bugün

en büyük adalet herkesin ölecek olmasıdır. yaşasın ölmek!
canlı cansız, büyük küçük her oluşun, her duruşun bir şekli var...

insanın şekli de bu: ölümün mutlaklığını bilerek yaşamak.
"yaşamaya çalışmak" değil ama: yaşamak.

çünkü ölümden daha az ya da daha çok gerçek değil ki yaşamak; aynı kalibredeler aslında.
birisinde varsın, birisinde yoksun; birisinde acıkıyorsun, seviyorsun, hissediyorsun, diğerinde bunların hiçbiri yok. böyle bakıldığında zıt gibi duruyorlar...

ancak al bu ölüm ve yaşam gerçekliklerini, bilinmezlik ve kaçınılmazlık adına bir değerlendir. pek farkları kalmadı işte; ikisini de sormadılar bize, ikisinin de içinde bulduk kendimizi.

insan olmayı da sormadılar. böcek olmak, ağaç olmak, hatta gezegen olmak var bu alemde; hiçbiri idrak etmiyor yaşamı ve ölümü, tabi olmalarına rağmen.
bunlardan birisi değil, insan oluveriyorsun. yaşarken ölümü, ölüme giderken de yaşamı düşünüyorsun. götünün üstünde duramıyorsun yani.
ölüm gerçeği olmasa her şeyi erteleme gerçeği olacaktı.
Ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla!
Sağ çıkamayacağımız dünyayı ciddiye almak anlamsızdır.
Nasil olsa uyanacagim diyerek uyumayalim o zaman dedirten basliktir.
Fark eden bir sey yok bazen yasamak güzel geliyor bazen keske ölsem diyorsun.