entry'ler (14)

bir yere mi gidiyorsun yoksa sadece gidiyor musun

ÇOK DERiN BiR SORUDUR. BU GiRiYi OKUYAN TÜKETiM TOPLUMU FERTLERi OLAN Y VE Z KUŞAKLARININ ANLAYAMAYACAĞI KADAR DERiN. BARi SÖZCÜKLERi TÜKETMESENiZ EN AZINDAN. KELiMELERE ÇOK AYIP OLUYOR.

(bkz: ON THE ROAD)

giyotin vs el kaide militanı

ikisi de boğaza odaklanır. ama giyotin daha seri ve insancıldır, el kaide militanı ise ortalama 3 saniye süren performansını tekbirlerle şahlandırarak icrayı, toplumsal bir ritüele dönüştürerek oradan toparlamaya çalışır. daha önemli farksa şudur ki giyotin, aydınlığa giden yolda; el kaide militanı ise karanlığa giden yolda bir araçtır.

gusül abdesti alan ateist müslüman oldu

beş gün öncesine kadar ateistmiş de bilmem neymiş. fake! herif hasbihal diyor amk, cemaaten, net.

esrarın serbest bırakılması gerekliliği

kalkınma kavramının gerekli kilometre taşlarından birisi olan durum.

köpeği diri diri yakan adam

videodan bir ortadoğu folkloru fışkırıyor, lübnan, suriye, mısır, israil hiç fark etmez. saminin piçleri iş başında. niyeyse böyle sapıklar hep bu coğrafyadan çıkıyor. buralarda bir sevgisizlik problemi var.

ermeni askerlerin türk bayraklı tuğla kırmaları

fakir ve lümpen bir ortadoğu halkının kimlik inşasında kullandığı komik ritüel.

bozok üniversitesi logosu

kültür ve edebiyattan anlamayan anadolu çomarı yaratısı. oğuz kağan destanının uygurca varyantı okunursa eğer bu üniversiteye çok güzel bir logo tasarlanabilir. ama anadolu çomarları, okumayı sevmez.

nejat işler in balon bir oyuncu olduğu gerçeği

zaman akıyor, yıllar geçiyor ama bir var oluş biçimi olarak trollüğü seçen sözlük kullanıcılarının yöntem ve düzeyleri gelişmiyor. neden ülkemizdeki trollük müessesi bir gelişim göstermez? bu üzücü durumdan ne zaman kurtulacağız? bu hep böyle midir?

edgar allan poe

son 215 yılın özeti:

tell me, tell me i implore
quoth the raven "nevermore"

anlatmak

bir gereksinim olması durumunun çeşitli olumsuz nitelikleri taşımakla doğru orantılı olduğunu düşündüğüm eylem. yani insan ne kadar aciz, ilkel, rahatsız, kuşkulu ise o kadar çok anlatmak, ya da anlatılanı tüketmek istiyor. kafka, oğuz atay, tanpınar, marquez, salinger gibi başarılı yazarların sıkıntılı hayatları ve kompleksli yapıları hep bu duruma örnektir.

ruhi bey sendromu

evde geliştirilen bir sendrom türüdür. bir kadında çocuk hayaleti mi yoksa bir çocukta kadın hayaleti mi olduğu belli olmayan kişiler bu sendromun yetişebileceği coğrafyalardır. değersiz bir üründür. ticareti yapılmaz ve dolayısıyla hiçbir getirisi yoktur.

mantık evliliği kadını vs fahişe

mantık evliliği kadını, fahişenin tutarlı ve sıkıcı bir stabilliğe erişmiş halidir. fahişeliği ya da fahişeleri aşağılamak gibi bir niyetim yok, onları seviyorum. sadece mantık kadınının daha ahlaksız olduğunu bir örnekle açıklayıp gideceğim.

bir kariyeri olmayan, sadece dik memeleri ve güzel ayakları olan orta zekalı ve 30'lu yaşlara dayanmış bir kadını düşünelim. bu kadın, sırf kariyeri ya da parası var diye çirkin bir adamla evlenmeyi seçiyorsa burada bir sıkıntı vardır. eğer, bu adam, o kadına cinsel olarak çekici gelmiyorsa ve evlilik boyunca, yatmadan önceki sevişmeleri, kadın, çirkin var oluşunu daha refah bir şekilde devam ettirmesi için vermesi gerektiği bir taviz olarak görüyorsa burada müthiş bir erdem yoksunluğu vardır bence. ve bu yoksunluk, toplumca marjinalize edilmiş seks işçilerininkinden daha yoğundur.

bu durum bence, herkesin bilip de, sanki bilmiyormuş gibi davrandığı bir konu.

film vs roman

semantik boşlukları içinde daha çok barındırmasından hareketle tüketicinin yaratıcılığına açık olduğu için elbette romanın alacağı versus. görsel, çoğunlukla öykünün gücünü emer, boşluk bırakmaz ve ortaya bayağılık çıkar.

28 yaşında olmak

28 yaşındaki bir insan gibi davranmayı gerektirdiği için çok sıkıntılı bir hede. 27 gibi güzel bir yaştan sonra hiç gitmeyecek olandır. çünkü 28, sürdürülebilir bir soysuzluk kokuyor. keşke 27'den sonra 43 gelseydi.