bugün

Turan
Kürdistan
Büyük israil
Mezopotamya Cumhuriyeti
Kafkasya Cumhuriyeti
Bunlar birer ütopyadır.
ayrı bir ütopyada hissettiren Son feci bisiklet şarkısı.

"Aslında benim bi' fikrim vaaar. Benim bi' fikrim var:

içip unutalım,
Unutup sevişelim.
Sevişip uyuyalım, uyanıp sevişelim
Biraz daha içelim ve tekrar edelim.

içip unutalım,
Unutup sevişelim.
Sevişip uyuyalım, uyanıp sevişelim
Biraz daha içelim ve tekrar edelim."
...
"Benimle kalırsa belki mutsuz olabilir ama mutsuz olmayı da sevebiliir. yine de kendisi bilir."

https://open.spotify.com/...&utm_source=copy-link
thomas more'un 1516 yılında yayınladığı kitabı. adından da anlaşılacağı üzere ütopya türünün bilinen örneklerinden.

-------------spoiler------------------------------

Kitaptaki esas kahraman, dünyayı gezmiş bir adamla karşılaşıyor, bu adam da gezileri esnasında bir yerde bir ütopya görmüş, orada senelerce yaşamış. Bir konu üzerine konuşulurken gezgin adam ütopyadan örnekler verince esas kahramanın merakı ve ısrarları üzerine ütopyayı anlatmaya başlıyor. Temel konular bakımından ütopyaya dair fikirleri aşağıdaki gibi ele alabiliriz:

Yönetim biçimi

yönetim sistemi bakımından zayıf bi kitap denebilir. Ütopyadaki şehirler temsilci seçiyor, temsilciler de prens seçiyor, prens zorbalık yapmadığı sürece görevde kalıyor. Prens zorbalık yaptığında onu nasıl indireceklerine dair herhangi bir açıklama yok.

Toplumsal işleyiş

Kitap Plütarkos'un yazdığı Lykurgus biyografisinde gördüğümüz Sparta topluluğuyla önemli ölçüde benzerlik göstermektedir, Thomas More bu kitaba bir şekilde ulaşmış ve bundan etkilenmiş olabilir. iki kitapta da komünizme temel teşkil edecek ön uygulamalar görülmektedir.

Örneğin mülkiyet kavramını kaldırmaya yönelik fikirler kitapta göze çarpmaktadır. Vatandaşlar 7 yıl boyunca aynı elbiseyi giymekte ve herkes aynı tip giyinmektedir. insanlar öne çıkmak isteği, bu yöndeki içgüdüsü yoksayılmıştır.

ütopyada kölelik sistemi devam ettirilmektedir ve en ağır işler kölelerce yerine getirilmektedir. insanların altın vb değerli madenlere ve paraya olan sevgisini azaltmak açısından altınların sadece kölelerin boynuna takılması öngörülmüştür.

Ütopya'da insanların çiftliklere sırayla geçmesi ve ikişer yıl kalması planlanmıştır. insanların nasılsa 2 yıl sonra terk edeceği bir yere ciddi anlamda emek harcayacağını düşünmek kulağa pek mantıklı gelmemektedir. Tabi bir de 2 yıl oturduktan sonra orayı gerçekten sevip benimsemiş birinin çiftlikten çıkmamak için elinden gelen her türlü çamurluğu yapması ihtimali pek düşünülmemiş gibidir.

bu çiftliklere yerleşme olayı da kuraya bağlanmıştır. Oysaki olayların içyüzünü biraz olsun bilen herkes kuranın şike demek olduğunun farkındadır, o sistem ayarlanır ve kimin kazanması isteniyorsa güzel kurayı o çeker.

Kitapta çalışma saatlerini azaltmak yönünde güzel bir atılım mevcuttur, ütopyada insanlar günde 6 saat çalışmaktadır, çünkü kadınlar da iş hayatına dahil olarak iş yükünü azaltmaktadır. Ne yazık ki kadınların iş hayatına dahil olmasının bu yönde bir etkisinin olmadığı günümüzde açıktır. Günlük çalışmayı 6 saate düşürmek için rahipleri, kadınları, dilencileri ve bi tarafını devirip yatan zenginleri çalışma hayatına dahil etmek istenmiştir.

Evlilik & Boşanma

evlilik de ilginç bir hal almıştır kitapta. Evlenmeden önce çiftler birbirlerini çırılçıplak halde görmektedirler ki beğenmezlerse evlenmesinler. Ama sadece bu kadar. Yani cinsel anlamda uyuşmama ihtimaline karşı ise bir çözüm öngörülmemiş, absolutely haram olan evlilik öncesi cinsel ilişkiye izin verilmemiştir sistemde. O halde boşanma için senato izni alınmaktadır.

Boşanmalar, istisnai haller dışında senato iznine bağlanmıştır. Bu ülkenin senatörleri çok güzel insanlar olsa gerektir, zira bu kadar büyük bir yetkiye sahip oldukları halde kötüye kullanmamaktadırlar, senato izni almak isteyen birinden rüşvet istememektedirler.

Neyse ki istisnai boşanma hallerinden biri olarak her iki tarafın da boşanmak istemesi halinde anlaşmalı boşanma öngörülmüştür, ama taraflardan sadece biri boşanmaya istekliyse senatocuların keyfine kaldınız demektir, geçmiş olsun.

Adalet

Kitapta avukatlar eleştiri yağmuruna tutulmuş, hemen hepsinin laf kalabalığı yapan dolandırıcılar olduğu ve adaleti büktükleri öne sürülmüş, vatandaşların mahkeme önünde kendi haklarını kendileri savunmaları tavsiye edilmiştir.

Avukatların laf kalabalığı yaptığı doğru olmakla birlikte, o laf kalabalığının adalete erişebilmek için gerekli olan ve taraflarca yürütülen kolektif beyin fırtınasının bir parçası olduğu gerçeği gözardı edilmiştir.

Vatandaşların mahkeme önünde kendi kendilerini savunmasına gelince, keşke imkanımız olsa da Thomas amcaya Anadolu adliyesinde vatandaşların kendi kendilerini savunduğu birkaç duruşmayı izletebilsek. Muhtemelen kendisi de bu fikirden vazgeçerdi.

Yazar kitapta genel olarak kanunların ve yasaların sadeleştirilmesini savunmaktadır, sanıyoruz buna dayanarak sadeleştirilmiş ve insanı yormayan kanunların vatandaşların kendi kendilerini savunabilmelerine olanak sağlayacağını düşünmüştür.

Öte yandan toplumsal yaşam karmaşıklaştıkça bunun doğal sonucu olarak yasalar da karmaşıklaşmaktadır ve hukuk toplumsal yaşamın gereği olarak bir uzmanlık alanı haline gelmiştir, bu durum önü alınabilecek bir şey değildir.

Din

Kitaptaki gezgin anlatıcı, bu ütopyaya gittiğinde hristiyanlığı oranın halkına anlatmış ve halk da adeta aa islam bizim göktanrı dinimize ne kadar benziyor hadi islama geçelim o zaman diyen erken türkler gibi deizmden hristiyanlığa geçmiştir.

Belli ki Thomas amcamızın burada hristiyan yönü ağır basmıştır. Yauvv gardaşım bizim dinimiz zaten hak din, insanlara anlatsak hemen bizim dine geçerler özgüveniyle böyle bir kısım yazmış gibi görünmektedir.

Bu şekilde Allah kitap yapması yine de thomas more dedenin rahipleri eleştirmesine engel olmamıştır.

Rahiplerin de çalışma hayatına dahil edildiğinden bahsetmiştik. Öte yandan Rahip rahiplik yapmazsa bu insanların ruhsal ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı sorusuna cevap verilmiş değildir, rahip çalışırsa bu kadar insan bunca günahı kime çıkaracaktır? Bu bakımdan Thomas dede sanki insanların ruhsal ihtiyaçları bakımından dinin önemini biraz küçümsemiş gibidir.

Başka dini benimseyenlere kesinlikle saygı gösterilmekle birlikte, dine saygısızlık karşısında hoşgörü de oldukça kısıtlı tutulmuş, saygısızlık karşısında ağır cezalar öngörülmüştür, sözgelimi Rahip ibadete kötü bakanları toplumdan dışlayabilmekte, şu andan itibaren ocak dışısın diyebilmektedir.

Başka dini benimseyenlerin alanını ihlal etmek tipik bir insan davranışı olduğu halde Thomas amca bu ihtimale karşı da ütopyasında herhangi bir fren veya denge mekanizması kurmamıştır.

Savunma

Kitapta öne sürülen askerliğe ve savunmaya ilişkin fikirler de kanaatimce biraz ham gözükmektedir. Askerlik vatandaşlar için zorunlu tutulmamış olup paralı askerlik öngörülmüştür. Askerlerin maaşının ödenmesi paranın nadir kullanım alanlarından biridir, herkesin ihtiyacı kadar yemek alabilmesi sağlanarak paraya duyulan ihtiyaç ütopya içinde asgari düzeyde tutulmaya çalışılmıştır.

"ihtiyacı kadar"ın oldukça belirsiz bir ölçüt olduğu açıktır, şimdi mesela dwayne johnson bu ütopyanın mensuplarından biri olsa ve günde 10 bin kalori tüketse bu adama hoop kardeşim o kadar yiyemezsin mi denecektir?

Askerlikle ilgili bir başka dikkat çekici husus şudur, komşu devletlere askeri destek vermek vatandaşların isteğine bağlı tutulmuştur, yani komşulara pek de destek verilmeyecektir. Bu da demek oluyor ki kuvvetli bir devlet komşuyu yutmak için geldiğinde ütopya yurttaşları ölü taklidi yapacak ve sessizce sıranın kendilerine gelmesini bekleyeceklerdir.

Savaşları mümkün olduğunca çabuk bitirmek için doğrudan savaşçı topluluğun prensini öldürmeye çalışmak ve öldürebilene büyük ödül verilmesi gibi bir yöntem öngörülmüştür, ancak tebaanın çoğunlukla prensleri sahiplendiği ve prensin öldürülmesi halinde tebaanın daha istekli olarak saldırganlaşacağı görmezden gelinmiştir.

Mutluluk kavramı

kitap ayrıca mutluluk kavramını karın tokluğuna indirgemiş olması itibariyle eleştiriyi hak etmektedir. Genel anlamda ütopyada adeta askeri bir düzen mevcuttur, yatış kalkış saatleri bellidir, herkes tek tip giyinmektedir, sabah-öğle-akşam yemekleri hep birlikte yenmektedir, özel hayat yok gibidir ve evlilik öncesi cinsel ilişki absolutely haram olduğundan dolayı yasaktır ama nasıl oluyorsa insanlar mutlu mutlu ortalarda gezinmektedir.

insan istemsiz olarak şunu düşünür, Aldous Huxley'nin öngördüğü şekilde insanlar haplanmış mıdır bu düzende? Kendi köleliklerinden mutluluk duyar hale mi gelmişlerdir de yüzlerinde bayık bir gülümsemeyle dolanmaktadırlar? Bu insanların nasıl bu kadar mutlu olduğu da çok anlaşılır değildir.

--------------------spoiler-----------------------------

Kitaptaki sistem anahatlarıyla bu şekildedir.

Kitaba yöneltilebilecek en önemli eleştirilerden biri insan doğasını iyi kabul etmesi diyebiliriz. Sanki insanlar imkan bulduklarında kötülük yapmayacak, başkasının haklarını gasp etmeyeceklerdir. Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa dedirtecek türden önlemsiz düzenlemeler mevcuttur.

Aynı şekilde Doğa şartları da kitapta gözardı edilmiştir. Ne hikmetse çiftlik bahçeleri her daim verimlidir, Thomas dede kuraklık kıtlık vb durumlarda bunca insanın nereye s öhöm, ne yapacağı ihtimaline dair bir çıkış yolu sunmuş değildir.

Sonlara doğru Thomas amca da yazdıklarının epey havada kalmış olduğunu fark etmiş olabilir. Öyle ki leyla mecnun şekli bi plot twist yapıp işte bunların hepsi de hayal zaten kıppss diye bağlamaya çalıştıysa da ne kadar toparlayabildiği tartışma konusudur.

Sözün özü Thomas amcamız kendince bir sistem kurmuş ama işi en nihayetinde insanlar kötülük yapmayı bırakırsa bir sorun kalmaz noktasına getirmiştir. Peki insanlar kötülük yapmadıktan sonra sisteme ne gerek vardır? Sistem insanların kötülükleri/zayıflıkları alt edilsin diye kurulan bir şey değil midir zaten?

her ne kadar ütopya'nın ada ülkesi olması nedeniyle kimsenin saldıramaması gibi naiflikler güldürse de, kitabın 1516 yılında yayımlandığını unutmamak gerekir, bu bakımdan Thomas amcanın hırsızlığa ölüm cezası verilmemesi, çalışma saatlerinin insani düzeylere indirilmesi gerektiği gibi önemli insani fikirlerin savunusunu yaptığı gözlerden kaçmamalıdır. Keza sosyal haklar, emeğinin karşılığını alma düşüncesi, açgözlülüğü/para hırsını azaltma yönündeki vurgular da önem taşıyan katkılardır.

Thomas more'un daha 1516 yılında bu kitap aracılığıyla idam eleştirisi yapmış olması da oldukça önemlidir. Dönemin bağlamı içinde kabul görmeye en yatkın eleştiri olan "Allah'ın verdiği canı siz mi alacaksınız olm?" kontrasıyla idam cezasının önüne geçmek istediği görülmektedir.

En nihayetinde bugün insanlık olarak bir yere gelebilmişsek bu tarz fikir teatilerinin önemi çok büyüktür ve bu kitap da ileri sürdüğü fikirlerle zihin açmaya çalışmış ve hiç şüphesiz bazı katkılar da yapmıştır ancak bugünün perspektifinden bakınca pek fazla önem taşımadığı söylenebilir.

Eyyorlamam bu kadar. illa okumak istiyorsanız okuyun ama okumazsanız da kaybedecek bir şeyiniz yok, öyle bir kitap. Ki zaten bunca yazmış olmamın sebebi de kendimce vaktinizi daha değerli kitaplara ayırabilmenizi sağlamak.

dipnot: bu kitaba zaman ayıran, okuyan, hemen her aşamasında süzgeçten geçirip benimle paylaşarak bu yazının oluşmasını sağlayan maritoya teşekkür ediyorum. buluştuğumuz zaman kendisine daha detaylı olarak teşekkür edeceğim.
ilk çıkışı itibariyle hiçbir yer manasına gelen kelime. Ben de başkasından öğrendim evet.
"...Hiçbir ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuza dek tatmin sağlayamaz..."

(Çocukluğun Sonu - Arthur C. Clarke, s.103)
Orda asgari ücret baya baya fazlaymış, hades demişti. Selam ve yüce honos ile.
Kitaptaki gezginin Ütopya'yı anlatmasından önceki sohbeti esnasında bahsettiği kraliyet ve halk arasındaki ilişki günümüz ile ne kadar da benzerlik gösteriyor, şaşırıyor insan.
Biraz alıntı yapacak olursak:
'' Bir başkası, yalancıktan bir savaş ihtimalinden söz edip yeni bir vergi koyalım,der: Paralar toplandıktan sonra kral barıştan yana olduğunu söyler ve bu mutlu kararın kiliselerde büyük törenlerde kutlanmasını ister. Halk bayram eder, halkının kanı dökülmesin diye savaştan vazgeçen merhametli kralını göklere çıkarır.
Bir başkası krala çok eskiden konmuş, ama unutulup gitmiş, küf tutmuş bir yasayı hatırlatır: Kimse bu yasayı bilmediği için herkes çiğnemektedir. Ona uygun olarak yeniden cezalar uygulanmaya başlandı mı, bir gelir kaynağı, hem de şerefli bir kaynak sağlandı demektir.
Bir başkası şöyle bir yolu daha kazançlı görür: Yüksekçe para cezaları isteyen yeni yasaklar çıkaralım; bu yasakların çoğu halkın yararına olsun. Kral bu yasaklardan çıkarlarına zarar gelecek kişilere büyük paralar karşılığı olarak kaçamak yolları versin. Böylece hem halkın duası kazanılır, hem de yasağı çiğneyenlerle yasaktan kurtulmak isteyen imtiyazlılardan bol bol para koparılır. işin güzel yani da şu ki, yasaktan kurtulmak isteyenlerden ne kadar çok para alınırsa, kral o ölçüde halkın saygı ve sevgisini kazanır: Bakın, derler, ne kadar iyi yürekli bir kral: Sevdiği insanları korumuyor, halka zarar verme hakkını pek pahalıya satıyor onlara! ''

Yıl 1516..
--- alıntı ---

Ütopya...semih..altar...murat..kurretulayn..türkan...satılan inek....çok özledim sizi

https://twitter.com/xubi3...tatus/1071499998423080960

--- alıntı ---

https://s15.directupload....mages/181209/lzf85hng.png
memmuniyetsizliğin bir ürünüdür.
Sadece distopik yönetim biçimi olan ülkeler mi gördünüz? Sınıf ayrımlarının olmadığı bir topluluk çok güzel olmaz mıydı? Kimsenin dininize ve inanışlarınıza karışmadığı, güzelliklerle dolu bir Ülkede yaşamak istemez misiniz? Tabii ki hepimiz isteriz ama nerede o şans.. işte o şansı size bu kitap veriyor. En azından kısa bir süreliğine.

144 sayfalık kısa ve güzel bir kitap.
Bundan 20 sene sonra insanlar 1500lerde yazılan Thomas More'un kitabı hakkında internette araştırma yaparken kullanacakları kelime. Karşılarına kitapla alakalı bilgiden çok, saçma sapan kurgulanmış bir yarışma programı ile ilgili bilgiler çıkınca verecekleri tepkiyi merak ediyorum herhalde çok zor dönemlerden geçti bu ülke diye hayıflanırlar.
olamayacak düşüncelerin tek kelimeyle tarifi.
uğrunda ölünecek iki devlet sistemi vardır bunlardan biri kuran şeriatı diğeri ise thomasın ütopyası. yaratan ikisinden birini torunlarımızın görmesini nasip etsin.
Ortaçağda yazılmış olması enteresan eser.

ingiliz filozof/yazar/siyasetçi Thomas more un kitabıdır.
insanlık maalesef ahlakını, ahlakıyla birlikte de ütopyasını sattı. Ütopyasını satan insan iflah olmaz.
mustafa kemal'in özlemle hayalini kurmuş olduğu çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmış türkiye cumhuriyeti.
selena dizisinde selena, hades, yüce honos, demeter vs vs yaşadığı gezegendir. by.
yeni keşfettiğim, son feci bisiklet şarkısıdır. oldukça güzel... dile dolanası.

içip unutalım, unutup sevişelim, sevişip uyuyalım, uyanıp sevişelim, içip unutalım ve tekrar edeliiim.. *
benim çok beğendim insanlar için kullandığım kelime. Niyeyse hepsi ütopya benim için. Hayat *
Utopus' un adası. iyi yer, yok yer.
Arzu edilen hayat. Evet.
işte bu yarışmadaki iyilik(!) meleği olarak gösterilen grubun gerçek zihniyeti buydu.
https://www.youtube.com/watch?v=13Wsiiy4xqY
çocuk tacizleri, dünya zenginliğini yüzde ikilik bir kısmın oluşturması, kaos vb. ve buna rağmen yaşayabilen 7 milyar insan. yaşadığımız şu dünya gerçekleşmiş bir ütopya.
Aslında olmayan ama herkesin kendine göre istediği yaşam.Benim ütopyamda herkes eşit, kimse kimsenin hakkına inancına giyinişine karışmıyor.Nerde o günler.
https://twitter.com/merye...status/740203657728262144