bugün

entry'ler (5208)

hocam

(bkz: sinan cemgil)

tarih

tarihte utanmak hiç olmadı. kitaplar oğullarını öldüren sultanları yazdı. istedim ki tarihin kitabına utanmak da eklensin. cinayet işleyenlerin daha sonra cinayeti kınamaları ne kadar ayıptır, diye düşünürdüm. şimdiyse bu eskiden beri bildiğim gerçeği, ama saflığım yüzünden unutur gibi olduğum gerçeği yeniden keşfetmek zorunda kaldım.

kamu sektörü mü özel sektör mü sorunsalı

türkiye'de kamu sektörünün payı son 60 yıldan bu yana her yıl için yüzde 20'nin altında seyretmektedir. hatta, denetim dışı fonların yaygın olarak uygulandığı 1980'li yıllarda bir ara yüzde 13.5'e kadar bile düşmüştür. gelişmiş avrupa birliği ülkelerinde ise ikinci dünya savaşı bitiminden günümüze kadar kamu sektörü, son 20 yıldaki yoğun özelleştirme ve serbestleştirme uygulamalarına karşın, başlangıçtaki yüzde 25'lerden yüzde 50 ortalamasına yaklaşarak, optimal büyüklüğe ulaşmıştır.

başta iskandinavya olmak üzere fransa ve hollanda'da söz konusu oran yüzde 50-70 arasında seyretmiştir. avrupa birliği ülkeleri deneyimleri ve ampirik araştırma sonuçları, devletin ekonomideki payının artmasına bağlı olarak, sosyoekonomik sorunların da daha kolay çözülebileceğini göstermektedir.

bu ülkeler bugünkü durumlarına ise bilinçli politikalar uygulayarak gelmişlerdir. kamu sektörleri türkiye'ye göre en az 2 kat daha büyük olan almanya ya da fransa'da kamunun bizdeki kadar savurgan olduğu pek düşünülemez. buna karşın, türkiye'de kamu sektörü daha da küçültülse bile, siyasal ve mali reformlar gerçekleştirilmedikçe, savurganlık, verimsizlik ve yoksulluk daha da artacaktır.

erdal inönü

"inönü'yü yıllar yılı izlemiş sevgili meslektaşım vedat çuhadar'a 'politikacı erdal bey'i sordum dün... şu anısını anlattı:

seçim öncesi izmir mitingi... alan tıklım tıklım dolu... ama inönü son derece nazik ve durağan konuşarak tansiyonu düşürüyor.

heyetteki izmir milletvekili inönü'nün kulağına eğilip, 'sayın genel başkanım' diyor, 'çok heyecansız konuşuyorsunuz. oysa millet aç, umut bekliyor'.

'- ne diyeyim peki?..'

'- çıkın kürsüye, 'geliyoruz, s.ke s.ke iktidar olacağız' deyin.'

inönü çıkıyor kürsüye:

'- sevgili izmirliler' diyor; 'iktidara geliyoruz... nasıl geleceğimizi şimdi size yanımdaki arkadaşım anlatacak.' "

(bkz: can dündar)

ittihat ve terakki nin tohumları

"45 yıl kadar önce yakup kadri'yle ankara palas'ta baş başa öğle yemeği yiyorduk.

zamanın ünlü siyasetçileri, tek parti döneminin hamaset edebiyatından uzaklaşarak, mistik nutuklara doğru tırmanıyorlar ve seçmen yığınlarına şöyle diyorlardı:

- siz isterseniz hilafet'i bile getirebilirsiniz.

çünkü seçmen yığınları; hazine'den geçinmeli egemen kadroların, batı'lılaşma olarak 'çağdaş üretim' yerine, 'çağdaş tüketim'i benimsemelerine; aynı tüketimi yapamadıklarından ötürü, tepkiliydiler. tepkilerini de, ankara egemenlerine karşı, 'islam'dan çok kafirliğe yaklaşmak' suçlamasıyla göstermek eğilimindeydiler. komünist, yahut sosyalist partilerinde örgütlenecek durumları yoktu.

yakup kadri'ye:

- neden cumhuriyet'ten sonra da, istenilen sonuçlara varılamadı, diye sormuştum:

- ankara'nın yeterli kadrosu yoktu; eski babıali kadrosunu taşımak zorunluğu doğmuştu ankara'ya. onlar da alışık oldukları eski tavır ve yöntemleri taşıdılar yeni döneme, demişti.

ve vaktiyle tevfik fikret'in, ittihatçıların uygulamalarından karamsarlıklara düştüğünde yazdığı gibi:

"yerde sürüklenen osmanlı, kurtuluş doruğuna erişememişti yine. oğlu haluk için bile, ezeli bir şifaydı aldanmak."

(bkz: çetin altan)

kadınlar

"belki daha düşük düzeydeki, ama daha incelikli ve daha hafif türlerdeki varlıklarda olduğu gibi kadınlarda da gönlümüzü rahatlatan bir şey buluruz. kafaları her zaman eğlenceyle, gelip geçici heveslerle ve giysilerle dolu yaratıklarla karşılaşmak ne büyük bir zevktir. onlar, yaşamları sınırsız sorumluluklarla dolu, baştan aşağıya gerginlik içinde yaşayan ciddi erkek ruhlarını büyülerler."

(bkz: friedrich wilhelm nietzsche)

sevmek

"bir kez bile sevmek, sevgilinin varolduğu konusunda ayak diremek demektir; onsuz bir evren bulunabileceği olasılığını yadsımak demektir. sevmek, sevilen şeye sonu gelmez bir çabayla canlılık katma, onu yaratma, isteyerek koruma eylemidir."

(bkz: jose ortega y gasset)

gündeste

senin develerin de biter muammer
yaşamın bir mevlittir
erenler savaştılar da erdiler
ölenler ölüp dirilip öldüler dirildiler ölmez
gündestemden sorumluyum
sınıfbilinç kaat-helva sömürü sıla faşizm
dertten yana görgülüyüm
gündestedir yazılıp silinip yazıldı silinmez
yangın başlamış sazın içinden hü
sazı dara çekmeyin ağaçlar yanar
yangın deyip geçmeyin
bir orman yanar ormanlar yanar
köfteli dolmalı bir diyalektik semirmedir
sömürmede yeri var hü

sayfa 295

gündeste

yarın istanbul'a dönüyorum
ayağım basar gibi
sürükleyebiliyorum
ölüm kavganın sonu
kavga etmek seviyorum
ölüm sesin sis olması
ben sesimi seviyorum
ölüm düşüncenin sonu
düşündükçe seviyorum
ölür müyüm hiç
çok yanıldın kahpe bizans
yaralandım geliyorum
hem yaramı pekiştirdim
tütün bastım uyuşturdum
kan yitirdim kan kazandım
kim yitirmiş ben kazandım
kazanmaya değil zaten
ben kavgaya geliyorum
dikil ulan köhne bizans
sabah oldu uyarmaya geliyorum
sait faik adası'ndan
pek timurlenk dönüyorum

sayfa 364

gündeste

prometheler bekliyor ülkem mumları sönük
gaz lambasında sainte-beuve okuyorum
pazartesi gecesi
yeşilırmak kudurmuş
çarşamba lisesinde arama olmuş
cebimde bir paket samsun bulunmuş
ne bu
cıgara
niçin
efkar-ı umumi için
kimin oğlum bu cıgara
benim yahu allah allah
içiyorum ciğer benim can benim
yönetmelik ne karışır
üç gün kadar okuldan uzaklaştırılmışım
çok teşekkür ederim postacı sana

sayfa 365

gündeste

emperyalizme karşı yalınayak mısır
üç sıfır yeniliyor israil'e
haziran altmışyedide
kopuk geceyi yapıştırmaya uğraşan
heybetli duvar saati
tik tak tik tak
bu sorumsuz arabesk gece bekçisi
yeni almış düdüğünü deniyor
dikkat dikkat
tavanda bir leke duvarda bir çatlak
uyumak uyumamak
bir boşluktan bir sırma ürettiğim akşamdı
anasını yitirmiş bir beşik çocuğu
sütsüz bir kadın memesini dişlemiş bırakmıyor
derken gök kütürdedi
ıslak sicimleri çekiyordu toprak sonsuz
sonra herşey duruldu
hırsı geçti tanrının
emperyalizme karşı

sayfa 366

tatanka yotanka

feci bira içiyor.

(bkz: ben bugün bunu gördüm)

kreş

türkiye'deki sayısı 1615.

(bkz: ev hanımı diye meslek olması)

türkiye de tecavüz olaylarında artış

bu ülkede her dört saatte bir tecavüz yahut tecavüze yeltenme suçu işlenmekte. bu suça teşebbüs edenlerin yüzde 99'u erkek, yüzde 30'u evli. ve asıl ürkütücü olan tecavüz olaylarının yüzde 50'si planlı.

doğum izni

almanya ve isveç'te 47, norveç'te 44, yunanistan'da 34 hafta imiş.

vernon sullivan

yaklaşık iki gündür sivil ve memurdur.

331 inci dönem yedek subay sınav sonuçları

bendenizi kırıkkale il j. komutanlığı'na kısa dönem er olarak göndermiş sonuçlardır.

şair

(bkz: kuran-ı kerim ve şairler)

gılgamış

ölümsüzlüğü arayan gılgamış, tek ölümsüz insan utnapiştim'i bulup ondan bu gizi öğrenmek için yola düşer. hiçbir insanın katlanamayacağı acılara, tehlikelere, zorluklara karşı koyar. onun geçtiği yollardan daha önce hiçbir ölümlü geçmemişti; yeller denizin üstünden estikleri sürece de hiç kimse geçemeyecekti. sonunda, gılgamış, yanakları çökük, yüzü süzgün durumda, utnapiştim'i bulur, ırmakların ağzında, uzaktaki yerde. ondan, suyun altındaki bitkiyi öğrenir, insana ölümsüzlük veren bitkiyi. buz gibi suya girer, koparır alır bitkiyi. fakat çiçeğin yaydığı tatlı kokuyu alan yılan, bitkiyi kapar ve derisini değiştirip bir kuyuya dalar. gılgamış oturup ağlar, "ben onu yıkılmaz duvarlı uruk'a götürüp yemeleri için yaşlılara verecektim" der.

sis ve gece

bu roman, evli barklı bir polis komiserinin arka sokak yaşamının bir kesitini, sevda çılgınlığı ve kırgınlığı ile besli bir kesitini sizlere yansıtıyor.

bu roman, olayların sonundan başlayıp, adım adım öncelere gelişen bir çizgide soluğumuzu kese kese ilerliyor. yarı düş, yarı gerçek bir sevda yaşamından geçe geçe, aydınlık bir noktaya varıncaya dek sürüp giden, acılı, meraklı yollardan geçe geçe, sonunda umulmaz, beklenmez bir sürprizle karşılaşma, romana inanılmaz bir sürek avı heyecanı katıyor.

romanı daha açık olarak alalım ele:

romanın baş kişisi sedat adında bir komiserdir. mine adında bir kıza tutulmuştur, uyumlu bir evlilik yaşamının kaçamağında. bu aşk bir arka sokak aşkıdır, tadı tuzu yerli yerinde. ne var ki mine, bu pörsümüş aşkın ötesinde faik adlı bir deli-fişek sol içerikli, sol donanımlı bir delikanlıya tutulmuştur. alın size bir kıskançlık olayı ki, sonu ölümler, yıkımlarla yüreğimizi parçalıyor.

sis ve gece adlı roman, polis içerikli, polis havalı, polis yaşamlı bir roman, gelişigüzel olaylara bulanmış, gelgeç yaşam çizgisinin çok ötelerinde, insan psikolojisini zorlayan, bir sevda ekseninde gelişip, insancıllığa kanat geren bir yaşam serüveni. evli, çoluk çocuk sahibi bir polis görevlisinin, arka sokak serüvenini yaşayan ve bizlere yaşatan, olağanüstü olaylarda, değme yazarlara özgü yetenekleri sollayan bir beceri ustalığında önümüze sürüyor evli bir adamın arka sokak serüvenini acısı, zehiri ile. gerçekle düş arasında gelişip giden yaşamın bir faturasıdır bu nefis roman. romanda her şey bir sis perdesi altında geçiyor, gece karanlığına uzanarak.

romanın asıl can alıcı noktası, bir çatışma sonunda yaralanan mine'nin ortadan kayboluşu. sevgilisi faik'le birlikte pusuya düşürülen mine'nin, kimin kurşunuyla yaralandığının ve ortadan kayboluşunun serüveni romanın can alıcı noktasında düğümlenip kalmaktadır. komiser sedat'ın, mine'ye olan aşkının kırıklığına bakmadan sürdürdüğü araştırma, inanılmaz bir aptalca sonuçlanmanın sürprizinde noktalanıyor.