bugün
- icardi1905 silik olsun kampanyası28
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- futbolcu ismiyle nick almak9
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- anın görüntüsü20
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı16
- kanınıza rengini verir misiniz16
- bik bik'in balona binmesi13
- abır nerede sorunsalı8
- arkadaşlar biri var23
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır32
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- nickli başlık açanlar çaylak yapılacaktır8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması12
- uzağı göremeyen insan18
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- vatandaşlık farkı alan otel10
- icardi190516
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak19
- evlilik9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım29
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi12
- ideal duş alma sıklığı12
- integralin müfredettan kaldırılması15
- patiswiss9
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı16
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir12
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- aristoteles'in orta yolu10
entry'ler (105)
görsel
Radyodan akşam yayınını dinleyen bir aile, Sovyetler Birliği, 1925.
Radyodan akşam yayınını dinleyen bir aile, Sovyetler Birliği, 1925.
görsel
1000cc olan Harley-Davidson 28J Polis motoru, şüphelinin taşınabileceği şekilde parmaklıklı kafes ile monte edilmiş, Oregon, Amerika Birleşik Devletleri, 1928.
1000cc olan Harley-Davidson 28J Polis motoru, şüphelinin taşınabileceği şekilde parmaklıklı kafes ile monte edilmiş, Oregon, Amerika Birleşik Devletleri, 1928.
görsel
Doğu Cephesi'nde 519 tank imha eden en ünlü Stuka pilotu Hans-Ulrich Rudel, bir T-34 tankına taarruzunu model üzerinde anlatıyor.
Doğu Cephesi'nde 519 tank imha eden en ünlü Stuka pilotu Hans-Ulrich Rudel, bir T-34 tankına taarruzunu model üzerinde anlatıyor.
Amerika’da tankçılık eğitimi alırken kullandığımız Sherman tanklarının teknolojinin son ürünü olduğu, Almanların bununla başa çıkacak bir tankının olmadığı bilgileri doldurulmuş halde bir an önce Avrupaya ayak basıp kendi Almanımızı avlamak istiyorduk. Avrupaya intikal ettikten sonra Fransa içlerine sefere çıkacak arkadaşlarımızın yerine biz çıkmak için kendilerine sigara, marmelat ve içki rüşvet verdiğimiz oluyordu. Nihayet müfrezemize intikal görevi verildi. 18 Sherman tek kol halinde ilerlerken iki adet Alman tankı ile karşılaştık. haftalardır hayalini kurduğumuz an geldiği üzere, taktiksel olarak yapmamız gerekeni es geçerek tanklara doğru harekete geçtik. Almanların bir tanesi yoluna devam etti, diğeri ise yavaş yavaş bize doğru döndü ve hızla üstümüze doğru gelmeye başladı. öyle ki 500 metre mesafe kadar da müfrezemize yaklaştı. Öne geçmiş 12 sherman ateş açtı. Alman tankının etrafınını patlamalar ve duman bulutu sardı. Duman bulutu dağılmaya başladığında Alman tankının panik dahi etmeden nişan aldığını gördük. Ateş açmaya devam ettik. Alman’dan gelen ilk mermi yanımdaki Sherman’ı deyim yerindeyse yerinden kaldırıp takla attırdı. Attığımız mermiler belli ki kendisini rahatsız bile etmiyordu. Günün sonunda 14 tankımız orada, 2 tankımız ise kaçarken yaklaşık 2-2,5 km öteden yine aynı Alman tarafından avlandı. O günden sonra neredeyse hemen her Amerikalı’da bir Alman panzer fobisi başladı. her tankı Tiger 2 sanıyor ve istemeden korkuya kapılıyorduk. Bugün bile o gün bize söylenen yalanların nasıl hayatımıza mal olduğunu düşündükçe devletime kızıyorum zira o gün king tiger gibi bir tankımız olsaydı şu an hepimiz evde olurduk.
Baş çavuş Clyde D. Bronson, 1944 Normandy...
Baş çavuş Clyde D. Bronson, 1944 Normandy...
Monte kristo montu.
insan olmalı. Çünkü ilk bakışta saç, ten, göz rengini ayırt edebiliriz. Ancak insan olup olmadığını anlamak için zaman gerekir. Bu yüzden ilk ölçüt insan olmasıdır.
Göz bebeklerim büyür ve dudaklarım seyirir. Sinir gelince halledebilirim.
şimdi saatlerde kullanılan belli mekanizmalar vardır. bunlar pilli, otomatik, kurmalı, kinetik ve turbilyon olarak geçerler.
pilli saatler bildiğimiz pil ile çalışan saatlerdir. otomatik saatlerin arkasında bir yarım daire bulunur. bu yarım daire kolunu hareket ettirdikçe döner ve bir zemberek yardımı ile bir yayi gerer. yani saat sen hareket ettikçe zamanı gösterir. 3 gün takmazsan dururlar. seninle beraber yaşar yani.
kurmalı saatler elle kurulur. bir yayı gerer ve gerekli enerjiyi depolar.
kinetik saatler ise güneş enerjisi, kendi kendini doldurabilen bir güç depolayıcı ve yine otomatik saat gibi zemberek gibi parçalar bulundurur.
gelelim en özeline.
tourbillion denen mekanizma ise inanilmaz karışıktir. bu saatin içi dışı ayrı döner. bütün mekanizma içeride ayrica döner. kısacası inanılmaz bir işçilik gerektirir. ortalama bir saatte 20 parça varsa bu saatlerde 200-400 arası parça olur.
her marka bunu üretemez. dünyada belli başlı markalar yalnızca bu işi becerebiliyor.
yani saatleri pahalı yapan mekanizma ve işçiliktir. 10 tane saat ustası ayda 1 tane tourbillion anca üretir. belki de 3 ay sürer.
bu saatler günlük 2 dolara çalışan vietnamli işçiler tarafindan üretilemez. yalnızca bu teknolojiye sahip olan ve bu ustalara para ödeyebilecek insanlarca üretilir.
senede 5 tane özel üretim saat çıkaran bir markanin dünya genelinde tutunmasının tek yolu o saatleri büyük paralara satmaktır.
yani yüzde yüz el işçliği olan, her parçası ayrı bir ustadan çıkan, ömür boyu garantili ve her yerde altın, dolar, euro gibi değer gören saatlerdir.
bu saatlerden birini las vegasta alıp miami de başka bir saatçiye ev araba satar gibi satabilirsin.
pilli saatler bildiğimiz pil ile çalışan saatlerdir. otomatik saatlerin arkasında bir yarım daire bulunur. bu yarım daire kolunu hareket ettirdikçe döner ve bir zemberek yardımı ile bir yayi gerer. yani saat sen hareket ettikçe zamanı gösterir. 3 gün takmazsan dururlar. seninle beraber yaşar yani.
kurmalı saatler elle kurulur. bir yayı gerer ve gerekli enerjiyi depolar.
kinetik saatler ise güneş enerjisi, kendi kendini doldurabilen bir güç depolayıcı ve yine otomatik saat gibi zemberek gibi parçalar bulundurur.
gelelim en özeline.
tourbillion denen mekanizma ise inanilmaz karışıktir. bu saatin içi dışı ayrı döner. bütün mekanizma içeride ayrica döner. kısacası inanılmaz bir işçilik gerektirir. ortalama bir saatte 20 parça varsa bu saatlerde 200-400 arası parça olur.
her marka bunu üretemez. dünyada belli başlı markalar yalnızca bu işi becerebiliyor.
yani saatleri pahalı yapan mekanizma ve işçiliktir. 10 tane saat ustası ayda 1 tane tourbillion anca üretir. belki de 3 ay sürer.
bu saatler günlük 2 dolara çalışan vietnamli işçiler tarafindan üretilemez. yalnızca bu teknolojiye sahip olan ve bu ustalara para ödeyebilecek insanlarca üretilir.
senede 5 tane özel üretim saat çıkaran bir markanin dünya genelinde tutunmasının tek yolu o saatleri büyük paralara satmaktır.
yani yüzde yüz el işçliği olan, her parçası ayrı bir ustadan çıkan, ömür boyu garantili ve her yerde altın, dolar, euro gibi değer gören saatlerdir.
bu saatlerden birini las vegasta alıp miami de başka bir saatçiye ev araba satar gibi satabilirsin.
görsel
Manastırda 70 yıldır annesini bekleyen Bahe
Mardin’in 14 km uzaklıktaki Bine-bil köyünde, Vedia ve tren istasyonunda hamallık yapan Hanna Süryani çiftinin 1928 doğumlu çocuğudur Circis Kaplan.
Annesi Circis’e “Bahe” lakabını takar. Mardinliler de Süryanice bülbül manasına gelen ve doğduğu köyün ismi olan “Binebil” lakabını eklerler. Böylece “Bahe Binebil” olarak bilinir.
Bahe’nin ailesinin durumu pek iyi olmasa da ilk yıllarında ailesi tarafından sevilir. Özellikle ablaları tarafından sevilir. Bir buçuk yaşındayken annesi onu bir kuyunun yanındaki yatağa yatırır. Uyurken yanına yanaşan horozun saldırısına uğrar. Çığlığına annesi yetişir. Yüzü gözü yara bere içinde kalır. Kalıcı izler bırakır bu olay. Dört yaşına kadar pek bir şey belli etmez ancak daha sonra zihinsel olarak da izler kaldığı ortaya çıkar. Çocuk gibi kalır; saf kalır. Konuşma ve anlama güçlüğü çeker yaşadıklarından dolayı.
Altı yaşında babasını kaybeder ve annesi çaresiz kalır. Anne Vedia, baba evine dönmek ister ama Bahe’yi götüremeyeceğini bilir. Bahe’yi manastıra bırakır. Annesi son defa sarılır ve “biz geleceğiz” der. Kapıya kadar tekrar eder: “Biz geleceğiz Bahe”. Kız kardeşi, “hem çocuk hem de saf biriydi ve onu manastıra bıraktı. Manastır onun hem annesi hem de babası oldu” diyor.
Manastırda çobanlık, bahçıvanlık gibi çeşitli işlerde çalışır. Manastırın kapısı her açıldığında koşar, ilk o açar. Uzun yıllar manastırda kalır.
Manastırdakiler de ona alışır. “Bahe amca bu manastırın bir taşı haline geldi. Allah etmesin Bahe amca ölürse manastırda bir taş eksilecek” diyecek kadar çok alışmışlardır.
Ama Bahe hep annesini bekler, annesinin öğrettiği Arapça’yı konuşur. Yaklaşık 70 yıl manastırda kalmasına rağmen Süryanice konuşamaz. Annesinin öğrettiği dili bilir ve annesinin yolunu gözler. Çocuk gibi kalır, hep annesinin geleceğine inanır.
Mardin Kırklar Kilisesi başpapazı Gabriel Akyüz, “Annesi 6 yaşında iken kendisini Delrulzafaran Manastırı’na bırakıp gitti. Bugün, yani 76 yaşına bastığı bugünlerde bile annesini bekliyordu.“
Tam 70 yıl annesini bekler. Kalbi dayanamaz ve 2014 yılında Deyrulzafaran’da bir taş eksik kalır.
Manastırda 70 yıldır annesini bekleyen Bahe
Mardin’in 14 km uzaklıktaki Bine-bil köyünde, Vedia ve tren istasyonunda hamallık yapan Hanna Süryani çiftinin 1928 doğumlu çocuğudur Circis Kaplan.
Annesi Circis’e “Bahe” lakabını takar. Mardinliler de Süryanice bülbül manasına gelen ve doğduğu köyün ismi olan “Binebil” lakabını eklerler. Böylece “Bahe Binebil” olarak bilinir.
Bahe’nin ailesinin durumu pek iyi olmasa da ilk yıllarında ailesi tarafından sevilir. Özellikle ablaları tarafından sevilir. Bir buçuk yaşındayken annesi onu bir kuyunun yanındaki yatağa yatırır. Uyurken yanına yanaşan horozun saldırısına uğrar. Çığlığına annesi yetişir. Yüzü gözü yara bere içinde kalır. Kalıcı izler bırakır bu olay. Dört yaşına kadar pek bir şey belli etmez ancak daha sonra zihinsel olarak da izler kaldığı ortaya çıkar. Çocuk gibi kalır; saf kalır. Konuşma ve anlama güçlüğü çeker yaşadıklarından dolayı.
Altı yaşında babasını kaybeder ve annesi çaresiz kalır. Anne Vedia, baba evine dönmek ister ama Bahe’yi götüremeyeceğini bilir. Bahe’yi manastıra bırakır. Annesi son defa sarılır ve “biz geleceğiz” der. Kapıya kadar tekrar eder: “Biz geleceğiz Bahe”. Kız kardeşi, “hem çocuk hem de saf biriydi ve onu manastıra bıraktı. Manastır onun hem annesi hem de babası oldu” diyor.
Manastırda çobanlık, bahçıvanlık gibi çeşitli işlerde çalışır. Manastırın kapısı her açıldığında koşar, ilk o açar. Uzun yıllar manastırda kalır.
Manastırdakiler de ona alışır. “Bahe amca bu manastırın bir taşı haline geldi. Allah etmesin Bahe amca ölürse manastırda bir taş eksilecek” diyecek kadar çok alışmışlardır.
Ama Bahe hep annesini bekler, annesinin öğrettiği Arapça’yı konuşur. Yaklaşık 70 yıl manastırda kalmasına rağmen Süryanice konuşamaz. Annesinin öğrettiği dili bilir ve annesinin yolunu gözler. Çocuk gibi kalır, hep annesinin geleceğine inanır.
Mardin Kırklar Kilisesi başpapazı Gabriel Akyüz, “Annesi 6 yaşında iken kendisini Delrulzafaran Manastırı’na bırakıp gitti. Bugün, yani 76 yaşına bastığı bugünlerde bile annesini bekliyordu.“
Tam 70 yıl annesini bekler. Kalbi dayanamaz ve 2014 yılında Deyrulzafaran’da bir taş eksik kalır.