bugün

öğrenci evi

üç yıldır aynı evde oturuyorum. beş katlı bir apartmanın üçüncü katı. her katta iki daire var, semtin güzel yeri diye tutmuştum zamnında. bir de öğrencisin tabi, herkes evini vermiyor vs, ev sahibiyle de anlaşınca kaçırmayalım dedim. üç senedir, her akşam apartmana girdiğimde burnuma envai çeşit yemek kokusu gelir, ve bir kez dahi olsun biri de bir tabağa koyup evime yemek getirmemiştir. hayır yanlış anlaşılma olmasın, onların yemeğine kalmadım çok şükür amma ve lakin bana kimse türk insanının has özelliklerinden bahsetmesin.

üst katımda her daim bir gürültü vardır. alt katımda ise öğüre böğüre uyanan bir adamın çığlıklarıyla güne merhaba demek, kaderim oluvermiştir. apartmanda hunharca merdiven inen ve çıkan komşularım vardır. ben sabah 7de çıkıp akşam 6 gibi eve dönen bir öğrenciyim. bir gün olsun yüksek sesle müzik dinlemişliğim yoktur, gürültü desen o da olmaz.

ilginçtir, tıp okuduğunuzu bilen cingöz komşular, ah evladım bi tansiyonuma baksan deyiverir mesela saat mefhumundan yoksun. yada ilaçlarını yazdırmak için elinize sıkıştırıverirler sabahın köründe çarpık çurpuk bir kağıdı. ama akıllandım, muayene olmadan yazdıramam hastaneye kadar gidin öyle yazdırın diyorum. zaten doğrusu da budur lakin bunu anlama kapasitesinde değildir komşucuk. ee napalım, bir tabak yemek getirseydiniz böyle olur muydu hiç?
*