bugün

Corum leblebi sevenler lokali bu marjinal gruplarin bulusma noktasidir.. inlerinize girecegiz inlerinize..
Mecitözülü apaçiler dergahı.
Çorum leblebi sever ve sayarlar derneği.
osmancık baldo pirinç sevenler derneği.
vampir ve bilumum acayip yaratıkla mücadele derneği bunlardan birisidir.

yıl 1989-90 veya 2010 felandı, az çok o aralar yani. samsun’dan ankara’ya geliyorum. samsun yolu üstünde bildiğim en iyi yemek yeri çorum girişindeki hasan zahir çeşmesini ininceki "tuthaliya kendin pişir kendin ye" restoranıydı. bu isim hep acayip gelirdi bana meğerse bir hitit kraliçesinin adı mıymış neymiş, arkeolojik kalıntılarda adı geçen bir isim her neyse...

akşam üstü saat altı civarıydı ve yaz olmasından dolayı havanın kararmasına üç saat kadar kalmıştı. bahçedeki kamelyalı bölümde yemek yemiş ve o dönem pizlenmeyi bırakmadığım yıllar olmasından dolayı bir iki parlatmıştım. ama daha 4 saat kadar yolum olduğundan az içmiştim.

garson hesapla geldiğinde "ya dayı yaşın başın hürmetimdir lâkin mecbur kaldım yaşıt garson yok, sen bilirsin belki, bu tavuk çiftliğinin oradaki kerhane kapandı mı?" diye sordum.

yüzüme yarı bilge yarı alaycı bir bakışla baktı ve "macerayı sever misin?" diye sordu. bu soruya verdiğim evet cevabıyla âlemde yenebilecek en kadayıflı boku yediğimin farkında değildim. ancak bu beni bambaşka, hayatta az bulunur bir aşkın da içine çekecekti.

garsonla tanıştık adı necmi imiş. patronla konuşmuş o akşamlık izin istemiş, kravatı falan çıkarmış, süveterini giymiş geldi oturdu yanıma.

"sen..." dedi, "çarşambalı mısın?"...

"evet dayı da nereden anladın?" dedim. "birader biz insan sarrafıyız, hem burada durup yemek yiyen buranın müdavimi çok çarşambalı kamyoncu, zart zurt it kopuk var a...a k...m" dedi. sondaki a..na k..m daki vurgudan anladığım kadarıyla çarşambalılardan pek haz etmiyordu ya işi düşmüştü mecburiyetten muhabbet ediyordu sanki.

"bana bak" dedi. "sizin oranın adamı manyak olur, benim takıldığım bir karı var gürcü, onun kızı var beraber yaşıyorlar, ben bu karıyı s...m ara sıra, ama bunların evine ecinniler dadanmış, kızını esir etmişler, odasından dışarı bırakmıyolarmış, kadının evine girip çıkan ters ayaklının, çarpılmışın haddi hesabı yokmuş, kadın nerdeyse kafayı yiyecek, canını yediğim bu dertten karı bana vermez oldu, bu işi çözelim, kızını da sen al, bi gör dünyalar güzeli s..n düşecek dedi."

içimden dedim ki "ulan bu dayı ya gün boyu kamyon sesi dinlemekten beyin hücrelerini kısa devre yaptırmış ya da harbi iyi bildiği bi ortam var beni oraya götürecek”.

her neyse, evet dedik bi kere, bi de dayı bizi çarşambalı damarından yakalamıştı artık. beraberce gittik karının evine, nemci abi hakkında bilmediğim kalmadı yol boyu dinledim boyuna.

tırsmıyordum, zira karının evine mutlaka mahalle çakalları takılmıştır üç harfli ayaklarına takılıp bedavadan gürcü kızı s..lardır her gece, ürkütür kaçırırım diye düşündüm.

ben ne bileyim böyle yaratıkların gerçek olduğunu hem de çorum’un ecinni, üç harfli takımının aynı çorumun insanı kadar nam yapmış çetin ceviz olduğunu.

eve girdiğimizde nemci abinin yüzü 120 gram a4 kağıt gibi bembeyazdı. eve girdikten sonra gürcü karıyla bişeyler konuşup mutfağa gittiler. ben de arkalarından gittim. kadın beni kovalayıp “kızın odasına git” falan biraz da gürcüce karışık bir şeyler söyledi.

kızın kapısını açtığımda kız yatakta oturuyordu. gözleri siyah, kestane renkli saçlı bacakları uzun gövdesi kısa, allah’ın gücüne gitmesin çirkin mi çirkin, götten bacaklılar familyasına tabi mi desem gureba takımından mı bi kızdı”. “necmi abi senin güzel karı anlayışını foldır foş ediyim” dedim kısık bi sesle.

bu sıra kızın birisiyle bakıştığını gördüm. dolabından içinden ufak bir çocuk çıktı. “sen misin lan bu eve dadanan sünnetsiz, a…na k…dumun p.çi s..tir lan” dedim.

“abi” dedi, “üstüme kefen sardılar beni hastaneden buz gibi dolaba koydular, abla beni kurtardı dedi”.

dedim “bak buraya bir ton gelip giden varmış ters ayaklılar falan ne lan bunlar kerhaneci” dedim.

o sıra balkondan içeri bir gölge ordusu çöktü nasıl kaçtığımı bilemedim.

aşağıya indim, apartman kapısından dışarı çıktım, sokağın kenarında çekirdek öğüten gençler vardı. içimdeki korkuyu yenmeliydim, bu memlekette çarşambalı namına zarar gelirse memlekete gidemezdim, veya birileri benim böyle düşünmemi istiyordu.

gençlere dedim ki “gelin lan gobeller, yukarda bi o..pu çocukluğu dönüyor ama anlayamadım bi el atın dedim.”

gençlere olayı anlatınca adı sermet olan fırlama bir çözüm buldu ki şeytanın aklına gelmez. dedi “abi gölgelerden bahsediyorsun onları nasıl yok ederiz?” dedim “nasıl?”.

“çok kolay abi gölge nasıl kaybolur, tersten ışık verirsen gölge yok olur dedi. hemen bakkala gidip bakkal yakub’un ışıldağını aldık eve tekrar girdik.

necmi abi “ulan kaçtın sandım, çarşamabalı ama delikanlıymışsın hadi gösterin kendinizi” dedi.

hemen gobellerle odaya daldık ben en öndeyim, arkamda sermet ışıldak tutuyor, gölgeler tam üzerimize gelirken bir anda yok oldular. ters ayaklı piç dolaptan çıktı “abi bokunuzu kaşık salatası yapayım, s..nizi taşağınızı yiyim bırakın beni” dedi.

gobellerden ismet “senin ağzını yüzünü s..m lan” diyip çtonk diye çocuğun burnuna kafa attı. çocuk size lusiferi göndercem yok onu göndercem yok bunu göndercem diyerek ağlyarak kaçtı. sabaha kadar evde bekledik gelen giden olmadı.

bu evde esir ettikleri gürcü kızın yüzü birden nurlandı güzelleşti, meğer babası rusmuş, sarışın marışın on numero karıymış. adı da tamara, zaten gürcistan’da s..ini sallasan tamara’ya denk gelir, isim kıtlığı var sanki her 10 karıdan 7’si tamara, ama benimki on numara tamara….

“gamarjoba “dedi bana. gürcistan’dan tomruk, kereste falan getiren kamyoncu amcamın a.lı g.tlü muhabbetlerinden biliyordum bu “merhaba” demekti.

ben de “gamarjoba” dedim “rogor akhar”…

kız benim manitam oldu.

gobellerle beraber bu işten para kazanmaya karar verdik ve bir süreliğine çorum’a yerleştim. dernek kurduk adı “vampir ve bilumum acayip yaratıkla mücadele” derneği. bakkal yakub’un deposunu kullanıyoruz. mahallenin ve tüm çorum’un hatta iç anadolu ve yozgat’ın (burası ayrı bir ülkedir nazarımda) nursuz, uğursuz yaratık istilalalrını çözüyoruz. bunları yeri gelince yazacağım buraya.

necmi abinin manitanın, yani benim manitanın anasının adı eka imiş. ekaterina’ya kısaca eka diyorlar ama “k” harfi arapça kaf gibi gırtlaktan.

necmi abi restoran kapandıktan sonra emekli olmaya karar verdi. eka ile mutlu mesut bir hayatı var.

bu yazıları dernek kasasından aldığımız laptopla yazıoyorum başka bir şey kazandırmadı desem yalan olmaz. gobellerin bira parası çıkıyor, aldığımız hayır duaları sayesinde çarpılmadan çurpulmadan yaşıyoruz.

derneğin başkanı ilk kuruluşta bendim, şimdi ise sermet yürütüyor. kasadan da yürütüyor p.ç de neyse derneğin beyni o olduğundan sineye çekiyoruz.