bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

ben sana hic bir zaman uzun bir yazı yazmadım. oysa onceden cok yazardım. fark ettim de hayatımı cok sistematik yasıyorum ben. mesela banyoya girmeden evel hep camasır makinesini acıp saate bakıyorum. bornozumu giyinmeden evel saclarımı havluya sarıyorum. ben kıyafetsiz kalmaktan hoslanmadıgım icin cok hızlı yıkanıyorum ama bu surede vucudumu inceliyorum. oyle detaylı degil ama damarları mesela. sol bacagımda diz kapagımın arkasına dogru ucgenimsi bir bolge var mesela orada cok belirgin bir damar var. ya da mesela bazen suyu aniden soguk tarafa ceviriyorum. buna nasıl tepki verdigime bakıyorum. mesela sistematik demistim ya. her banyoda yuzumu yıkarım ben. ayriyetten yani. hem de tam cıkmadan evel yıkarım. ben her sabah yuzunu yıkayanlardanım. sanırım biri bana ufakken yuzunu her sabah yıkamazsan gunun kotu gecer demisti onun verdigi sacma korkuyla her sabah yıkıyorum yuzumu. panikle evden cıkmıssam ve yıkamayı unutmussam bile gittigim yerde yaptıgım ilk is yuzumu yıkamak oluyor. ve biliyor musun ben anneannemde kaldıgımda ufakken yuzumu hep o yıkardı. kocaman tombul elleri var onun, yumusacık boyle. cok garip bir duygu oluyor yıkayınca. ve ben 19 yasıma geldim, hala onlarda kaldıgımda sabahları yuzumu anneannem yıkar. bir de mesela pantolonları giyerken hep once sol bacagı giyindigimi fark ettim. aynı sey ayakkabılarda da gecerliymis. cogu zaman hayatı tanrının sims oyunu olarak dusunuyorum zaten. cunku simste de kotu seyler oluyor. ama bu benim iyi olmadıgımı gostermiyor ki. o yuzden neden her kotu olayda tanrının iyi ya da kotu oldugu sorgulanır da iyi olaylarda akıllarına bile gelmez. biliyorum sen inanmıyorsun ama ben inanmak istiyorum. aklımda tonla sey donup dolasırken onları kimseye anlatamazken bir kiliseye girip yarım saat bir saat oturup hepsini anlatmayı seviyorum ve bir sekilde birinin beni duyduguna inanmak bana iyi geliyor. bu anlatılmaz bir sey. bir gun dinlere inanmayı bıraksam da bu yuzden tanrıya inanmayı bırakmam sanırım. bir de mesela vatandaslık dersinde tum insanlar esittir diye ogretmislerdi. o zaman neden dinler var ki? bu zaten en basta insanların esitligini bozmuyor mu? bence bozuyor ve zaten bence esitlik kadar sacma bir kavram da yok. mesela ben baska birinin cocuguna esit degilim. ben cok sınırlı bir cocukluk yasadıgımı dusunuyorum hep. yani daha cok babaannemin vefatından sonraki donem cocukluk degil de baska bir seymis gibi geliyor bana. baska anne babaların cocuklarıyla yaptıgı, konustugu belli baslı seyler olur mesela. hah o meshur “vucudun degismeye baslayacak” konusması mesela. ya da bebeklerin nereden geldigi. annem bana kadınsal dongulerden bile bahsetmemisti mesela. ve ben bunlarla ilgili sordugumu cok iyi hatırlıyorum. ama o bana hic anlatmadı. ben okulda baska kızlardan ogrendim. annem sana anlatacaktım bir gun dedi baska da bir sey soylemedi. ben de ona nedenini sormadım. anne sutu ile beslenen cocukların annelerine daha baglı olduklarına gercekten inanıyorum. hayatımın sonuna kadar icimde kalacak annemle yakın olmayısımız. ama buna ben neden olmadım. o istemedi. sonra da bunu kendi yaptıgını inkar etmek istedi, kızım babasına daha yakın demeyi tercih etti. umarım mutludur artık ona da yakın degilim. neden ben de bilmiyorum. ben insanlar hakkında cok ani dusunceler verebilen biriyim. bu en sevmedigim ozelliklerimden birisi. annem ve babam hakkında ise boyle degil. onlar sanki ben buraya uzun bir sure icin kalmaya gelmisim de bana saglanmıs koruyucu aile gibiler.
her seyden uzaklasmak istiyorum.
ben sana hic bir zaman uzun bir yazı yazmadım. oysa onceden cok yazardım.