bugün

nüfus planlaması.
böyle giderse yakında bir çözüm olacak ya, oraya doğru gidiyoruz yavaş yavaş..
--spoiler--
Provakasyonlara, saldırılara son! Çözüm: acil kardeşlik!
Bir psikolojik harekat unsuru olarak yürütülen bu provakasyonlar ve bilinçsiz operasyonlar derhal sonlandırılmalı kardeşliğe şans tanınmalıdır. Emperyalist ve militarist çevreler başta olmak üzere egemenlerin çatışmaya dayalı projeleri bir kez daha iflas etmiştir. Yeni baskı yasalarının, kitlesel gözaltı ve tutuklamaların, tezkerelerin dün olduğu gibi bugün ve yarın da sonuç vermeyeceği ortadadır. O halde yanlışdan dönülmeli yaralar bir an önce birlikte sarılmalıdır. ilerici gençler dostun da düşmanın da karşısında dün olduğu gibi bugün ve yarın da korkmadan alanlarda Yaşasın Halkların Kardeşliği demeye devam edecektir.
--spoiler--

çözüm: acil kardeşlik!!
çözüm kardeşlik edebiyatıyla bizi arkadan vuran kalleşlerin toptan temizlenmesidir. terör çiçekle bitmez, son ferdine kadar vurarak biter. rusyanın çeçinistanda yaptığı da budur, israilin yaptığı da..laftan anlamayanın teröristin kellesi gider, geriye sadece kardeşlik edebiyatı yapan tırsık militanları kalır ki, onlarda önemli değildir..terörün en azıttığı 90'lı yıllarda da yapılan çözüm buydu ki, terör örgütü 10 sene kendine gelemedi. bu zamanda hala kardeşlik edebiyatı yapan komprador zihniyetin iğrençliğine ve sinsiliğine dayanmak zor zenaattir...
sorunlu olan turklerdir, kurdler degil.

nedir biz turklerin sorunu ?

- is yerine gunduz vakti hirsiz girer, telefon ve cuzdanlari calar. polis gelir "aman abi hic ugrasma, kurd bunlar butun sulalesi basina bela olur, iyisimi hic sikayetci olma" der
- arabani park edersin, kurd sahis gelir, otopark parasi ister. resmi gorevlimisin diye sorunca kavga cikar. para vermezsen araban cizik icinde kalir.
- ticaret yaptigin insan kurd sahistir. daha ilk konusmanizda "bak kardesim yamuk olmasin silah cekmeyelim" der.
- okullarda, eglence mekanlarinda her turlu uyusturucuyu satan kurd "kardeslerimizdir". hatta bu ulkenin gordugu en buyuk ve tehlikeli mafya, behcet canturk, yari kurd yari ermeniydi. dunya'nin sayili uyusturucu kacakcilarindandi rahmetli. devlet basedemeyince abdulah catli ipleri eline aldi ve temizledi bu mafya bozuntusunu.
- ayni apartmanda oturuyorsaniz, ve bir derdiniz varsa, insan gibi konusmaya giderseniz, 3 odali evde yasayan 15 kisi tarafindan feci dayak yersiniz.
- hergun gazetelerde "tore cinayeti" gibi ilkel ve mide bulandiran, turkiye'nin adini dunyaya rezil eden haberlerin bas aktorleri yine kurd "kardeslerimizdir".

kisacasi bu memlekette kurdler kral, biz turkler zavalli durumundadir.
konuşmaya ne denilebilir ki?

ama ne konuşacak? ya da kim/kimler? elbetteki silahlar değil! silahın getirisi yok aksine cok feci götürüsü var;
insan ölüyor insan!,
savaş geliyor savaş!,
sokaklar artık soğuk!,
insan gökyüzüne başını kaldıramaz olmuş,
kankırmızısı gökyüzü kan!
yine insanlar damdan düşüyor ve yine ateş düştüğü yeri yakıyor.
bitsin bu hastalık.
sorunun çözümü basittir. Öncelikle sorunu çözmeye çalışacaksın. Üzerinde çalışılıp çözülemeyecek sorun yoktur.
6-7 eylül ve 1915 olaylarının tekrarına doğru gidiyoruz. ayağımızı denk almamız lazımdır.
bir üstümdeki entrynin uygulanması.
edit:yok be.$aka yapıyorum.o kadar küçük çaplı olmamalı.ordu ve hükümet destekli de olmalı.kürtlerden tarihin en kesin sözü alınmalı.tehlikeli olanlar ve ısrarla zararlı ideolojide olanlar ağır $ekilde cezalandırılmalı,gerekirse vatanın bekâsı için öldürülmeli.
tüm kürtler iyi kürt-kötü kürt diye ayrılmalı,diğer etnik azınlıklara da ibret olmalı.iran'la ortak çalı$ılmalı,destek verilmeli,alınmalı.dtp kapatılmalı,301 ağırla$tırılmalı.orhan pamuk tıpkı nazım hikmet gibi muamele görmeli,aldığı ödül g.tüne ve bazı ermenilere sokulmalı.
vatan haini ve türk dü$manı kalle$ler 15 ya$ındaki veletler tarafından sokak ortasında kahpece ve adına yakı$mayacak $ekilde değil,haini efsane ve kahraman yapmadan profesyonelce ve mahkeme düzeyinde yargılayıp öyle infaz edilmeli.
avrupa birliği artık bir amaç olmaktan çıkmalı,belki araç olmalı.
kimsenin iç i$lerimize karı$tırılmamalı,tüm kürt ve etnik azınlıklar karde$ kabul edilmeli,ancak hadleri önümüzdeki 100 bin milyon yıl boyunca bildirilmeli,en ufak bir isyan roma imparatorluğu ve osmanlı'daki gibi bastırılmalı,onlar yanılıyor olamaz.
(bkz: nükleer bomba)

(bkz: atom bombası)**

edit:bu entry* diğer entrylerle bütündür. tek başına değerlendirilmesi aptallıktır.
teknik acidan yaklasirsak, ilk amacin kutu icine alinmis bir cozum elde etmek degil, ortada bir problem oldugunun kabulu olmalidir, ki bu da su an tartisildigina gore henuz bir adim bile atilmamistir.
kendini Türk gibi hisseden herkes Türktür mantığıyla kendini Türk gibi hisseden kürt asıllı Türk kardeşlerimiz haricindeki kendini kürt gibi hisseden kürtleri yolluycaksın talabani ve barzani kardeşlerinin yanına kuzey ırak'a orda mutlu mesut amerikan bayrağı altında ve emrinde yaşıyacaklar.
kürt sorunu diye bir sorunu tanımlamanın yanlıs oldugunu düsünüyorum.söyle ki türkiyeye sonuna kadar baglı,türkiyenin her türlü imkanından yararlanan kürt kökenli vatandaslarımız oldugunu göz önünde bulundurdugumuz takdirde kürt sorunu diye bir seyin olmadıgı gercegine kolaylıkla varılabilir.dogu ve güneydogu anadolu gelismemis olabilir.ama bu konuda da türkiye cumhuriyetinin bir politikası degildir.cografi acıdan ve iklim acısından diger bölgelerimize göre bir dezavantajı oldugu acıktır.ayrıca terör olayları da bölge halkının zannettigi türkiyenin oraya daha fazla yatırım yapması ile sonuclanmaz.aksine devlet askeri techizata daha cok yatırım yapacak.türkiye dogu ve güneydogu anadolu icin yaptıkları kadar belki de diger bölgelere yapmamıstır.ama her nedense armut pis agzıma düs zihniyetine alıstırıldıkları icin her sey devletten beklenmektedir.en azından ben dogulu olup doguya yatırım yapan cok fazla isadamı bilmiyorum.sen bu ülkenin doktoruna,ögretmenine,polisine,askerine kursun sıkacaksın ondan sonra da utanmadan sıkılmadan devlet bizi dıslıyor diyeceksin.ayrıca sunu acıkca herkes görmelidir ki bu ülkenin askerleri sehit edildigi sürece o bölgeye olan devletin destegi giderek azalacaktır.aslında hersey doguda ve güneydoguda kürt sorunu oldugunu düsünen vatandaslarımızın elinde.pkk mı türkiye mi?tercihleri türkiye degilse bu tercihlerinin pkk oldugu anlamına gelir.bu konuda tarafsızlık gibi bir tecih mevzubahis degildir.
sanırım "kamusal alan" kelimesi ile çözülebilecek sorunun çözüm önerileridir.

nasıl ki başörtüsü için kamusal alanlar varsa kürtler ve kürtçe içinde kamusal alanlar olmalıdır.
bugunlerde sanıyorum ki hayatında kurt gormemi$ insanlara verilen briefingde $öyle madde ve maddelere rastlanmakta:
yolunuza cıkan uzun saclıları, kupelıleri dovun, alternatif kafelere * girin buldugunuz herkesi -yine- dövün. sokaga cıkıp etek giymi$ kızlara "senın bogazını keserim lan" i$aretleri yapın ve mumkunse dövün, hayatınızda daha once hiç gormediginiz bir ki$inin hasbel kader o an yan saflarda yer almasından oturu soylediği "farklıları gebertin, kurt olmasalar da" $arkısına kulak verin ve ilk gordugunuz yoldan gecene saldırın, mesafe uygunsa dövün.

hayatında gazetenin politika sayfasını bile açıp okumamı$ 3-5 dostumun yediği dayağın anısına yazılmı$tır.
he "bursa super bir $ehir" idi, bursa 2007(?)
asıl ürkütücü olan ve bizi gerilimde tutan başımıza düşecek olan kaya değildir, o kayanın düşmesini bilmemizdir diye yazmış Dostoyevski. Gercektende başımızda asılı kayanın üstümüze düşmesi ile çektiğimiz sıkıntı aslında sonlanmış olmaktadır. benliğimizi esaret altında tutan o saplantılı bekleyiş bizi de bitererek bitmiştir. fakat o kayanın altında beklemek o düşüş anını tezahür etmek bilinçin bizden rovansını almasıdır.

O taş blogun altında her an düşme ihtimalini bekleyen bir bedenin gerilimi aslında bizim ruh halimiz. kendimizi varedebileceğimiz sağlam bir zeminden uzak olmak düşünsel, toplumsal, kültürel açılımlarımızı sığlaştırmakta. sığ bir akıntıda kulaç atan yığınların kürt sorunu ve dışındaki sorunlarda çözüm bile sayılamayacak metodları dayatması, tüm topluma bunun altyapısal-üstyapısal zırhını kuşandırarak hazırlaması gercekliğimizin zeminsel dayanağından yoksun oluşuyla acıklanabilir. siber teknorat bir yuzyılda medya aygıtları devlet erki tarafından işlevsizliğe terk ediliyorsa, (ironi, medyanın bir ayrı varoluş sahası olarak hareket etmediği direkt iktidar aygıtları tarafından kontrol altında olduğu bir siyasal örgutlenmeye sahip olduğumuz halde) kurgusal sanallaşma ile biz gercek yakıcı bir sorunu kucaklamaya cabalıyoruz.

Wachowski biraderlerin hit filmi matrix'te ''gercek gercekliğe'' uyanan ve etrafında küresel savaştan sonra yanıp yıkılmış harabelerle dolu ıssız manzara gören kahramanımızı, direniş liderini morpheus şu ifadeyle selamlamaktadır ''Gerceğin Çölüne Hoşgeldin''

pkk ile yaşanan çatışmalar ve ardından milyonlarca insanın toplumsal alanı işgal etmeleri ile beraber morpheus un sarsıcı selamlamasıyla '' gerceğin çölüne hoşgeldin türkiye''.. Uyandığın dünya aslında sanal simgeler, dijital baskılar, görüntüler, üstten bindirilmiş sesler, metinler olacaktır. tum sana ulaşacak bu yoğun zihinsel ensturamanlar bir aygıtın sıkı suzgecinden damıtalarak verilecektir. kendi gercek çölünde tek bir gerceklikle sınanacaksın '' bedeninle'' kapatılmış olduğun kudretli alanda tek görevin, uğursuz bir failin seni imha etmesine izin vermemek. yalıtılmış yapay bir evrende dışındaki tüm seslere ve aygıtlara kökten düşman kesilerek, senin dunyanı yoketmeye programlanmış düşmanlarınla savaşmak.

11 eylul dtm binalarının çöküşü ile kendi korunaklı dunyasından uyanan tipik bir amerikalının ''korkusu ile'' hazır giydirilmiş bir savaşta seni beklemekte. kötü olan dıştakinin dunyası ile ilk temas anında milyonlarca amerikalının verdiği tepki aynen bugun senin kurguna yedirilmiş durumda. binlerce muslumanın fişlendiği, camilerinin yakıldığı, göçmenlere sıkı denetim getirildiği o anda sıradan tipik bir amerikalının ruyası '' dıştaki kötunun liderinin beynini parcalamaktı''. dunyanın hemen hemen her alanında her gun yaşanan bir gercekliğe ilk kez bu kadar yaklaşan sıradan tipik amerikalı, kendi izole dunyasını sorgulamak yerine dunyanın en gelişmiş silah teknolojisi ile köy görünümündeki afganistanı vurmaya inandı. kötülüğün kendi doğasından yayılan gucunu farkedemeyen, amerikalı doğmasıyla secilmiş insan olduğuna inan, devletinin onlardan habersiz şekilde dunyanın geri kalanından savaşlardan getirdiği zenginlikle beslenen yığınların saldırıların ertesi gunu '' amerikalı olma bilincine '' hızla evrilerek yas rengine burunmeleri, bayrak giyinmeleri, yapay jestlerle amerikalı olmalının guzelliğini bölüşmeleri herşeyden önemlisi inanmış bir kitle olarak dunyaya sert bir cevap vereceklerini haykırmaları oldu. tum dunyada hızla cadı avına dadanan hukumetleri sayesinde tamda istedikleri hazı da deneyimlediler. kendi dunyasını tehdit eden dıştakini yoketmek için, tum imkanları seferper eden amerika gercek bir savaşla bu anda karşılaştı. savaş karşıtı olan, dıştakini anlamaya cabalayan kitlelerin amerikalılığından şüphe eden- bu andan itibaren direkt gercek diyebileceğimiz- yığınların seslerini bastıran savaş galipleri bugun geldiğimiz noktada daha az masraflı ve daha huzurlu bir yolu açabilecek programları es gecerek, kendi dışındaki kötuyu en azından dinlemek yerine, yoketmeye inandığı için '' gercek gercekliğe '' uyandı.

simgesel evrene sıkışıp kalan ve çıkış yolu bulamayan geniş yığınlar için anlaşılabilir bir trajedi amerikanın dıştaki ile teması. o kendini de vareden kötulukten soyunmadan, kötuluk olarak kavradığı haraketlenmeyi cezalandırmıştı. onun sonlanması demek kendi evreninin üzerindeki tehlikenin de ortadan kalkması demekti. oysa daha akılcı bir iktidar örgutlenmesinde bulunsaydı belki de sıradan bir amerikalı bu saldırılar karşısında kendisine soracağı ilk soru ''neden, bunun başımıza gelebilmesi için hukumetim benden habersiz neler tasarlanmakta'' olabilirdi. aynı saldırıların benzerini yaşayan ispanya nın, italya nın durumdan ders çıkarırcasına ıraktan cekilmesi kendilerine bu soruları sorduklarını gösterebilmekte. apacık ki dıştaki kötulugun sıkıca orgutlenebilmesi için sizin carpık bir ilişkisel döngude kıvranıyor olabilmeniz lazım. kendi gercekliğinizde daha sarsıcı sorulara cevap bulmanız gerekmekte. beni yok etmeye yada parcalamaya inanmış bir kitlenin içimde bulunuyor olabilmesi için hangi çarpık ilişkisel ağa aittim ben. bunlara yanıt veremeden direkt dışta bir kötuyu simgeleştirip, yokedilmesi gerektiğine kitleleri inandırıyorsanız uyanılan dunya bu ana ait bir başarıdır peki yarın için ne olabiliri düşündünüz mü?

hiçbirimiz çok uzak refanslar aramayalım ben bu ulkenin başbakanının, rp istanbul il başkanlığı döneminde kürt sorunu için hazırladığı 12 maddelik raporu ele almak istiyorum. raporun önemi parti tarafından kürt sorununa yaklaşımı cisimleştirmekte ve parti tabanının bu soruna nasıl bir tutum içerisinde değerlendirmesi gerektiğini belirtmekte. bu anlamıyla rapor basit bir araştırma özelliğinden çıkmakta bir siyasi partinin bu soruna karşılık ideolojik cercevesini çizmektedir. rapor bu sorunun nasıl çözümlenebileceğini sunarken, kendi tabanına da çözüm perspektifi oluşturmakla yukumlu. rapor geniş olduğu için sadece burada belli maddeleri sıralayacağım.

1- Yeni dönemde rp olarak gelişmelerin gerisinde kalmak istemiyorsak artık kürt sözcüğünü rahatlıkla telaffuz edebilmeli, Türkiye de Kürt halkının cektiği onca sıkıntıya tercüman olabilmeliyiz.

2- Türkiye de 70 yıldan beridir resmi ideolojinin kürt meselesinde inkarcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığı acık secik söylenmeli ve resmi ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz.

3- Türkiye de Kürt kimliğinin tanınması ve kürt kültürünün geliştirilmesi için tum yasaların kaldırılması gerektiğini, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtce nin öğretilmesi için yasal imkanların hazırlanması gerektiğini, butun bu hakların Türkiye de yaşayan diğer halklara da tanınması gerektiğini, türkiye nin kültürel bir çoğunluğa sahip olması gerektiğini savunmak

4- Türkiye de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak, kitle iletişim araclarından yararlanmasını savunmak.

5- Türkiye nin resmi ideolojisi gibi ırkçı, asimilasyoncu ve baskıcı olmayıp, Türkiye de yaşayan herkesin eşit siyasal, sosyal ve kültürel haklar temelinde gönüllüğü bütünlüğünü bu gönüllü kardeşlik temelinde savunmak.

6- PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak. Devlet PKK catışmasında devletci bir safta gözükmemek devletin eleştiri uslubunu benimsememek; Bölücü, Terörist, Ayrılıkcı v.s.

7- Her türlü ırkcılığa karşı çıkmak buna türk ırkcılığı da dahil olmak üzere.

bu soruları zamanında kendine soran bir başbakanımızın olabilmesi bir acıdan bakılınca olumlanacak bir tavırdır. öteki olarak cisimleştirdiğimiz kötülüğü en azından anlamaya çalışan duzeyi yakalamaya çalışmış bir figur.

yukarıda değindiğimiz rapor dışında birer yurttaş olarak bizim anlamdırılmaya çalışacağımız olgularımız bulunmuyor mu? hepimiz bir savasın içerisine çekilirken daha çok sorgulama surecine girmemiz gerekmez mi? bir yurttaş olarak ben kendi devletimin cevaplandırılması gerektiğine inandığım sorularım olmayacak mı? sadece birilerinin zihni savaşmayı kışkırtıyor, daha gucluler diyerek bilmediğim bir sürece iteklenmek zorundamıyım!!

ben kendi adıma devletimden sadece şu 2 soruya yanıt alamadığım sürece asla ve asla dıştaki kötuyü yoketmeye cabalayan sıradan amerikalı, israilli, rus, ingiliz olmak istemiyorum ..

1- resmi olarak olmadığı trt de ispatlanmaya çalışılan bir dil, ne değişmiş bulunuyorda aynı kanalda yayın yapabilmekte.

2- resmi olarak olmayan bir ırk bugun nasıl oluyorda ayrı bir ırk olduğu kabul edilebiliyor.

dun beni tepeden tırnağa bu anlayış etrafında kilitleyen iktidarlar, bugun farklı bir gerceklikle gayet pişkince dun red ettiklerini bugun kabul edebiliyorlarsa hangi iktidar aygıtına guvenerek bugun savaştığım değerin ileri bir zaman sürecinde anlamsız olmayacağına inanabilirim.

kötuluk gercekten de hegelin ifade ettiği gibi '' her yanında kötuluk gören masum bakışın'' ta kendisindeyse..
evrim süreçlerinde onların sanuna kadar arkasında olduğumuzu belirtmek isterim. çok bişey istemiyoruz, homo erectus düzeyine gelin yeter. arkası nasılsa gelir. ama o düzeye kadar bari kendiniz gelin...
Biz bütün kürtlerin terörist olmadığını onlarda bu vatanın her karışının bizim olduğunu kabul edecekler.
abd'nin masaya koyduğu değil, türkiye'nin içinde, kendi imkanları doğrultusunda ve sorunun tarafları ile ortaya koyacağı önerilerdir. bu şekilde olduğunda ve de demokrasi çarkı döndürüldüğünde başarısızlık durumu ile de karşılaşılmayacaktır.
bu milletle bu kafayla gidersek gercek hayata gecirilmesi imkansiz onerilerdir. sorunun cozulmesinin ne kadar guc oldugunu bugun bir sozluk yazarimiz bir kere daha kanitladi bize.
kışın soğuktan aç kalan kurtların köylere inmesiyle ihtiyar heyetinin ürettiği çözümler;
-kurt kapanı
-silahlı nöbetçiler
-çoban köpekleri
kürt sorunu diye birsey yoktur; tabi yerseniz...
öneriden ziyade, sadece devletin değil, tüm toplumun doğu batı fark etmeksizin anlayışında ve uygulamasında yapması gerekenlerdir.

mevcut demokratik hakların -türkiye cumhuriyeti nüfus cüzdanı taşıyan her fertte olduğu gibi-, doğudaki halk tarafından doğru şekilde kullanılması ve devletin de doğudaki halkın bu haklarını kullanmasını teşvik etmesiyle olabilir.

ana dilde eğitim gibi ucubeden çözüm önerileri çözüm değildir. şöyle ki; türkiye cumhuriyeti, üniter bir devlettir, tek bir resmi dili, tek bir resmi bayrağı ve onlarca değişik etnik kökenden tek bir halka sahip devlettir.

bu ülkede, lazlar lazcayı, rumlar rumcayı, ermeniler ermeniceyi, kürtler kürtçe'yi çok rahat bir şekilde konuşabilmektedirler. ayrıca, hiçbir kültürel değer de asimilasyon politikası güderek yok edilmeye çalışılmamaktadır. eğer böyle bir çalışma varsa alevi kültürüne karşı bir hamle vardır.

ana dilde eğitim olarak lanse ettirilen, kürtçenin eğitim-öğretim dili olması ise, bir bölünme stratejisinin ayaklarından biridir. ayrıca, eğitim sadece okulda yapılmaz, eğitim kişi anasından doğduğu anda başlar... yani, ana dilde eğitim zaten yüz yıllardır vardır. diğer taraftan, bu ana dil mevzusunun bölünme olayına gelince, avrupa'nın göbeğindeki belçika bile bugün 3'e bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır.

türkiye avrupa'nın göbeğinde bir ülke olmamakla beraber bir avrupa ülkesi değildir. türkiye, yüzünü batıya dönmüş bir doğu ülkesidir. hemen güneyinde kürdistan bölgesel yönetimi adı altında sadece bağımszlığını ilan etmediği kalmış olan, kendisine özgü bayrağının renklerinde türkiye'nin güneydoğu ve doğu bölgelerinin de kısımlarını kapsayan haritalar bastıran bir yönetim varken, türkiye'de "kürdistan" lafı abesle iştigaldir. hemen bir örnekle bunu pekiştirmek isterim. yunanistan, makedonya'yı tanımamaktadır. sebep ne bölücü faaliyet ne de aralarında olan farklı bir husumetten... yunanistan makedonya'yı isminden dolayı tanımamaktadır! çünkü, yunanistan makedonya isminin kendi kültürünün bir parçası olduğunu ve yunanistan'ın kuzeyine "makedonya" dendiğini, bu sebeple böyle bir bağımsız devletin varlığını kabul etmediğini deklare etmiştir. abd de geçtiğimiz yıla kadar yunanistan'ın baskısıyla bu devleti kabul etmemiştir, geçtiğimiz yıl bu devleti abd tanıyınca da yunanistan 1. dereceden nota vermiştir hatta büyükelçisini geri çağırmıştır. demek ki; demokrasi demek "ben yaptım oldu" "batılılaşmamız lazım" demekle olmuyormuş. yani, bu ülke sınırlarının dışında bir yönetim birimi olarak kürdistan diye bir yapı varken, siz güneydoğu'ya ve doğu'ya "kürdistan" derseniz bunun ülke bütünlüğünü tehdit eden bir unsur olduğunu, iyi niyetli de olsa kesinlikle gerçekte böyle bir durumun sorunlar doğuracağını görebilmeniz gerekir. çünkü etrafınızda ne isviçre, ne italya, ne de fransa, ne hollanda, ne isveç ne de norveç vardır...

türkiye'nin jeopolitik konumunu, haritadaki yerini görmeden, bunu gözardı ederek popülist söylemler hiçbir işe yaramaz... hala ağrı dağı'nın keni sınırlarında gösteren bir ermenistan, doğu ve güneydoğu anadolu'nun bir kısmını organik olarak kendine bağlı gören bir kuzey ırak yönetimi -kürdistan/barzani- çok değil birkaç yıl öncsine kadar resmi kurumlarındaki haritalarda hatay'ı kendi toprakları içinde gösteren bir suriye, kıta sahanlığını 12 mile çıkararak, izmir'den denize dahi giremeyecek pozisyona gelmemizi isteyen bir yunanistan.

doğudaki kürt kökenli vatandaşlarımız, kültürel değerlerini korumaktadırlar öyle ki, bugün her kürt kökenli vatandaşımız kültürün en önemli unsuru olan dili çok rahat konuşabilmektedir. peki korunması gereken kültür nedir? başlık parası mı? 14-15 yaşındaki kızların para karşılığında satılırcasına evlendirilmesi mi? töre cinayetleri mi? 10-15 çocuk sahibi olmak mı? dtp'liler ve sempatizanları kendilerini türkiye'nin en aydın, en demokratik kitlesi zannetmektedirler. dtp bir günden bir güne modern feodalizm olan ağalık düzenindeki aşiretleri eleştirdi mi? neden töre cinayetlerine karşı gelmemekte? ya da en basitinden son seçimde iple pusula ölçüp, insanları güdümleyerek "işte buraya oy atacaksın" demek mi demokrasi? oy kazanmak uğruna türlü şekiller icat edenler, o icat ettikleri şekli öğretmeye çalışacaklarına, o "halkımız" dedikleri "benim halkıma" seçim zamanı kapısını iple çalacaklarına daha öncesinden kapısını çalıp, okuma yazma öğretselerdi ya? o zaman çıkıp, "bakın devlet okuma yazma eğitimi vermiyor, bunu biz yapıyoruz, devlet buraya el atsın, bunu yapsın" diyerek bu eğitim hakkını savunsaydı ya? partiler siyasi kimliklerinin yanında, sivil toplum kuruluşudurlar. ama iş kolay "kürdistan, gerilla, liderimiz apo, ana dilimizde eğitim" dedin mi, doğunun hak savunucusu olursun...

doğuya yatırım yapılmalıdır, devlet bu bağlamda teşvik yasaları da çıkarmaktadır... şimdi devlet 21. yüzyıl gerçeğinde gidip fabrika kurmaz, hazine arazisi tahsis eder, iş adamı gelir yatırımını yapar üstelik bu yatırımını da vergiden düşer... peki kaç tane doğu kökenli iş adamı doğuya yatırım yapmak için başvuruda bulundu? örneğin, değme bürokratın bir defada ulaşamayıp, inşaat işçisi -burada küçümsemiyorum kesinlikle- bir diyarbakırlının anında ulaşabildiği eski içişleri bakanı yeni istanbul(!) milletvekili diyarbakırlı(!) abdülkadir aksu'nun yakın akrabaları antalya'da tarım arazisi alıp, organik tarım yaparken ben antalya'da 3-30 kazandığım parayı diyarbakır'a mı yatırayım? -keşke milyon dolarlarım olsa da yatırsam mardin'e- sırf oraya yatırım yapmak için yerimi yurdumu terk mi edeyim? ama doğu'dan gelen iş adamları yerini yurdunu terk etmeyi göze alıyorlar.

antalya'da 700 kilemetreye yakın sahil şeridi vardır ve her ne hikmetse, 5 ve 4 yıldızlı otellerin büyük kısmı -yaklaşık %70'i- doğulu iş adamlarına aittir. en basitinden ic holding'in sahibi -ibrahim çeçen- ağrılı bir iş adamıdır ve antalya'da havalimanını işletmesinin yanında, birçok oteli vardır, neden van havalimanı, diyarbakır havalimanı, kars havalimanı değil de neden antalya havalimanı? burası üniter bir devlettir, ülkede seyahat ve ticaret yapma özgürlüğü vardır. ancak, doğulu iş adamları neden doğudan kaçıyor. "yatırım yapılsın" iyi tamam güzel de, ne yapalım? çeşme otelciler birliği başkanı veysi öncel mardinlidir, çeşme'de bir otelinin yanısıra, izmir'de bir fastfood restaurant zinciri -ekmekiçi- vardır. mardin turizmde yükselen bir değerolmalıdır bana göre, neden izmir ve çeşme'nin turizm problemlerini çözmek için uğraşan veysi bey, neden mardin'e turizm yatırımı yapmamakta veya mardin'in gelişmesi için sahip olduğu zincirie bir haka da mardin'de eklememekte?

farklı bir örnekle durumu daha da gözler önüne sermek isterim devlet jetpa'ya dönemin teşvik yasası gereğince siirt'te arazi tahsis etmiştir ve fadıl akgündüz de bütün kanalarda canlı yayınlanan bir tanıtımla, türkiye'nin ilk yerli otomobilini üreteceğini, bu otomobilin adının "imza" olacağını söylemiş fabrikasının da siirt'te olacağını, siirt'e iş ve aş geleceğini belirtmiştir. buraya kadar her şey muhteşem, ayakta alkışlanacak türden bir durum... ancak, iç edilen gurbetçilerin parası, temel seviyesinde kalan bir fabrika inşaatı ve uzun zaman kaçak yaşayan bir fadıl akgündüz. peki aynı fadıl akgündüz ne oldu? siirt'ten milletvekili adayı oldu 3 kasım 2002 seçimlerinde, telekonferans mitingler düzenledi, iç ettiği paraları müthiş harcadı ve siirt halkı, kendilerini uyutan adamı, kendilerine iş ve aş verme vaadi bulunan, siirt halkını kullanarak, bu halka yatırım yapılacağı için sonsuz destek veren türk halkının dönemde büyük destek verdiği ancak mahkemlerce kanıtlanmış suçları işleyen kişiyi, meclise vekil diye gönderdi...

bitlis'teki tütün/puro fabrikası'nın özelleştirme ihalesine neden doğulu iş adamları katılmak için çaba göstermiyor? herkes istemekte ki, devlet pazarı kursun, müşteriyi ayarlasın, fabrikayı da bana versin, ben de, 7 sülalemle beraber lüks evlerde oturayım, lüks arabalara bineyim... e hani halka sahip çıkmak? yok mu bitlisli iş adamı? en basitinden esnaf odası olsun, ticaret odası olsun, 100 tane adam birleşip satın alamıyorlar mı? bu kadar mı zor bir şeyler için uğraşmak? antalya'daki tigem arazilerini almak için kuyruğa giriyor ama aynı doğulu iş adamları?

...

ayrıca, devletin gönderdiği sağlık görevlisini, eğitim görevlisini, polisini askerini vuran, katleden bir terör örgütüne "özgürlük savaşçısı" diyerek, "gerilla" diyerek akılları sıra temize çıkarmaya çalışanlara soruyorum, pkk türkiye cumhuriyeti devletine en basit hesaplamayla 400 milyar dolara yakın bir yara açmıştır. işte o gerilla dedikleri, özgürlük savaşçısı dedikleri şerefsizler, türkiye'nin emperyal güçlerin önünde diz çökmesine ön ayak olmuşlardır. yapmaları gereken de derhal silah bırakmak, güvenlik kuvvetlerine teslim olmak ve türk adaletine sığınmaktır. bu 400 milyar dolarlık kayıptan en acımasız devlet politikasıyla bile %10 pay aktarılsa doğu ve güneydoğu anadolu'ya, bu 40 milyar dolar demektir... 40 milyar dolarlık yatırım demek binlerce istihdam demektir... bunlar olsa kötü mü olurdu?

türkiyede türklük asla bir ırkı değil, bir milleti temsil eder, elin kolombiyalısı "i'm american" derken, benim vatanımdaki vatandaşlarım "türküm" demekten hicap duyuyorsa asıl faşist, bu hicap duyanlardır.

ulus kavramı içindeki milliyetçilik, ulusçuluk asla bölücülük değildir! asıl bölücülük olan, mikro milliyetçiliktir, çok değil 100 sene önce osmanlı'daki balkan topraklarının kopuşu da işte tam da bu kast ettiğimiz mikro milliyetçilik ile olmuştur... o gün "osmanlı" olmayı reddedip, önce "rum" olanlar, sonra "bağımsız yunanistan" devletini kurdular... örneğiyle verdiğim üzere, mikro milliyetçilik bölücülüktür.

türkiye cumhuriyeti anayasasının 66. maddesi açık ve nettir, bu maddede de türklük, asla bir ırkı işaret etmez. okuma yazma bilip, normal zekaya sahip her birey, o tanımda türklüğün bir ırkı temsil etmediğini anlayabilir. ancak, bu tanıma ısrarla "ırkçı" diyenler, asıl ırkçılardır.

türkiye cumhuriyeti devleti üzerinde yaşayan her birey eşit haklara sahiptir. elbette demokrasi bağlamında ülkemin eksiği vardır ancak bu eksiklik sadece doğudaki halkımın değil, tüm vatandaşlarımın eksiğidir. eğer bir ayrımcılık varsa da mensubu olmadığım bir topluluk olan alevileredir ayrımcılık.

kim ki; "ben farklıyım" derse, kendisini etnisiteye dayalı farklı görürse ve bu ülke sınırları içinde, bu ülkenin üniter yapısını, sosyolojik yapısını, jeopolitik konumunu hiçe sayıp, popülist söylemlerle bu ülke vatandaşı herkesin değil de belli bir etnik gruba yönelik "ben böyle istiyorum" derse, bölücüdür, faşisttir ve bu ülkenin değerlerini anlayamayacak kadar sığ bir anlayışısa sahiptir.

(bkz: copy paste değil alın teri)
cia'nın bütçesinde kesinti yapmak, hatta kapatmak.