bugün

entry'ler (9)

acf fiorentina

ortalama her galatasaraylının sempatizanı olmaya müsait olduğu takımdır.
evimle aynı sokakta bulunur bu mor ve sempatik takımın kendi stadındaki her maç öncesi ayrıldığı otel. haftasonu uyandıktan sonra pijamalarla ve terliklerle ekmek almak üzere evden çıkıp, hemen akabinde luca toni'yle yüzyüze gelmek değişik bir tecrübedir. bir mayıs ikibinyedideyken öyleydi yani. luca toni artık bayern münih'te, ben ondan da bambaşka yerlerdeyim.

bana bir şeyhler oluyor

-- spoiler --
insan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında. ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var dedi: tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın. aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır dedi. aşık olun, gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı. nasılsa ayrılık, insanın kendi tek kişilik yalnızlığını özlemesi. sade ölüm diil, ayrılık da yaşamın emri.
--spoiler--

kısmı ile "ne oluyor lan, ne kadar da doğru söylüyor bu insan." dedirten bkm oyunudur. tiyatroda izlemiş olanların, herhangi bir şekilde ekran karşısında izlemenin ne kadar tatsız olduğunun farkına varmalarını sağlayacaktır. düşündürücüdür. tavsiye edilir. bir mayıs ikibinyedide ama.

eternal sunshine of the spotless mind

eskiden gerçekten değer verdiğiniz, uzunca bir süre birlikte olduğunuz, fakat karşılıklı yapılan hatalar ve gençliğinizin daha doğrusu ergen zamanların etkisiyle heba olmuş ilişkilerinizi akla getiren muhteşem film. keşke izleseydi, o da benim kadar bu filmi anlamış olsaydı dedirtir. hayır karşılıklı oturup film hakkında kritik yapıyor olacağınızdan değil, aynı anıları hatırlayıp en azından yaşamışlıkların anısına bir gülümseme gönderiyor olduğunuzun bilinci için. bir daha görüşmeyecek olmanıza rağmen 1 saat 44 dakikalık bir saygı duruşu için.

-- spoiler --
- joely?.. what if you stay this time?
- i walked out the door. there is no memory left.
- come back and make up a goodbye at least. let's pretend we had one.
-- spoiler --

ağzınıza sıça sıça öğretir bazı gerçekleri bu film. ona iyi bakın.

yıllar sonra gelecek olan edit: hala güzel.

john galt

klasik bir ayn rand karakteridir. zeka olarak uçlardadır. vücut olarak da, karakter olarak da mükemmelize edilmiştir. asla işemez veya sıçmaz, bir nevi supermandir. süper gücü ise zekasıdır. dünyanın motorunu durduran, atlas'ı yolundan alıkoyan adamdır. dünyamızda var olmayan fakat var olabilmesi çok şeyi değiştirebilecek olan tiplemedir. en karizmatik karakterler listesinde ilk 5e rahat girer.

pavane

gürol ağırbaşın "köprüler . iki dünya" isimli albümünde çok ama çok başarılı bir versiyonu bulunan eser.
bir türk için gürol ağırbaş versiyonu, floransa'ya en çok yakışan müziktir kanımca. hem avrupa, hem siz kokar. alır uzaklara götürür, geri getirmez orda bırakır, dönüş yolunu bulana kadar da üzer. ama hep dinlemeye de değer.

the fountainhead

"kendi standartlarımdan ötürü, senin için hiç düşünmeden hayatımı feda ederdim. ama senin için asla yaşamazdım." kısmıyla beni benden almıştır ve çok fazla şeyi birden açıklayabilme cürretine sahiptir bu mutlaka arşivinizde olması gereken roman.
"'seni seviyorum diyebilmek için önce 'ben' diyebilmelisin."diyerek objektivizm kalesini fethetmiştir.
birçok yönden kendimi okuduğum tek romandır.
(bkz: howard roark)

fake plastic trees

çaktırmadan, sinsice kana karışan şarkıdır bu. ulan bu şarkının benle ne alakası var ki, neden böyle bir garip hissettiriyor diye düşünmeye sevkeder adamı. ama tam da bu sırada öldürücü darbeyi* indirir :
'if i could be who you wanted' ... all the time.

floransa

bu şehrin saati sanki rönesansta durmuştur. özellikle geceleyin bir başınıza yürürken kendinizi leonardonun atelyesinin önünden yürüyerek geçiyormuşsunuz gibi hissedersiniz. sanki michelangelo, davidi henüz bitirmemiştir. palazzo pittide raphael çizim yapıyordur rahatsız etmemeniz gerekir. bir de kulağınızda herhangi bir müzikçaların kulaklığı varsa ve çalan müzik bir klasikse tadından yenmez kıvamdadır artık şehir. ponte vecchio da oturup ayaklarınızı arno nehrine uzatırsınız. michelangelo tepesine çıkarsınız bisikletinizle, yorulursunuz belki tepeye varana kadar, ama yanınıza bir şişe bira ve kitabınızı almışsınızdır zaten. siz kimsenin umrunda değilsinizdir artık. kimse de sizin. düşünülecek o kadar çok şey vardır ki böyle bir başınıza herkesten uzakken. o kadar çok şey düşündürür ki ya da bu şehir size.
ülkenize döneceğiniz zamanı hesaplarken kendinizden utanırsınız. güvercinler bile buradaki insanlara güvenirler. kaçmazlar kimseden. kaçsalar bile çok ender uçarlar. delicesine koşar halde çok güvercin görürsünüz. ama bu güven yüzündendir ki yollarda ezilmiş bir çok ölü güvercin görürsünüz. üstüne biraz düşündüğünüzde bu asfalt bile değil, taşlara kazınmış ölü güvercinler size güven üzerine iyi bir ders bile verebilirler.
eğer rönesansta yaşamış olma hayalleri kuran biriyseniz bu şehir sizi bırakmaz.
ama eğer bir arkadaşa bakıp çıkacağım modundaysanız rönesansa karşı, o zaman bir haftasonu yeterlidir size floransada. güle güle dersiniz bu ağlamaya hazır yaşlı şehre. ve çeker gidersiniz arkanızda her saçma sapan anda bastırabilecek yağmura anlam yüklemeye çalışan insanlar bırakıp. otuz nisan ikibinyedi bu dediğim.

sistine şapeli

orijinal adı sistine chapel olup, çoğunluğu michelangelo tarafından incilden seçmece olayların freskolarıyla donatılmış, adını devrin papası pope sixtus ıv della rovere'den alan şapeldir. içine girene kadar tüm vatikan müzesini talan etmek zorunda kalırsınız. ha fena mıdır bu, değildir, sanat dolarsınız.
fakat sistine şapeline girdiğinizde taşmanızın zamanı gelmiştir. bunu yapan insan olamaz dersiniz tavana bakmaktan boynunuz ağrırken, ağzınızdan salyalar akarken. başınız döner, oturup sakin sakin izlemek istersiniz. gönül ister ki, yere sere serpe uzanıp, bu sınırları zorlayan eseri izlerken uyuyakalasınızdır. ama o kadar doludur ki her seferinde, oturacak yer bile bulamazsınız. etrafta flaşlar patlarken, ellerini birbirine vurarak "no photooo, no videooo!" diye çığıran görevliler görürsünüz. kendinizi lise yıllarınızda, sınavlarda hissedersiniz koca koca adamları görevlilerden gizli bir şekilde fotoğraf çekmeye çalışırken yakalayınca. sırıtırsınız, hayran olursunuz, bakmaya doyamazsınız. sizi içine hapseder bu sistine şapeli. işin kötüsü de bir daha çıkmak istemezsiniz. çıksanız da orda kalırsınız bir süre.

ayrıca sistine chapelde çizimi bulunan diğer ustalar için :
(bkz: sandro botticelli)
(bkz: perugino)
(bkz: luca signorelli)
(bkz: van den broeck)
(bkz: domenico ghirlandaio)
(bkz: cosimo rosselli)
fakat bu kişilerin freskolarının, michelangelo'nun freskolarının yanında figüran gibi durdukları da bir gerçektir.