bugün

lüzumsuzluk örneğidir. "sinyor terim" olmuş "mr. brown". telaffuz dehşet, ders almıyor yine ders veriyor, tarih yazıyor fatih hoca.

bir fincan sütlü çayını içmiştir bu akşam ufka bakarak. saat beş falandır. kesin.*

edit 1: ayrıca ekşi sözlükte "mr. brown" bakınızı veren sayın yazar, tabi hacklendik, gündüz yazdığımız entry gitti, kaptın di mi? uyanık seni!*

edit 2: ayrıca "tarih" - "fatih" nasıl da uyumlu, daha önce dikkatimi çekmemiş.***

not: sözlük hacklenince bu başlık da yitip gitmiş, sadece canlandırdım. kızmayın bakem.
(bkz: ingilizce çemkirmek)
Iste bir ornegi:
--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=GxVvgkX0uLE
--spoiler--

Ozellikle de "in the tabela" kismi ile yikmaktadir hocamiz.
(bkz: i dont see back i see front)
(bkz: cesur bir milletiz vesselam)
(bkz: terim in ingilizceyi katletmesi)
his name is hıdır, come from his hand this stop.
futbol yorumculuğu yaptığı maçlarda açıkça ortaya çıkan futbol bilgisi ile eşdeğer olan özelliğidir.
in di tabele..tabela'yi ingilizceye cinlik ile cevirmekte fatih hocamiz burada..
dikkat! fatih terim "occasion" diyor.

(bkz: in the okazyon) *
fatih terim in türkçe konuşmasından daha iyi olan bir durum.
hiç olmazsa, "i dont take lesson i give lesson" demez, dese de kimse anlamaz.
avrupa sampiyonasini iple cekmemize sebep olacak kadar etkileyici enstantaneler barindiran ingilizce lehcesidir. her mactan sonra insallah ingilizce basin toplantisi bekliyoruz artik imparatordan.

gurcistan macindan sonra duzenledigi basin toplantisinda da bizleri inglizce aydinlatmaya devam ediyor fatih hoca. metin, anlasildigi kadari ile soyle:

i'm talking about not the, in the game. during the game, i didn't say anything. but stop the game, something happened. because i've been there, not (burada "thin" gibi bir sey daha soyluyor ama arkadasla onlarca kez dinlememize ragmen anlayamadik.) you've been there. i see everythings. not impossible, you can not, didn't. you can not see the, something. i see everythings. i told. this is this is this is this is... we must do interview not do monolog. we must do it is possible dialog.

Yalniz hocamizin bol edebi sanat barindiran bu guzel dilini tam olarak anlayabilmek icin, jest ve mimiklerinden de faydalanmak gerekiyor. Ozellikle de "but stop the game, something happened" kismindaki el isareti ve yuz ifadesi, gorulmeye deger nitelikte.

Ilgilenenler icin:

--spoiler--
http://www.sporx.com/video/test.php?frm_id=4753
--spoiler--
dinleyenler için eziyet, fatih terim içim zevktir.

(bkz: ingilizcenin fatihi)
fatih terim'in ingilizce konuşurken çevirmen kullanması gerektiğinin ispatıdır.
(bkz: fatih terimin ingilizce konuşamaması)
"I don't wanna see the back, I want to see front"

http://www.youtube.com/watch?v=ChkFtdzDKxs
o basın toplantısında meşhur türk futbolu sözü olan " önümüze bakacağız" ı ingilizceye çevirseydi heralde " we will look our front " diyecekti de ne dediğini anlayamayan zavallı yabancı basın mensuplarını da " i will give you lesson, i don't take lesson " diye azarlardı, hatta hızını alamaz " under my thing november pasha " bile derdi.
italyan aksanıyla konuşacağı düşünülen dil.
eleştiren çoğu insandan daha iyi olduğuna emin olduğum, herşeye sıfırdan başlamış, hayatında milyarlık özel okullarda okumamış biri için gayet güzel olduğunu düşündüğüm ingilizcedir.
ek olarak italyancasını da dinledim, onda da rahat rahat geçer adanalı fatih hoca.
acun ılıcalı kadar konuşabilir bir ingilizcesi vardır. Sinirlendiği zaman :

'' Bu arada, where are you from? '' şeklinde kontra bir soruyla bayıltabilir dikkat.
izmir ekonomi üniversitesi öğretim görevlisi olan julia saraçlı kişisinden 1 ay boyunca efes otelde ders almış kendisi efendim.kadın kendisi söyledi bana ve bir ayda hiçbir şey öğrenemediğinide ekledi. ** *
(bkz: its the football thats the football)
(bkz: what can i do sometimes)
(bkz: everything is something happened)
--spoiler--
in the teybıla
i want to look front i don't want to look back
--spoiler--
(bkz: burhan altıntop ingilizcesi) ile büyük benzerlikleri olan konuşmalardır. *