bugün

en güzelini nazım hikmet söylemiş...

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
bir dünya bırakın biz çocuklara
ıslanmış olmasın göz yaşlarıyla
Bir barış bırakın biz çocuklara
Uzansın şarkımız güneşe aya
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar
--spoiler--
Yıl 2000, bir israil askeri, ıssız bir sokakta bir varilin arkasına sığınmış Filistinli çocuk ile babasına ateş ediyordu. Baba, bir yandan göğsüne sakladığı oğlunu koruma altına almaya, bir yandan da elindeki taş ile israilli askerin tüfeğinden çıkan merminin bedenlerine değmesini engellemeye çalışıyordu. Taş, mermiye değmedi; mermi ise önce çocuğun çığlığını, ardından da körpe bedenini parçaladı. işte, "Taş ve Kurşun" başlığıyla bu anın şiirini yazmış ve "Şimdi: Haberler" kitabımda yayınlamıştım. Yıllardır savaşlarda çocuklar ölüyor. Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da; dünyanın neresine savaşın gölgesi düşmüşse en çok da çocuklar ölüyor. Son günlerde yine savaş haberleri gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında... Yine çocuklar ölüyor, evleri başlarına yıkılıyor, ecelin mermileri körpe bedenlerini yağmalıyor. Artık, böyle şiirler yazmak istemiyorum. Çocukların ölmesini istemiyorum.

Taş ve Kurşun
Duvar, taş ile kurşun arasında baba, çocuk ile çığlığı arasında çocuk, duvar ile babası taş ile kurşun, bir de çığlığıyla kendisi arasında çocuğun sesi kurşun sessizliği taş çünkü Kurşun, önce sese değiyor sonra sessizliğine çocuğun... Duvarın önünde varil varilin önünde baba babanın önünde çocuk kurşun, duvarla varil arasında taş, baba ile çocuk arasında kurşunla taşın arasında çocuğun bedeni ve o bedene can veren babasının çığlığı... Babanın çığlığı çocuk çocuğu hayatı çünkü çünkü taş, babanın umudu çocuğunun geleceği anayurdu sevdasının dağı ve ovası bağımsızlığın hürriyeti ırmak ve yaylaların Karasevdası ölümün bir de... Kurşun, önce ölüme değiyor sonra hayatına çocuğun... Başı sonu belli bu filmi bütün dünya seyir halinde hissiz ekranından bir televizyonun ya da okumada hayalini bu ölümün arka sayfasında bir gazetenin Çocuk, hissiz ekranıyla televizyonun gazetenin kara katran sayfası arasında baba, çocuğu ile çocukluğu arasında taşa inat, kurşuna lanet çocukluğunu bağışlıyor oğluna Ölüyor çünkü çocuk, taş ile kurşun arasında Ve bedeni taşın inadına kurşunun lanetine karşı taş ve kurşun olarak kalıyor Hayat ile ölüm arasında...
(bkz: Refik Durbaş) *
--spoiler--
Tüm dünya çocuklarına..."

Hain eller is başında
Küçük bedenler uykuya hasret
Ocaklarına düsmüs gam ile kasvet
Afganlı çocugun gözlerinde korku
Dogdugu günden beri sadece top ve mermi
Uçurtmalar balonlar uçuramıyor
Gökyüzüne salamıyor
Sadece soruyor babam ne zaman gelecek?

Akbabalar üsüsmüs
Kanli emellere bürünmüs
Iraklı çocuk yalınayak, öksüz, yetim,
Ninniler, masallar çoktan unutulmus
Düsleri oyuncaklara asılı kalmış
Sadece soruyor anne savas ne zaman bitecek?

Ağlama kücügüm diyemiyorum
Çıglıklarınıza ses olamıyorum
Çikolatalari, sekerleri çoktan dolaplara kaldırdım
Güvercin kanatlarına acılarınızı sardırdım
Gözlerinizdeki hüznü gördükçe
Minik bedenlere el, ayak olamıyorum
Çalınan hayallerinize, geleceginize hesap soramıyorum

Ben sizlere her gece düsümde çocuklar
Masallar anlatıyor, basucunuza sekerler bırakıyorum
Barut kokan saçlarınızı oksuyor
Pamuk ellerinizden öpüyorum
Korkuyorum uyandırmaktan
Cevabını veremeyecegim sorular sormanızdan
Utanıyorum insanlığımdan
Sizlere güzel bir gelecek bırakamamaktan...

(bkz: Berati Yüksel)
http://img118.imageshack....img118/7320/p1854ola7.jpg
Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler...

sevinç çığlıkları doldursun tüm sokakları, ruhları değil sadece elbiseleri kirlensin oynarken sokaklarda ve onları öldüren başka çocukların babaları kanlı bir gelecek sunmasın kendi çocuklarına...

çocuklar öldürülmesin, acıyı bilip zulum getirmesinler çocuklarına...
hiroşima da öleli oluyor bir 62 yıl kadar ve o kız hala yedi yaşında. hala yedi yaşında çocuklar, küçük kardeşleri, abileri ablaları ölüyor savaşlarda ve yaşları tek haneli rakamlarda sabitleniyor. bir gün bir yerde, örneğin ırakta ölenlerden biri, abi, beni sizin ülkenizden kalkan uçaklardan biri öldürdü derse ne derim bilmiyorum.
hali hazırda dünya'nın birçok yerinde savaşlar, iç çatışmalar ve açlık yüzünden binlerce çocuk geleceğini oluşturacağı dünya'yı tanıyamadan ve hiçbir anlam veremediği sebebler yüzünden öldürülmektedir...

dünya'nın büyük güçlerinin stratejik bölgelerde eğemen olma isteğinden dolayı, orada yaşayan halklara ya direkt olarak ya da iç işlerini karıştırarak savaşlar çıkartmaktadır ve dünya'nın geri kalan devletleri ve o devletlerin halkları ise bu zülmü görmezden gelmekte, tepki vermemektedir, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığıyla hareket etmektedir...

Afrika da halkı açlıktan ölürken kendisi ve akrabaları saraylarda yaşayan devlet yöneticileri yüzünden çocuklar açlıktan ölmektedir...

bm ve birçok sivil toplum kuruluşları ise bu durumu kendi lehlerine çevirmek için oralara göstermelik yardımlarda bulunmakta aç halklara yardımlar karşılığında kendi inançlarını empoze etmektedirler...

büyük güçlerin çıkar ilişkileri sonucunda çocuklar dünya denilen sadece belirli bir topluluğun zenginlik içinde yaşadığı küre de onların amaçlarına hizmet etmedikleri için öldürülmektedirler...

bu duruma tepkisiz kalan halklar ve devletler ise sıranın kendilerine geleceğini bilmeden hayatlarına büyük devletlerin uşaklığını yaparak devam ettirmektedirler...

yarına umutla bakmak için doğurduğumuz çocuklarımız, ezilen halklara ve öldürülen çocuklarına ses çıkarmadığımız için bedelini ödemek zorunda kalacaklardır. bügün rahat bir hayat geçiriyor olmamız bizleri aldatmasın...

zülme seyici kaldığımız sürece, yapılan zülme ve öldürülen her çocuğa hesap vermek zorunda kalmamıza sebeb olacaktır...
sadece filistin, bosna, afganistan da savaş yüzünden ölen binlerce çocuğumuz var, onlar somut olarak bu dünya da değiller artık, rant için öldüler, petrol için öldüler, para için öldüler, atalarının ağzından çıkan abuk sabuk laflar için hala ölüyorlar. ya bizim ülkemizin çocukları 20-21 yaşında ki gencecik bedenler, bizler evimizde rahat uyuyalım diye namusumuzu koruyan bedenler, hain pusulara vucutlarını siper eden bedenler, onlar da yok artık aramızda, evlenemeyecekler, çocukları olmayacak, evlerinde kiminin karısının artık yüzü hiç gülmüyor, ya buna sebebiyet veren bölücü hain nerede? hala besliyoruz. ya yeni doğan çocuklarımız, onlar dünyaya gözlerini bir ton borçla açmıyormu? henüz farkında olamazlar dünyanın aslında siyah renkte olduğunun, henüz bilemezler okumanın, üniversite mezunu olmanın bir çok yerde 600ytl'ye tamah etmeyi getireceğini, henüz bilmiyorlar ikili ilişkilerin bile artık ye kürküm ye mantığında ilerlediğini, savaşları başlatan atalar ne kadar suçlu ise, içinde bulunduğumuz hayatta çocuklarımızı sağlam temeller olmadan dünyaya getiren bizlerde de suç var, arada ki fark savaş içerisinde olanlar bedenlerini, bizim çocuklarımız ise zaman içinde maneviyatlarını, özgüvenlerini, hayata beslediği güzel duyguları, ikili ilişkilerde karşı tarafa güvenlerini, zamanlada beden ve ruh sağlıklarını kaybediyorlar. bazı çocuklarımız için her yeni güne merhaba demek, ölmekle eşdeğer. umarım biz ve bizden sonra ki neslimiz daha da duyarlı olur da insanları yaşarken öldürmeni ağır suçunun farkına varırız.
çocuklar öldürülmesin şekerde yiyebilsinler. *
zülfü livaneli nin bestelediği nazım hikmetin çok güzel bir parçasıdır .
Çok mu uzak bize
Felluce halkı
Her yol oraya çıkar
Nerde olursa olsun
Yok edilmesin çocuklar
Toprağa düşmesin
O pamuk elleri
Öksüz kalmasın oyuncaklar!... *
bu dünyaya yeni gözlerini açmış bir bebek yarınını göremeden veda edecek. ve bir çocuk küçücük, savaşın için de oyun oynamaya çalışan. arabalarıyla oynuyamayan; oynuyamayan değil aslında hiç oynuyacak bi arabası olmayan bir çocuk. mermiden arta kalan parçaları ayırıp lego gibi dizmiş herşeyden habersiz. sanki herşey bir oyunmuşcasına ordan oraya koşturan. bir bomba sanki havai fişekmişcesine farklı gelen ve o küçücük kalbinin atışını hızlandıran. ve bombadan arta kalan bir ölü beden. annesi. başucunda duran saçlarını okşuyan küçük bir çocuk. uyan hadi anne diyen. ve uyanmayan annesine ağlamaktan kızarmış gözlerle bakan bir çocuk. herşeyden habersiz bir çocuk. bu acıları hiç haketmeyen, doğum ile ölüm arasında yaşama hakkına sahipken bile yaşayamayan bedenler. körpecik, taptaze. bu durumu vareden, yaratan, can alan yaratıklar. hayat hiçte adil değil dedirtiyor insana..
(bkz: çocuklar ölmesin)
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
Tabutlar küçülmesin.
ne de lanet birşey çocukların öldürüldüğü bir dünyada öylesine yaşamak.
çocuklar... ne kadar da bomboş ve zalim bir dünyaya gözlerini açtılar. sen o kadar yüzyıldan en boktan yüzyıla denk gel... yazık. çocukların canı yanmasın, ölmesin...