bugün
- erkeğe ne hediye alınır23
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması11
- kanınıza rengini verir misiniz15
- nickli başlık açanlar çaylak yapılacaktır8
- uzağı göremeyen insan19
- anın görüntüsü20
- türkiyede çok abartılan arabalar24
- icardi190516
- icardi1905 silik olsun kampanyası35
- icardiyi tokat manyağı yapmak9
- futbolcu ismiyle nick almak12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak19
- evlilik14
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım29
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız13
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi22
- ideal duş alma sıklığı12
- integralin müfredettan kaldırılması15
- patiswiss9
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı22
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- sitede birine sövseniz entry 3 gün kalıyor8
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır10
- istanbul suriyenin başkentidir12
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri12
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- arkadaşlar biri var18
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi9
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı8
sevdiği entry'ler
homofobiklik demek eşcinselleri kesmek demek değil, eşcinsellikten rahatsız olmak demek.
yani mesela bir kadın gelip işveli şekilde elini tuttuğunda rahatsız olmayan adam, bir erkek gelip işveli şekilde elini tuttuğunda rahatsız oluyorsa, o adam homofobik olarak tanımlanabilir.
bu yapılanın ayrımcılık olduğunu söylemek köylü kurnazlığıdır, insani haklar çerçevesinde ayrım yapmayan homofobikler çoğunluktadırlar.
yani eşcinselleri yargılayan homofobikler de vardır, yargılamayan homofobikler de vardır mutlaka...
(serbest çağrışım; https://www.youtube.com/watch?v=wTrNOtLpTYM)
ben mesela dini inancım sebebiyle bir kadın da gelip işveli şekilde elimi tutma cüreti gösterse rahatsız olurum.
bu yüzden "homofobik" dışında bir tanım gerekir beni tanımlamak için.
konuyu yüzeysele indirgeyip "homofobikler şöyledir, böyledir" diyemezsiniz.
böyle yaparsanız bu yaptığınız "safsata" şeklinde tanımlanır.
safsatalara bel bağlıyorsanız da buradan davanıza kendinizin bile inanmadığınız ortaya çıkar.
şahsi yorumum böyle.
yani mesela bir kadın gelip işveli şekilde elini tuttuğunda rahatsız olmayan adam, bir erkek gelip işveli şekilde elini tuttuğunda rahatsız oluyorsa, o adam homofobik olarak tanımlanabilir.
bu yapılanın ayrımcılık olduğunu söylemek köylü kurnazlığıdır, insani haklar çerçevesinde ayrım yapmayan homofobikler çoğunluktadırlar.
yani eşcinselleri yargılayan homofobikler de vardır, yargılamayan homofobikler de vardır mutlaka...
(serbest çağrışım; https://www.youtube.com/watch?v=wTrNOtLpTYM)
ben mesela dini inancım sebebiyle bir kadın da gelip işveli şekilde elimi tutma cüreti gösterse rahatsız olurum.
bu yüzden "homofobik" dışında bir tanım gerekir beni tanımlamak için.
konuyu yüzeysele indirgeyip "homofobikler şöyledir, böyledir" diyemezsiniz.
böyle yaparsanız bu yaptığınız "safsata" şeklinde tanımlanır.
safsatalara bel bağlıyorsanız da buradan davanıza kendinizin bile inanmadığınız ortaya çıkar.
şahsi yorumum böyle.
Başlık ve nick uyumunu her zaman bize göstere göstere kanıtlıyorsun.
sessiz bir yazar. ufak pipili.
cinsiyet ayrımcılığının müsebbiplerinden bir tanesidir.
kimse kimseyi kandırmasın. bu tür kıyafetler cinsel temalı kıyafetlerdir. ve bu kıyafetler için ''kadına yakışıyor'' demek kadınları cinsel obje olarak görmektir efenim.
bunu görebilen herkes görür. karşı çıkan popüler kültür domuzudur.
edit: ayrıca paylaşılan fotoğraflarda son derece cinsel temalı. ayrıca lanet olsun yine haklıyım ve yine eksilendim.
kimse kimseyi kandırmasın. bu tür kıyafetler cinsel temalı kıyafetlerdir. ve bu kıyafetler için ''kadına yakışıyor'' demek kadınları cinsel obje olarak görmektir efenim.
bunu görebilen herkes görür. karşı çıkan popüler kültür domuzudur.
edit: ayrıca paylaşılan fotoğraflarda son derece cinsel temalı. ayrıca lanet olsun yine haklıyım ve yine eksilendim.
zall insanın kendine yakışanı giymesidir.
Not: bu girdi fazlaca bilgi içermektedir.
"ve evren’i (göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz." (zariyat suresi 47. ayet)
ayette “evren, gök” diye çevirdiğimiz kelime arapça “sema” kelimesidir. bu kelime aynı türkçe’deki “gök” kelimesi gibi hem evren’i, hem dünya’nın tavanını ifade eder. yeryüzünün üstünün tümü “sema” diye adlandırılır.
evren sonsuz mudur? yoksa evren sınırlarla çevrili durağan-sonlu bir yapıda mıdır ? işte size insanlığın büyük dehalarının tarihin en başından beri en hararetli tartıştıkları konulardan biri.
diyebiliriz ki insanlık tarihinde çok az konu bu kadar hararetle tartışılmış ve tüm uğraşlara rağmen bu konuda görüş birliğine varılamamıştır. ilk önce felsefenin içinde, daha sonra ise felsefeden bağımsızlığını ilan eden fizikte, evren’in sınırlarının sonsuz olup olmadığı tartışılmıştır. tarihin en parlak simalarının bir kısmı evren’in sonsuz olduğunu, buna karşın birçok ünlü düşünür de evren’in sınırlarla çevrili bir şekilde sonlu olduğunu söylemiştir. oysa kuran bu iki görüşün dışında sürekli genişleyen dinamik bir evren modeli çizmiştir. kuran’ın çizdiği model, evren’in her an bir sonu olmakla sonsuz evren modelinden, sürekli genişlemekle ise durağan sınırlı evren modelinden ayrılmaktadır. böylece insanlığın bu en büyük tartışmasında kuran tüm düşünürlerin dışında üçüncü bir modeli tarif etmiştir.
işte kuran’ın allah tarafından indirilip indirilmediğini anlamak isteyenler için bir test imkanı. bir tarafta ne felsefe, ne fizikle uğraşmış çöldeki muhammed; diğer tarafta felsefenin, fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları. işte aristo, işte ptolemy, işte giordano bruno, işte telesio patrizzi, işte galieo galilei, işte ısaac newton… dünya tarihinin bu en büyük dehaları gözlemleriyle, formülsel uğraşlarıyla evren’in sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hiçbiri genişleyen dinamik evren modelini çizememişlerdir.
büyük deha newton’un fiziğinde bir eksik vardı. newton, sonsuz genişlikte ve değişmeyen bir evren modelini öngörüyordu. newton’un yerçekimi yasaları bir sorunla karşılaşıyordu. nasıl oluyordu da evren’in başlangıcından beri geçen çok uzun zaman sürecinde tüm madde birbirini çekip tek bir bileşime dönüşmüyordu?
einstein’ın formüllerinden yola çıkan rus fizikçi alexander friedmann en ufak bir etkide evren’in genişleyeceğini veya daralacağını keşfetti. evren’in genişlemekte olduğunu ise açıkça, iddialı bir şekilde ilk savunan, belçikalı papaz ve bilim adamı georges lemaitre oldu. lemaitre, evren’in genişlemesini geri sardığımızda evren’in tek bir bileşimden açılarak oluştuğunu, evren’in genişlediğini; bir meşe palamudundan bir meşe ağacının büyümesi gibi evren’in bu başlangıçtaki bileşimden ortaya çıktığını söyledi. bu o kadar inanılmaz gözüküyordu ki, başta bu iddiaya kendi formüllerinden ulaşılan einstein bile inanamadı. lemaitre’nin fizikten pek anlamadığını söyleyerek, evren’in sonsuz genişlikte ve değişmez olduğunu söyledi. ilk başta, evren’in genişlediği kuramsal olarak ortaya konulmuştu. hiçbir felsefecinin tarihin uzun zaman diliminde ortaya koyamadığı bir açıklama, kant gibi bir felsefecinin “saf aklın eleştirisi” eserinde, zihinsel çatışkılardan (zihnin çözemeyeceği sorunlardan) biri olarak gördüğü ve “zihin bu sorunu çözemez” dediği konuda; başlangıcın olup olmadığı gibi dev bir hususta ortaya konulmuştu. bu kuram her şeye uyuyor ve evren’in neden yerçekimine rağmen çökmediğini açıklıyordu. alternatifi yoktu. doğru anahtarın kendi kilidine uyması gibi, doğru açıklama evrensel tabloya uymuştu. fakat bilim dünyasında ilk defa duyulan bu açıklama klasik tepkiyle karşılaşmıştı: “hayır, olamaz!”
aynı yıllarda amerikalı astronom hubble, tüm bu kuramsal tartışmaların dışında, mount wilson gözlemevinde son derece gelişmiş teleskobu ile gözlemler yapıyordu. hubble tüm galaksilerin birbirinden uzaklaştığını, böylece evren’in genişlediğini gözlemsel olarak buldu. böylece görmediğimize inanamayız diyenlere hubble; “gördüğünüze inanmalısınız” dercesine genişlemeyi ispatladı. (hubble bu tespitinde doppler etkisini kullandı. buna göre uzaklaşan cisimlerin dalga boyları ışık dalgalarının spektrumunda uzar; böylece kırmızıya kayar, cisimler yaklaşıyor ise dalga boyu kısalır, böylece maviye kayar.) tüm galaksilerden gelen ışığın, spektrumda kırmızıya kayması, tüm galaksilerin uzaklaştığını gösteriyordu. hubble bu gözlemiyle beraber çarpıcı bir yasa da buldu, galaksilerin uzaklaşma hızları, galaksiler arasındaki uzaklıkla doğru orantılıydı. galaksi ne kadar uzakta ise, o kadar hızlı uzaklaşıyordu. bu sonuç tekrar tekrar test edildi. 1950’de abd’de mount palamar’da dünya’nın en büyük teleskobu inşa edildi. tüm testler, yeniden kontroller hep bu gözlemi doğruladı. hatta ölçümler yapılıp evren’in ilk yaratılış anının yaklaşık 10-15 milyar yıl önce olduğu iddia edildi.
kuran’ın allah tarafından indirildiğini inkâr edenler, hz. Muhammed\'in kuran’ı uydurduğunu söylemektedirler. peki bunu söyleyenler hz. Muhammed\'in evren’in genişlediğini, 1900’lü yıllardan önce bilen dünya tarihindeki tek kişi olmasını nasıl açıklayacaklar? acaba hz. Muhammed 1900’lü yıllarda yapılmış olan teleskobun bir benzerini 600’lü yıllarda icat etmişti de, bu teleskobu kumlar altında mı gizliyordu? acaba hz. Muhammed teleskobu kullanmayı, yıldızların hareketlerini yorumlayacak bilgiyi biliyordu da, bunu insanlardan mı saklıyordu? eğer hz. Muhammed deli olduğu için peygamber olduğunu iddia etti denirse; bu nasıl bir deliliktir ki kendi döneminin insanlarının hiç birinin bilmediği ve bilmesine imkan olmayan, kendisinden 1300 yıl sonra ancak anlaşılacak olan bir gerçeği biliyordu ? eğer hz. Muhammed kendi menfaatleri için dini uydurdu denirse; bu nasıl bir menfaat uydurmadır ki bu kişinin uydurdukları ancak 1300 yıl sonra tam anlaşılıyor; fakat kendi döneminde bu ayeti söylemesi kendisine hiçbir menfaat sağlamıyor, hatta gözleriyle evren’in genişlediğini fark edemeyen düşmanlarına belki koz bile vermiş oluyordu. menfaat için hareket eden kişi, kendi yaşarken kendisine faydası olmayan, hatta kendi döneminde anlaşılmadığı için eleştirilmesine yol açacak bir şeyi söyler mi ?
Tanım : Tüm anlatılanların ışığında olmayan ihtimaldir.
"ve evren’i (göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz." (zariyat suresi 47. ayet)
ayette “evren, gök” diye çevirdiğimiz kelime arapça “sema” kelimesidir. bu kelime aynı türkçe’deki “gök” kelimesi gibi hem evren’i, hem dünya’nın tavanını ifade eder. yeryüzünün üstünün tümü “sema” diye adlandırılır.
evren sonsuz mudur? yoksa evren sınırlarla çevrili durağan-sonlu bir yapıda mıdır ? işte size insanlığın büyük dehalarının tarihin en başından beri en hararetli tartıştıkları konulardan biri.
diyebiliriz ki insanlık tarihinde çok az konu bu kadar hararetle tartışılmış ve tüm uğraşlara rağmen bu konuda görüş birliğine varılamamıştır. ilk önce felsefenin içinde, daha sonra ise felsefeden bağımsızlığını ilan eden fizikte, evren’in sınırlarının sonsuz olup olmadığı tartışılmıştır. tarihin en parlak simalarının bir kısmı evren’in sonsuz olduğunu, buna karşın birçok ünlü düşünür de evren’in sınırlarla çevrili bir şekilde sonlu olduğunu söylemiştir. oysa kuran bu iki görüşün dışında sürekli genişleyen dinamik bir evren modeli çizmiştir. kuran’ın çizdiği model, evren’in her an bir sonu olmakla sonsuz evren modelinden, sürekli genişlemekle ise durağan sınırlı evren modelinden ayrılmaktadır. böylece insanlığın bu en büyük tartışmasında kuran tüm düşünürlerin dışında üçüncü bir modeli tarif etmiştir.
işte kuran’ın allah tarafından indirilip indirilmediğini anlamak isteyenler için bir test imkanı. bir tarafta ne felsefe, ne fizikle uğraşmış çöldeki muhammed; diğer tarafta felsefenin, fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları. işte aristo, işte ptolemy, işte giordano bruno, işte telesio patrizzi, işte galieo galilei, işte ısaac newton… dünya tarihinin bu en büyük dehaları gözlemleriyle, formülsel uğraşlarıyla evren’in sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hiçbiri genişleyen dinamik evren modelini çizememişlerdir.
büyük deha newton’un fiziğinde bir eksik vardı. newton, sonsuz genişlikte ve değişmeyen bir evren modelini öngörüyordu. newton’un yerçekimi yasaları bir sorunla karşılaşıyordu. nasıl oluyordu da evren’in başlangıcından beri geçen çok uzun zaman sürecinde tüm madde birbirini çekip tek bir bileşime dönüşmüyordu?
einstein’ın formüllerinden yola çıkan rus fizikçi alexander friedmann en ufak bir etkide evren’in genişleyeceğini veya daralacağını keşfetti. evren’in genişlemekte olduğunu ise açıkça, iddialı bir şekilde ilk savunan, belçikalı papaz ve bilim adamı georges lemaitre oldu. lemaitre, evren’in genişlemesini geri sardığımızda evren’in tek bir bileşimden açılarak oluştuğunu, evren’in genişlediğini; bir meşe palamudundan bir meşe ağacının büyümesi gibi evren’in bu başlangıçtaki bileşimden ortaya çıktığını söyledi. bu o kadar inanılmaz gözüküyordu ki, başta bu iddiaya kendi formüllerinden ulaşılan einstein bile inanamadı. lemaitre’nin fizikten pek anlamadığını söyleyerek, evren’in sonsuz genişlikte ve değişmez olduğunu söyledi. ilk başta, evren’in genişlediği kuramsal olarak ortaya konulmuştu. hiçbir felsefecinin tarihin uzun zaman diliminde ortaya koyamadığı bir açıklama, kant gibi bir felsefecinin “saf aklın eleştirisi” eserinde, zihinsel çatışkılardan (zihnin çözemeyeceği sorunlardan) biri olarak gördüğü ve “zihin bu sorunu çözemez” dediği konuda; başlangıcın olup olmadığı gibi dev bir hususta ortaya konulmuştu. bu kuram her şeye uyuyor ve evren’in neden yerçekimine rağmen çökmediğini açıklıyordu. alternatifi yoktu. doğru anahtarın kendi kilidine uyması gibi, doğru açıklama evrensel tabloya uymuştu. fakat bilim dünyasında ilk defa duyulan bu açıklama klasik tepkiyle karşılaşmıştı: “hayır, olamaz!”
aynı yıllarda amerikalı astronom hubble, tüm bu kuramsal tartışmaların dışında, mount wilson gözlemevinde son derece gelişmiş teleskobu ile gözlemler yapıyordu. hubble tüm galaksilerin birbirinden uzaklaştığını, böylece evren’in genişlediğini gözlemsel olarak buldu. böylece görmediğimize inanamayız diyenlere hubble; “gördüğünüze inanmalısınız” dercesine genişlemeyi ispatladı. (hubble bu tespitinde doppler etkisini kullandı. buna göre uzaklaşan cisimlerin dalga boyları ışık dalgalarının spektrumunda uzar; böylece kırmızıya kayar, cisimler yaklaşıyor ise dalga boyu kısalır, böylece maviye kayar.) tüm galaksilerden gelen ışığın, spektrumda kırmızıya kayması, tüm galaksilerin uzaklaştığını gösteriyordu. hubble bu gözlemiyle beraber çarpıcı bir yasa da buldu, galaksilerin uzaklaşma hızları, galaksiler arasındaki uzaklıkla doğru orantılıydı. galaksi ne kadar uzakta ise, o kadar hızlı uzaklaşıyordu. bu sonuç tekrar tekrar test edildi. 1950’de abd’de mount palamar’da dünya’nın en büyük teleskobu inşa edildi. tüm testler, yeniden kontroller hep bu gözlemi doğruladı. hatta ölçümler yapılıp evren’in ilk yaratılış anının yaklaşık 10-15 milyar yıl önce olduğu iddia edildi.
kuran’ın allah tarafından indirildiğini inkâr edenler, hz. Muhammed\'in kuran’ı uydurduğunu söylemektedirler. peki bunu söyleyenler hz. Muhammed\'in evren’in genişlediğini, 1900’lü yıllardan önce bilen dünya tarihindeki tek kişi olmasını nasıl açıklayacaklar? acaba hz. Muhammed 1900’lü yıllarda yapılmış olan teleskobun bir benzerini 600’lü yıllarda icat etmişti de, bu teleskobu kumlar altında mı gizliyordu? acaba hz. Muhammed teleskobu kullanmayı, yıldızların hareketlerini yorumlayacak bilgiyi biliyordu da, bunu insanlardan mı saklıyordu? eğer hz. Muhammed deli olduğu için peygamber olduğunu iddia etti denirse; bu nasıl bir deliliktir ki kendi döneminin insanlarının hiç birinin bilmediği ve bilmesine imkan olmayan, kendisinden 1300 yıl sonra ancak anlaşılacak olan bir gerçeği biliyordu ? eğer hz. Muhammed kendi menfaatleri için dini uydurdu denirse; bu nasıl bir menfaat uydurmadır ki bu kişinin uydurdukları ancak 1300 yıl sonra tam anlaşılıyor; fakat kendi döneminde bu ayeti söylemesi kendisine hiçbir menfaat sağlamıyor, hatta gözleriyle evren’in genişlediğini fark edemeyen düşmanlarına belki koz bile vermiş oluyordu. menfaat için hareket eden kişi, kendi yaşarken kendisine faydası olmayan, hatta kendi döneminde anlaşılmadığı için eleştirilmesine yol açacak bir şeyi söyler mi ?
Tanım : Tüm anlatılanların ışığında olmayan ihtimaldir.