karaduvar

"dedeme son mektup"

Yaşarken sen, seni anlatmaya kelimeler yetmezken; çekip gittiğindeyse soranlara tek kelime edesim dahi yok. Gidişini hala kabullenemedim. Belki zamanın alıştırmakta zorlanacağı şeylerden biri gidişin. Belki yüzüne hiç söyleyemedim ama eğer duyuyorsan beni bir yerlerden ya da okuyabiliyorsan içimi, bilmeni isterim: Sen hep benim örnek aldığım adamdın!

Yaşarken servetin gibi ölürken mirasın da dürüstlük oldu. Arkandan herkes ne kadar iyi bir "Adam" olduğunu söyledi durdu. Peki ya hangisi seni benim kadar yaşatmıştı içinde? Hangisi başkalarına daralttığı içinden biraz daha yer açabilmek için uğraşmıştı sana?

Ben küçük bir çocukken iple çekerdim hafta sonlarını. Dedem beni gezmeye götürecek diye beklerdim sabırsız bir sabırla. Samatya'ya giderdik hep. Samatya sen'din benim için. O koca Samatya bana aldığın mısırdan ibaretti sanki. Sonrasında yedirdiğin kağıt helvalardı o sahil ve o çocuk sesleriyle kalabalıklaşmış mutlu günlerim. 50'li yaşlardaki insanların çok yaşlı sayıldığı dönemlerdi. Hep bir gün benden çok uzaklara gitmenden korkardım. Sahil boyunca yorsam da seni, dinlene dinlene yürümeye devam ederdin torunun üzülmesin diye.

Hiç şikayet etmedin. Birçok kere korkuttun bizi. 10 sene diyaliz, 2 kalp krizi, 2 kere kesilen ayak parmağın ve çektiğin türlü işkenceler. Bir kere bile ah demedin bir eyvah dedirtmemek için. Hayatında bir kere bile herhangi birine kızdığın, kalbini kırdığın görülmemiş. Kimseden duyamadım buna dair bir şey. Ne gariptir ki senin canını yakanlar, hakkını yiyenler anlattı en çok nasıl dürüst bir adam olduğunu ve kimsenin kalbini dahi kırmadığını.

Gidişine alışamadım. Küçükken seninle yatmayı severdim en çok. Uykunu dar edip sabaha kadar masallar anlattırırdım sana. 20 sene evvel uydurduğun türlü saçma masallar hala aynı saçmalıklarıyla aklımda. Ama şimdi saçma görünen o masallarınla sevdim seni. Bana ayırdığın vaktinle, çocukla çocuk, büyükle büyük olmanla sevdim. Gidişine yakın yine masallar anlatmanı istedim senden. Oysa takatin yoktu o eski günlerdeki gibi masal anlatmaya. Anlatamadığın için içine dert olduysam affet dedem. Seni asla üzmek istemem biliyorsun.

Gidişinden önce hastane işlerinle ilgilenmek için 1 aya yakın sizde kalışım belki de çocukluktan kalma günlerin anısına tanrının bir lutfu idi. Seninle sohbetlerimizi doyası ettik. Yanında yattım, uzandım. Bana öğütler verdin. Hepsini aklıma yazdım. Sana doyabilmek imkansız olsa da, eğer gideceğini bilseydim tanrıdan isteyeceğim şey belki de bundan fazlası olamazdı. Dedemle dolu 1 ay. Seninle ilgilenmem çok hoşuna gitmiş. Herkese de anlatmışsın benden başka. Söylediler. içime dolarak dinledim. Uğurcan altımı bile temizledi demişsin. Keşke yaşasaydın da en kolay işim o olsaydı be dedem. Biliyor musun, beni de mutlu eden şey benden utanmaman olmuştu. Yüzünde torununun seni sevdiğini anladığın ifaden zaten bana en büyük hediyendi. Diğer büyük hediyen de bakımın için özellikle beni istemen. Ne anneannem, ne kızların. ille de Uğurcan. Uğur denen adımı bir sen Uğurcan olarak dillendirdin. "can" demenin sebebini anlatmışsın herkese. Ben zaten beni neden Uğurcan olarak çağırdığını biliyordum dedem. Sen de sana neden "dede" değil de "dedem" dediğimi anladın mı hiç?

Hastanede naaşını ilk ben gördüm. Sanki uyuyordun. Teneşirde yıkarken seni, sanki "burnuma su kaçırdın torunum" diyerek uyanacakmışsın gibi geldi hep. Sanki tüm olanlar bir kabustan ibaretti. Evin önünde helal ederken sana hakkımızı, o kör olası tabutun içinde sıkılıyormuşsun gibi geldi. Peki ya sen de helal ettin mi hakkını dedem? Sen de helal ettin mi? Musalla taşında gözüm tabutta, bir şekilde içinden çıkmanı bekledim hep. Sanki içinden çıksan hiç şaşırmayacağım bir şeymiş ve oyun yapıyormuşuz gibi boynuna sarılışımı hayal ettim. Ama kalkmadın. En kötüsü ise seni mezara gömmekti. Sanırım öldüğünü ilk o zaman anladım. Doktorun ölüm açıklaması, morgda seni öpüşüm, gasilhanede seni yıkayışımız, kılınan cenaze namazın sanki bir oyundu. Ölümünü ilk o an anladım. iyi günlerinde güle güle söylediğin vasiyetindeki gibi gömdük seni. Özgür eniştem verdi seni Alper ile bana. Alper iri yarı olduğundan ağır olur diye baş tarafını ona tutturmak istemiştin. Burada bile bana kıyamamışsın. Yüzünü son bir kez gördükten sonra uyuyor gibi, sanki birazdan uyanacak gibi duran bedenini indirdik toprağa. Sonra yine ilk küreği ben attım. Üstüne toprak atarken bir daha masal okuyamayacağını, bir daha göğsüne yatamayacağımı, bir daha seni göremeyeceğimi düşündüm hep. Sonra gözyaşlarımdan hiçbir şey göremez oldum.

Gidişinin ertesi günü mezarına ilk gelen de bendim. Toprağını temizledim. Etrafını taşlarla ördüm. içimi döktüm sana. Beni duydun mu?

Hiç yapmadığın şekilde son zamanlarda benim evliliğimi görmek gibi bir şey dert olmuştu sana. Bu haline hiç alışamamıştım. Ama bir gün öyle biri olursa ve böyle bir şeye karar verirsem, ilk mezarına getireceğim dedem sana Uğurcan sözü!

Canım dedem. Rahat uyu olmaz mı? Kızların, torunların ve anneannem önce Allah'a sonra bana emanet. Daha birkaç aylıkken dedelerini tanıyamadan kaybeden 2 torunun, yani senin söyleminle Karanfil ve Kar Çiçeği de bana emanet. Senin gibi birini tanıyamadıkları için çok şanssızlar. Umarım seninle kaybettikleri seni bende bulurlar. Bunun için uğraşacağım dedem. Sık sık ziyaretine de geleceğim. Rahat uyu dedem. Rahat uyu.

Uğur Yaman

28.09.2010

01:23

-15 Eylül 2010'da vefat eden Veli Ünlü'nün anısına-