bugün

entry'ler (11)

tekrar sözlük

yıllarca sözlükspot ve sözlükspottan çıkmış sözlükler içinde yazmış olan (inci, armonik, inat, perva, mantıklı, bardak, vakvak, ornitorenk, gece) tayfanın bir arada bulunduğu formatsız sözlük.

enteresan bir gece yaşatmıştır.

tahinli çörek

çok şekerli tüketilmemesine özen gösterilmelidir. yanına da çay tabiki, plase kahve.

sarunas jasikevicius

sezon sonu zeljko obradovic'in fenerbahçe beko'dan ayrılması durumunda, yeni sezonda bize koçluk yapmasını dilediğim insan.

uludağ sözlük moderasyonu

yattığını düşündüğüm ekiptir. hala çaylak olarak bekliyorum. neyi beklediğimi çözemedim. girdiğim entrylerin gayet yeterli olduğunu düşünüyorum.

tüfe ve üfe

üfe: toptan satış fiyatlarındaki değişimleri aylık olarak ölçen göstergedir. Belli bir dönem içinde üretime söz konusu olan ve yurt içinde satışa sunulan malların, üretici fiyat değişimlerini gösterir. yani kısaca maliyetleri gösterir.

tüfe: tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetler grubunda bulunan varlıkların fiyat değişimlerini ölçer. enflasyon oranı diyebiliriz.

şimdi bu iki kavramı birbirinden bağımsız düşünmemek gerekiyor. örnek ile hemen açıklayalım ki daha iyi pekişsin.

geçen sene bugün elimizde bir tabletimiz var. bunun maliyeti 100 lira olsun satış fiyatı da 200 lira. karımız 100 lira. %100 karımız var.

şimdi ise üfe %30 tüfe de %20. yani maliyetimizde bir artış söz konusu. tabletin yeni maliyeti 130 lira oldu. satış fiyatımız da 240 lira olursa kar oranımız düşer. kar oranımız yaklaşık %85 oldu. gördüğünüz gibi kar oranımız düştü. şimdi ben bu kar oranımı tekrardan %100 yapmak istersem fiyatlara zam yapmam gerekir. geçen sene 100 lira kar ediyordu fakat bu sene 110 lira kar yapıyor diye olumlu bir sonuç yok. bu nominal bir kazanç. reel kazanç değildir. geçen sene 1300 liraya 13 tane tablet üretirken bugün 1300 liraya 10 tane tablet üretmeye başlıyorsun. yani aslında sen üretim bazında %23 küçülmüş oluyorsun.

1300 liralık maliyette geçen sene aldığın kar 1300 lira iken bu sene 1300 liralık maliyette aldığın kar ise 1100 lira oldu sevgili kardeşim. karın maliyetini karşılamadı ve fiyatları artırmak zorunda kaldın. kar bazında %15 küçüldün.

sen fiyatları artırdın ve tüfenin üfe ile olan makas açığını kapatmaya başladın. eğer fiyatlarını artırmazsan işçi çıkartırsın ve işsizliği artırırsın ya da üretimi kısmaya başlarsın ekonomi küçülür. fiyatları artırırsan talebi daraltırsın ve enflasyonu artırırsın.

tüfe ve üfe arasındaki fark büyük olursa bu gelecekte ya enflasyon oranını artırır ya da ekonomiyi küçültür, iş yerlerini kapattırır, işsizliği canlandırır.

zorunlu karşılık oranı

bankaların topladıkları mevduat karşılığında, merkez bankasında zorunlu bulundurması gereken orandır. merkez bankasının önemli bir likidite kontrol mekanizmasıdır. çünkü bu oran ile oynayarak piyasaya verilebilecek kredi hacmini artırabilir ya da düşürebilirsiniz. zorunlu karşılık oranını yükseltmek kredi hacmini azaltacağından, para arzı azalır. azaltılması durumunda ise tam tersi sonuç verir.

gayri safi yurt içi hasıla

bir ülke ekonomisinde üretilen tüm tüketime hazır mal ve hizmet ürünlerinin parasal değeridir. bir ekonomide büyümeyi veya daralmayı gösteren en önemli makro iktisadi verilerdendir. en çok bilinen formülü aşağıdaki gibidir, harcamalar yöntemiyle hesaplanır.

gsyih(gdp)= tüketim(c) + yatırım(i) + devlet harcamaları(g) + ( ihracat(x) - ithalat(m)

tüketim: Mal ve hizmetlere yapılan harcamalardır. Tüketim harcamaları tüketicilerin mal ve hizmetlere yaptığı harcamaları ifade eder. Tüketicilerin yeni konut alımı için yaptığı harcamalar yatırım harcaması olarak kabul edilir ve tüketim harcamalarında yer almaz.

yatırım: Firmaların sabit sermaye stoklarına yaptığı ilavelerle stoklara yaptığı ilaveler ve tüketicilerin yeni konut alımı için yaptığı harcamalar “yatırım harcaması” olarak adlandırılır.

kamu harcamaları: Devletin mal ve hizmet üretimini gerçekleştirebilmek için yaptığı harcamalara kamu harcamaları denir. Devletin yaptığı karşılıksız ödemeler ( transfer ve faiz ödemeleri) kamu harcamaları içerisinde yer almaz.

ihracat: Bir ülkenin diğer ülkelere sattığı mal ve hizmetleri ifade eder.

ithalat: Bir ülkenin diğer ülkeden aldığı mal ve hizmetleri ifade eder.

diğer formülleri:

- üretim yaklaşımı

gdp= tüm firmaların katma değerlerinin toplamı

- toplam gelir yaklaşımı

gdp= emek gelirleri(ücret, maaş) + sermaye gelirleri(rant, faiz, net kar)+ dolaylı vergiler + yıpranma(amortisman)

çıkan sonuç nominal gdp'dir, büyüme oranını hesaplayabilmek için reelleştirmenin yapılması gerekiyor. çünkü enflasyondan arındırılarak büyüme oranı hesaplanır. reelleştirme yapılırken bir baz dönem seçilir(atıyorum 2012 yılı) ve güncel gdp 2012 yılındaki fiyatlarla hesaplanır. gerçek büyüklüğü ancak böyle görebiliriz.

büyüme oranı formülünde bir önceki yılın aynı dönemine göre karşılaştırılır.

x: 2019Q1 reel gdp
y: 2018Q1 reel gdp

büyüme oranı: ((x-y)/y)*100

reelleştirmenin neden yapıldığı ile ilgili de bilgiyi vereyim. bir ülke düşünün 2017 yılında 50 adet üretim yapmış olsun ve bunu 10 tlden satsın. bu ülkenin 2017 gdpsi 500 tldir. 2018 yılında üretimi 60, ürettiğini de 15 tlden satmış olsun. 2018 yılı gdpsi cari fiyatlarla 900 tl olur. cari fiyatlarla %80 gibi bir büyüme çıkıyor fakat bu doğru bir yaklaşım değil. sadece 10 adet bir üretim fazlası var bu adamın. geçen seneki fiyatı kullanarak gerçek büyümesini hesaplayabiliriz. 2018 yılındaki gdp geçen yıl fiyatıyla hesaplanırsa 600 tl olur. formülü uygularsak bu ülke geçen yıla göre %20 büyümüştür.

credit default swap

bir tür sigorta poliçesi olan cds (kredi temerrüt takası), borç veren kurumun/ülkenin, borçların ödenmeme riskini (alacağını tahsil edememesi durumu) sigortalatmasıdır. bu sigortalatma için ödenen tutar cds primidir. ülkelerin/kurumların iflas risk durumlarını ortaya koyan önemli bir göstergedir. bir ülkenin/kurumun borçlanması için ne kadar yüksek cds primi ödenirse, o ülkenin/kurumun riski de o kadar yüksek demektir. trafik sigortası mantığı gibi düşünün. aracınız geçmişte ne kadar çok kaza yapmışsa poliçe primi o kadar yüksek olur. çünkü riskiniz yüksektir. cds primi yükselince ülkelerin borçlanma maliyetleri de artar. ilk kez 1995 yılında jp morgan tarafından çıkarılmıştır.

cds poliçeleri genelde 20 milyon dolardır ve 5 yıl vadelidir. cds primlerindeki yükseliş rezerv paralarda yükselişin habercisidir. ülkeler açısında cds primlerini etkileyen en önemli faktörler jeopolitik risker, mali riskler ve siyasi risklerdir.

jeopolitik riske ülkeler arasındaki ciddi gerilimler, savaşlar, iç karışıklık, suikastler, terör saldırılarını örnek verebiliriz. bunlar fazla olursa cds primi yükselir.

mali risk de ekonomik göstergeleri baz alarak değişkenlik gösterir. enflasyon oranı, işsizlik oranı, sanayi üretim endeksi, büyüme oranı gibi.

siyasi risk de şu an içinde bulunduğumuz durum aslında. hukuksuzluk almış başını gitmiş. ülkede ciddi bir siyasi kriz ve belirsizlik mevcut.

aşağıdaki linkte ülkelerin güncel cds primleri yer almaktadır.

http://www.worldgovernmentbonds.com/sovereign-cds/

bruno hildebrand

alman tarihçi okulunun kurucularından olan alman ekonomist. hildebrand'ın düşüncelerine geçmeden önce alman tarihçi okulunun görüşlerini ele almak gerekir. bu okul klasik iktisata karşı çıkarak, iktisat düşüncesine görelilik kavramını getirmiştir. şöyle ki; klasik iktisat, iktisadi toplumlarının doğal bir düzeni olduğunu, fizik yasaları gibi tıpkı iktisat yasalarının da evrensel geçerliliği olacağını savunur. alman tarihçi okulu ise buna karşı çıkarak, toplumda yer alan kurumların yasaları fazlasıyla etkileyebileceğini bundan dolayı iktisadın yasalarla uğraşması yerine, iktisat tarihi araştırması yapılarak toplumun iktisat evrimini araştırmaya yönelmesini savunmuştur.

temel ilkeleri:

- iktisada evrimci yaklaşım. alman tarihçi okulu dinamik ve evrimci bir yaklaşımı benimsemiştir. toplum sürekli olarak değişir. bu yüzden bir ülke için belli bir zamanda geçerli olan doktrin başka bir zamanda geçerli olmayabilir.

- devletin olumlu iktisadi rolü. klasik iktisat bireyci ve evrenseldi ancak alman tarih okulu milliyetçidir. almanya sanayileşmek istiyor ve bunun için de devlet öncü olmalı. toplumun çıkarları bireyin çıkarlarının önündedir. almanya liberal yaklaşımda dahi devlete rol yüklenirdi.

- tümevarımcı tarihi yaklaşım. iktisat bilimi diğer bölümlerle entegre haldedir. ayrı düşünülemez. soyut ve tümden gelimci yaklaşımları eleştirir.

- muhafazakar reformlar. ekonomide toplumun adalet ve ahlakla ilgili taleplerini de karşılayan üretimi ve bölüşümü belirleyen yasalar lazımdır. alman devleti için sokaktaki adamın iktisadi şartları iyileşmelidir.

şimdi gelelim hildebrand abimize.

hildebrand'a göre iktisadın temel amacı, iktisadi gelişmenin gözlenip, dönemin kültürel ve ahlaki değerleri aracılığıyla toplumu daha yüksek gelişme dönemlerine götürmektir. hildebrand her dönem ve her toplum için geçerli iktisat kanunlarının olmadığını, tarihin ve toplumbiliminin, ekonomik faaliyet ve olay sürecindeki tarihsel değişmeyi incelemesi gerektiğini söyler.

hildebrand tarihsel olarak 3 ayrı iktisadi gelişmenin ayrımını yapar: takas ekonomisi, para ekonomisi ve kredi ekonomisi, iktisat biliminin görevi bu aşamaları incelemektir.

takas ekonomisi: Malın malla değişimine dayanan, değişim aracı olarak paranın kullanılmadığı ekonomidir.

para ekonomisi: ekonomik yaşama paranın hakim olduğu, takas yoluyla değişimin yerini para ile değişimin aldığı ve böylece üretimin çok geniş ölçüde tüketim için değil pazar için yapıldığı ekonomidir.

kredi ekonomisi: içerisinde para olan fakat parasal sistemin gelişmiş olduğu ekonomidir. merkez bankaları politikaları, fon sistemleri, faizsel yatırım araçları, etkin finansal piyasalar kredi ekonomisini oluşturan temel faktörlerdir.

hildebrand'ın bu ayrımları yapması, birçok kişi tarafından onun antikomünist bir manifesto niteliğinde olmuştur. hildebrand iktisat tarihinde özgün konuların araştırılmasını özendirmiş, ahlaki ve kültürel sorunları ve yargıları sürekli olarak ön planda tutmuştur. fakat radikal ve sosyalist yaklaşımları reddetmiştir.

enflasyon faiz ve döviz kuru ilişkisi

şimdi öncelikle bu 3 kavramı bir güzel tanımlayalım gençler.

enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki artıştır ve paranın alım gücünü gösterir. mesela geçen sene 4000 liraya iphone 7 alabiliyordunuz. geçen seneye göre bu telefonda fiyatlar genel düzeyi yani enflasyon %20 çıktı. yani bu telefonun fiyatı 4800 lira oldu. geçen seneki 4000 lira ile bu sene iphone 7 alamıyorsunuz ve paranızın alım gücü düşmüş oluyor. enflasyonun en önemli nedeni, toplam talep ve arz düzeyi arasındaki dengenin bozulmasıdır. kaynakların kıt nüfusun yoğun olduğu ülkelerde yüksek enflasyona daha sık rastlanır. çünkü satılan mal talebi karşılamıyor ve o mal hızla değer kazanmaya başlıyor. geçen sene soğan, patates filan neden arttı sanıyorsunuz?

faiz, paranın aslında sermayenin getirisini ifade eder. yüksek faiz ekonomide risk demektir. düşük faizde ise güven vardır. yüksek faizde yatırımlar azalır ya da durma noktasına gelir. yüksek faizde tasarrufların artması beklenir normal şartlarda. çünkü devir tüketim devri değil tasarruf devridir. yüksek faizli bir dönem, elinde bolca nakit parası olan kişi/kurumlar için bulunmaz bir nimettir. yatırım yapamayacak olan durumdaki şirketlerden kelepir fiyatına mal ve hizmet alabilirler.

döviz kuru, bir ülke parasının diğer ülke parasına karşı değeridir. ulusal paranın talebindeki artış ya da arzındaki azalış paranın değerini yükseltir. dolar neden yüksek sizce? çünkü ülkenin şiddetle dolara ihtiyacı var. özel şirketlerin milyarlarca dolar dış borcu var. dolar bulmaları gerekiyor. bu yüzden dolara olan talep fazla. döviz kurunun artması hiç işimize gelen bir durum değil. çünkü sanayimiz ara mala dayanan sanayi ve ara malı üretmek için dışarıdan hammadde almamız gerekiyor. döviz kuru artınca ithalat genel olarak düşer.

şimdi bu kavramların ilişkilerine gelelim. enflasyon ve faize bakalım. öncelikle enflasyonun ana sebebini bulmak gerekiyor bu durumda. eğer talepten kaynaklanan bir enflasyonumuz varsa faizler yükselmeli çünkü insanları tüketimden tasarrufa teşvik etmen gerekir. talep enflasyonunda enflasyon ve faiz arasında ters ilişki olur. eğer maliyet enflasyonumuz varsa faizlerin düşmesi gerekir. çünkü faizlerin yükselmesi demek üreticiye ekstra bir maliyet sağlar. maliyet enflasyonu faiz ile doğru orantılıdır. aslında en büyük sorun hem talep hem maliyet enflasyonu varsa ne yapılması gerektiğidir. eğer maliyet ve talep enflasyonunun etkisi eşit ise faizi kullanmak enflasyona etki etmez. boşuna faiz ile oynamış olursunuz. faiz politikasını enflasyona karşı kullanırken talep ve maliyet enflasyonunun ağırlıkları doğru analiz edilmelidir ve ona göre bir yol çizilmelidir. hani bizim pek muhterem cumbabamız rte diyor ya yüksek faiz olduğu için yüksek enflasyon var. buna inanmayınız. enflasyon neden faiz ise sonuçtur.

gelelim enflasyon ve döviz kuru arasındaki ilişkiye. burası daha basit aslında. düz mantık var çünkü. döviz kurundaki artış enflasyonda yükselme eğilimine neden olan önemli bir sebeptir. enflasyonla dolar kuru arasındaki ilişkiye bakıldığında, döviz kurlarında meydana gelen bir değişiklik fiyatlara yansımaktadır. döviz kurundaki yükseliş ithal mal fiyatlarını etkiler özellikle hammadde ve enerji ithalatı yüksek olan ülkelerde kurdaki yükseliş nihai mala yansır ve fiyatlar genel düzeyinde artış gözlemlenir. bu durumda, enflasyonda yaşanan yükselişten ülkenin dış pazardaki rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi için önlem olarak, yerli paranın değerinin düşürülmesi yönünde bir politika uygulanmasına gidilebilir. (devalüasyon)

gelelim sonuncusuna döviz kuru ve faiz ilişkisi. döviz kurunun yüksek olduğu bir ekonomide merkez bankasının faiz silahını kullanması beklenir ve faizi artırıcı bir yola gider. çünkü merkez bankası faizi artırırsa yurtiçindeki tl'yi kendine çekecektir ve dolaşımdaki tl miktarı azalacaktır. bu da doları düşürebilir. faizler arttığında diğer oluşacak senaryo da şu: dış yatırımcı yüksek faizi görüp ülkemizde faizden para kazanmaya gelecek ve bizden tl almak zorunda kalacak. bunu da elindeki dövizi bize satıp yapacak. bu da ülkedeki döviz dolaşımını artırıp tl'ye olan talebi güçlendirecek ve bu da paramızın değerli olmasını sağlayacak. normal şartlarda bunun olması gerekir fakat bizde olmadı. neden? çünkü güven yok.

stagflasyon

ekonomide durgunluk, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik bulunması durumu. kısacası boku yemesidir. philips eğrisini çöpe atmasıyla meşhurdur. philips eğrisinde düşük işsizlik ve yüksek enflasyon ilişkisi vardır. vietnam savaşı sonrası ve opec petrol krizi sonrasında stagflasyon ortaya çıkmıştır. ülke sınırları içindeki kapitalizmin en istemediği durumlardan biri. bir sonraki aşaması slumpflasyondur. slumpflasyonda küçülme mevcuttur.

stagflasyonun nedenlerine gelelim:

maliyet enflasyonu: Üretim maliyetlerinin çeşitli iç veya dış faktörlere bağlı olarak hızla artması yüksek enflasyona neden olur. Talepte daralma olsa bile üretici fiyatları yükselmeye devam eder.

yanlış ekonomik ve finansal politikalar: Para arzındaki artış ve üretimin talebi karşılayamaması(patates-soğan) enflasyonun artışını hızlandırır. Yüksek oranlı faiz artışları ise ekonomik durgunluğun daha da derinleşmesine, işsizliğin ve enflasyonun daha hızlı artmasına neden olur.

döviz kurlarındaki hızlı artış: Özellikle ithalata bağımlı ekonomilerde(cari açığı olan ülkeler bkz: Türkiye) döviz kurlarının hızlı artışı enflasyonda hızlı artışa zemin hazırlar. Reel sektörün üretim maliyetlerini artıran bu durum orta ve küçük ölçekli işletmelerin kepenk kapatmasına veya küçülerek ve eleman çıkarmasına neden olarak işsizliğin artmasına neden olur.

enerji fiyatlarında artış: Enerji fiyatlarındaki artış ekonominin genelinde üretici maliyetlerinin artmasına üretim seviyesinin ve karlılıklarının düşmesine neden olur. Üreticiler artan maliyetleri mal ve hizmet fiyatlarına yansıtır ve enflasyon oranları yükselir. Şirketler karlılıkları azaldığı için eleman çıkarmaya başlarlar. işsizlik artarken gelir seviyesi ve tüketim harcamaları düşer ancak üretim maliyetleri ve mal ve hizmet fiyatları artmaya devam eder.

Stagflasyonun Sonuçları

işsizlik artar: Ekonomik durgunluk yaşanırken küçülerek giderlerini düşürmeye çalışan firmalar personel azaltmaya başlar.

satınalma gücü erir: Yüksek enflasyon artan işsizlik oranı tüketicinin satınalma gücünün zayıflamasına neden olur. Yüksek enflasyon ortamında özellikle sabit gelirler ve tasarruflar erir.

ekonomi yavaşlar: Tüketim harcamalarındaki azalma ve üretimdeki yavaşlama ekonomik durgunluğun daha da derinleşmesine neden olur. Ekonomik büyüme pozitif olsa bile reel olarak ekonomi küçülür

yatırımlar azalır: Hızlı artan enflasyonun ve ekonomik daralmanın yarattığı belirsizlik ve güvensizlik ortamı yatırımların azalmasına hatta durmasına neden olur