"Ruhu sarışın" olanlar da aşkın, duyguların fahişesi mi oluyor?
O metafor duyguyu o kadar iyi veriyor ki, açıklamaya çalışmak istemiyorum. Yani daha önce de açıklamayı denedim başaramadım o yüzden yine kendi haline bırakıyorum.

Şu sahnede alkollü olma meselesini seyirciye saygı bağlamında ele alanlar var, hiç olur mu diye. Seyirci de çay içmiyor herhalde seni seyrederken?
ileriki nesillerimiz Türkiye"ye bakınca bir dönem herkesin çok palavracı olduğunu görecekler. Mesela bir kavramı almışlar, "seyirciye saygı". Bunun yazılı bir kuralı var mı? Şimdi ben senin yanında alkol alırsam sana saygısızlık etmiş olur muyum? Seyirciyle de böyle. Sanatçı topluma örnek olmalı konusu mesela. Ne alakası var? Örnek falan olmayacağım ben. Seyirciye benim saygım var mı, çok olduğunu da zannetmiyorum zaten. Tanımıyorum onları, sempatim var mı, var. Sevgi de besliyorum onlara. Ama karşılarında niye eğilmem gerektiğini anlamıyorum.

Seyircilerin pek şikayet ettiği de yok galiba?
Seyircilerden hiçbiri şikayet etmiyor. Onların dışında herkes her şekilde konuşuyor.

Bana sahneyle bütünleşmenin ayrıksı bir boyutu gibi geliyor...
Bir yere (sahne) çıkıyorum çok da zevk aldığım bir yer, ortam da çok uygun. Bar gibi bir yerdesin, saat 1 olmuş herkes de içiyor. Benim insanlarla aynı duygu boyutunda olmam gerekiyor, bunu düşünerek yapmıyorum, canım da öyle istiyor. Zaten inanılmaz bir performans göstereceğim diye çıkmıyorum, hep beraber eğlenelim bir şeyleri paylaşalım diye çıkıyorum. Bunun da bir yöntemi var işte.

Partiye geç gidince hemen birkaç "shot" yapmak gibi yani?
Aynen, aynı yerden konuşuyoruz, doğru!

Hayata dair beklentin olmadığını, canın ne isterse onu yaptığından bahsetmiştin geçmişte. Sözleri Elif Şafak"a ait "Uçurtma"ya bakılırsa ciddi hayal kırıklıkları veya "Gündüz Düşleri"ne bakılırsa umutların da var...
Evet bir ikilem var orada, çok da aklıma gelmiş bir şey değildi sahiden. Kendime de söylüyorum bunu, peki içimde hiç umut yok mu? Var aslında! Belki de o umuda fazla kapılmak beni hayal kırıklığına uğratacağı için daha düşük bir yerde tevekkülü bulmaya çalışıyorum. Kariyer planlarım da dahil buna. Daha alt seviyede kendimi sağlamlaştırmaya çalışıyorum. Ama umudum var, umutsuz değilim!

�Sadakati, bu kez farklı olsun diye sen denersen ben de denerim� diyorsun "Mavi Kuş ile Küçük Kız"da. Sadakatin yeni bir heyecan boyutu olarak ifadesi kulağa ilginç geliyor...
Yeni fark ettiğim bir şey var, sadık olmak lazım diye düşünmemişim bile ben daha evvel. Aklıma bile gelmemiş. Büyük ihtimalle sevgilime yakalanmayayım diye düşünmüşümdür tabii. Ayrıca kendini zeki zanneden bir insan için ayıp da bu. Ortada böyle bir kavram var, bütün ilişkiler onun üzerine kuruluyor görüyorsun ve üzerine hiç düşünmemişim. Ha ben karşımdakinden beklemiş miyim beklemişim. Böyle bir çelişki de var.

Erkekler de aslında kadınlardan hiçbir zaman emin olamıyor, asıl sorun bu değil mi? Emin olamıyor ve ben hiçbir zaman inanmadığımı da söyleyebilirim. Şüpheciyimdir, didiklemem ama içten içe bilirim ki her zaman o ihtimal vardır ve o düşük de bir ihtimal değildir.

Çoluk çocuğa karışmış görmeyiz yani Teoman"ı kolay kolay? Aslında görün ya.. istiyorum yani. Çocuğum olsun istiyorum. Aşk gibi bir şey bu. Aşktan da rahat. Çünkü acaba biter mi duygusu, başkasını sever miyim gibi şeyler de yok orada. Aşk o kadar da inanılası bir şey değil, her zaman bir tereddüdün olur ama çocuğunla öyle bir şey olmaz. Bir de bu kadar yıldır kendimle uğraşmaktan o kadar sıkıldım ki bir başkasıyla ilgilenmek, bir başkasına daha çok değer vermek, yaptığı minik şeylerden mutlu olmak daha da güzel olabilir...

Teoman röportajı, alıntıdır. Üstüne söylenecek bi söz yoktur.
Ben büyük bir teoman hayranı olarak bu röportajı okuduktan sonra bu duruma o kadar üzülmedim. Büyük bir kayıp olsa da o kadar şarkı, o kadar emek var geride ve onları hala bıkmadan dinleyebilirim.