bugün

entry'ler (12)

unutursam fısılda

Çağan Irmak'ın 70'li yıllar ile günümüzü müzik kanalıyla buluşturan filmi.
Film için bir iki kelimelik bir tanım bulursak sanırım en doğrusu 'düşük yoğunluklu duygusal film' olur. Çağan Irmak'ın Babam ve Oğlum, Ulak, Dedemin insanları, Issız adam filmlerinden oldukça geride aslında. Nasıl diyeyim bir yemek olsa tuzu az katılmış ya da baharatı eksik diyebilirim, ama sunumu güzel tabi ki. iki Çağan Irmak geleneği bu filmde de devam ediyor. Nostalji ve geçmişiyle problemli tip. Ancak bu defa samimi olmadığından mıdır, çok tekrarlandığından mıdır bilmem ama tat vermiyor bu kesin. Zaten filmde öyle bir hava var ki Çağan Irmak da bir yerde sıkılıp senaryoyu sonlandırmış gibi. O tadı kendisi bile alamamış sanki.
Oyunculuklar ise inanılmaz düzeyde. Hümeyra, Farah zeynep abdullah, Mehmet günsur, ışıl Yücesoy, gözde çığacı ayrı ayrı başarılı. Özellikle Hanife (ışıl Yücesoy) ve hatice (Hümeyra) nın alevli bir şekilde tartıştıkları sahne adeta ders niteliğinde
Film ayrıca yetmişli yılların müziklerine ve yapımcılarına taklit, özgünlükten uzak olduğuna dair ince göndermelerde bulunuyor. Haksız da değil aslında günümüzde efsane diye nitelendirdiğimiz bir çok sanatçı o dönem yabancı şarkılara türkçe söz yazıp ünlenmiş kişiler.
Film bir mesaj vermek istiyor mu bilmiyorum ama bir mesaj vermek isterse o da hayallerimizi gerçekleştirmek için kesinlikle cesur olmak gerektiği olabilir.
Ha bir de müziklere değinelim. Şarkılar fena değil ama bir ıssız adam şarkıları değil elbette, çaldığında dinlenir evet ama filmden çıkar çıkmaz sağdan Soldan şarkıları aratacak kadar da sevilesi değil.

love letter

1995 yılı japon yapımı bir film. Japon filmlerinin genel özelliği sonunda ne olacak acaba dedirtmesi, hep bir gizem olması ve duygu yoğunluğu yüksek olması, aslında sadece japon filmlerinde değil güney Kore filmlerinde de bunu görmek mümkün. Bu filmde de dozaj olarak çok yüksek olmasa da bu ortak özellikleri görüyoruz.
Filmi imdb puanı 8 üzerinde diye merak edip izledim ama 8 puan eder mi hiç sanmıyorum. Kötü bir film diyemeyiz ama öyle aman aman diyeceğimiz bir film değil.
konusuna gelince nişanlısı ölen kız, nişanlısının memleketindeki adresini bulur ancak bu adresin var olmadığını ve adresten otoyol geçtiğini öğrenir. Buna rağmen mektup cennete gidiyor ve cevap nasılsa gelmeyecek diye düşünerek nişanlısına mektup gönderir. Ancak beklemediği şekilde cevap gelir. Cevap, nişanlısı ile aynı isim ve Soyisime sahip ancak kız olan bir kişiden gelir. Nişanlısının adresi diye bulduğu adres aslında bu kıza aittir. Böylece iki kız mektuplaşmaya başlarlar ve Kızımız nişanlısı hakkında geçmişine dair ilginç şeyler öğrenir. Olaylar gelişir.
Hazır havalar soğumuşken kahvenizi içerek ve battaniyeye sarılarak izleyebilirsiniz. Zaten film sahneleri sizi iliklerinize kadar üşütecek kış mevsimini tüm benliğinizle hissedeceksiniz.

dabbe

cinle korkutmak klişesinin en ağır bir şekilde yer aldığı film. ulan ülkede her kesim mi dini kullanır be.

requiem for a dream

oldukça sert bir film. uyuşturucu ve ilaçların ne sonuçlar doğuracağına dair çok çarpıcı sahneler içeriyor. insan ayrıca yönetmenin uyuşturucu deneyiminin olup olmadığını düşünmeden edemiyor. ya çok mükemmel düzeyde gözlem yeteneği var ya doktor ya da uyuşturucu kullanıyor. başka bir ihtimal yok kesinlikle. müziği ise sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi film müziği.

hugo

otobüste izleyip de beğendiğim tek güzel film. bu vesileyle kamil koç firmasına bu filmi otobüsüne yüklediği için teşekkürü bir borç bilirim.
film sizi sanki bir masalın içine çekiyori. kendinizi orta çağ mimarisiyle donatılmış bir avrupa kentinde bulmak istiyorsunuz. bunun yanında bir o kadar da gerçekçi. üstelik sinema arhine yönelik çok güzel bilgiler de elde edebileceğinizi düşünüyorum. izlemesi tavsiye edilir.

the prestige

bir hugh jackman hayranı olarak çok sevdiğim ve mükemmel düzeyde kurgulanmış olduğunu düşündüğüm film. izleyeli yıllar olmasına rağmen her sahnesi hala aklımda. ilk defa izleyecekler için sabırlı olmalarını tavsiye ederim. çünkü filmin ilk kısmı çok düşük tempoda hatta sıkıcı sayılabilecek düzeyde ama sabreden mükafatını filmin son kısımlarında alıyor. ayrıca algıların son derece açık olması gerekiyor.

arog

her izlendiğinde yeni bir esprinin farkına varılan film.
en efsane sahnesi bence arif'in taş devri insanlarına avlanmayı öğrettiği meşhur sahnedir. her izlendğinde hunharca gülünür.
-önemli olan kurduğun tuzağın avının farketmemesi.. bak farketmedi kaç!

çalgı çengi

yeni model zeki alasya metin akpınar ikilisi olan murat cemcir ahmet kural ikilisi ile tanışmamızı sağlayan tatlı bir film. sanatsal olarak çok bir şey vadetmese de çerezlik.

american history x

hollywood filmlerinin bıktırıcı düzeye amerikan propagandıcılığından sıkıldıysanız bu film tam size göre. amerika'nın kirli ulusal tarihi ile yüzleşen ender filmlerden biri. edward norton'un kusursuz oyunculuğu ise mükemmel bir pastanın üzerindeki enfes bir sos gibi.

pardon

en iyi türk filmi listesi yapılırsa kesinlikle ilk onda yer alacak film. kara mizahı tam tadında yapmışlar. açık açık eleştirmek yerine üstü kapalı ülkedeki adalet sistemi çok güzel tiye alınmış. bu filme gişede iken çok fazla ilgi gösterilmediği için türk milleti adına pardon demek lazım.

the wolf of wall street

Başrolünde leonardo di caprionun oynadığı ve son derece orijinal senaryoya sahip hem eğlenceli hem sıradışı bir film. di caprio'nun beğenmediğim filmi yok denecek kadar az ama bu filmin yeri ayrı. adam resmen oyunculuğunun zirvesine çıkmış. oscar ı alması için daha ne yapacaktı merak ediyorum.
filmin ahlak olarak da aksiyon olarak da pek bir sınırı yok. Ayrıca filmde çok sayıda final sahnesi var ki bu tarz filmler her zaman ilgimi çekmiştir.

before sunrise

ikincisi before sunset ve üçüncüsü before midnight olmak üzere serinin ilk filmidir. Durağan ve sadece diyalogun olduğu bir film olmasına rağmen hiçbir şekilde sıkmaz. Filmde Erkek ve kadın ilişkilerine dair çok doğru analizler yer almaktadır. Her insanın kendine dair bir şeyler çıkaracağı oldukça kaliteli filmdir. izlenmesi tavsiye edilir.