bugün

'' misafirlik '' kavramını içinde barındıran bir ortamda , içi sevgi dolu olan kız çocuğunun babasının tellerden bitap düşmüş kel kafasını tam ortasından şlap diye öpmesi örnek verilebilir.
akrep nalan'ı dinlemek sanırım. şimdi bunun meşhur bir şarkısı vardı; "karlar düşer, düşer düşer, ben ağlarım..." falan diye. ben bu şarkıyı sokakta bağıra bağıra söyleyip, oynardım. tüm mahalledeki çocuklar, etrafıma toplanır el çırpar; ben de dans ederdim. ne malmışım ya.. *
gözlerini kapatıp domates çalmak için komşunun tarlasının tel örgülerinin altından geçmeye çalışmak ve geçerken göz kapalı ya hani, tamam geçtim sanırım artık bahçedeyimdir düşüncesiyle ayağa kalkmaya çalışırken telin kafaya saplanması ve hastanelik olmak.*
televizyon kablosuyla ip atlamak...ayağın takılması televizyonun 3 saniyelik havada durma süresinden sonra yere çakılması.valla o günden sonra ip atlamadım hiç atlamadım...*
gazetelerin verdiği karton bebeklere kağıt elbiseleri dikme girişimi sonucunda dikiş makinasıyla parmağı dikmek.tırnaktan giren iğnenin parmaktan çıkması ve öylece kalakalmak...anne diye bağırmak...gelen bilimum aile üyelerinin durumu görüp bayılması.
arkadaşlarıma topun üstünde durabileceğimi iddia etmiştim ve bunu göstermeye çalışmıştım. şuan kafamda dikiş izi var böyle bir salaklığın anısı olarak..
yeni alınan araba için aile bütçesinin koç kesmeye yetmemesi... bu sebeple pazardan babanın horoz alması... horozun daha sonra kesilmek üzere balkona konması... ama mirror'un horoz'u çok sevmesi :( onu kesmelerini istememesi... bu nedenle horoz'u balkondan aşşağı atması... o balkonun 4. katta bir evin balkonu olması... horozun yere çakılıp ölmesi... mirror'un henüz 4 yaşında olması... o yüzden herşeyi çabucak unutması... herkes horozu ararken mirror'un içerde araba çarpıştırması...
ilk aklıma gelen; maç yaparken, hoşlandığınız kız sokaktan geçerken topu ona atma olsa gerek.
yaş yaklaşık 11-12! klasik kuralların geçerli olduğu hastane nin büyük bahçesinde oynanan mahalle maçında, bir pozisyonda voleyle karışık tuhaf vuruşum sonrası topun hastane bahçesindeki yuksek demir parmaklıgın üstünden yola gitmesinin ardından, 'atan alır' kuralı geçerli olduğu için parmaklıklara tırmanılır. patmaklıkların yuksekliği yaklasık 2.5 metre ve bahçenin de yoldan yuksek olması, parmaklıkların tepesine çıkıldığında yüksek gerilim tellerine rahatlıkla dokunabilme imkanı vermesi.
çizgi filmlerden alınan gerzekçe 'eğer tek tele dokunursan bişey olmaz' ibaresi kafada belirir ve hemen o dakika içinde test etmek istenir. bir yandan parmaklıga tutunurken diğer taraftan yuksek gerilim teline dokunmak için kol uzatılır ama salak bünye farkında değildir toprakla temes ettiğinin ve henüz tele dokunamadan elektrik çarpması ile 2.5 metreden hastanenin bahçesine bünyeyi fırlatır. ( Allahtan mekan futbola çok müsait olan çimendir) kırık çıkık yoktur ama 15 dk öylece tüm arkadaşların mal mal bakışları altında yerde yatılır.
o değilde sözlük, aklıma geldikçe hala kolumdaki tüylerin diken diken olmasına sebep olan bi salakça eylemdir.
yaş 6-7 civarıdır mahalleye yeni taşınmış 17 18'lik üç çıtır* kız kardeşe yolda enselenirim de yine öpüp mıncırmaya başlarlar diye sokağa oynamaya dahi çıkılmamaktadır.

mallığın geldiği son nokta
var mı bundan ötesi?
kola kapaklarının altındaki mavi plastiği çiğnemek.
mahalleler arasında dolaşan böcek ilaçlama araçlarının peşinden koşmak.
taso için adam dövmek.
tatil günleri sabahın köründe kalkıp aç karnına buz gibi kolayla çizgi filmleri izlemek.
burna nohut sokmak vardır bir de... nohut değil de boncuk, leblebi vs sokan çocuklar da mevcuttur. görünmesin diye daha da içeri iten çocuk bile gördüm ben. daha sonra doktor çıkarır bu burna sokulan zımbırtıları. sebebi bir türlü anlaşılamamıştır bu eylemin. ama 3 çocuktan 1 tanesi kesin yapar.
küçük tatlı patateslerden alıp açık camlardan içeriye atmak.

kel adamların kafasına yufka fırlatmak.

"camımı gırcanız, gedin höö ilerde oynan!" diyen karının camını kırmak.

pazarda dolaşıp bütün çekirdek, badem, fıstık gibi çerezlerden "deneyebilir miyiz?" deyip avuç avuç almak. pazarcıların "bu çocuk kimin ulan?!" nidalarını duyunca topuklamak.

camide namaz kılan kişilerin üstüne binip rodeo yapmak.
tüm gün misafirlikte efendi efendi oturup, bayan menopoz * tarafından başının okşanması.
''elma dersem çık armut dersem çıkma.'' diyenleri hep dinlemek.*
kağıtları herhangi bir kağıt parayla aynı boyutta kesmek ve üstlerine rakamları yazarak arkadaşlarla sabahlara kadar paracılık oynamak.
annemle babamın odasına kapıyı çalmadan girdiğim o ilk ve son geceyi aklımdan çıkaramıyorum. öylesine bir giriş ve gelişmesiz sonuçla kendimi annemin çığlığıyla kapıda buluşum.. anlarsınız ya..
sabah 6'da kalkıp top oynamaya gitmek,manyak mısın be oğlum yat sıcacık yatağında.
4-5 yaşlarındayım. karate kursuna gidiyorum

ve Öğrendiklerimi üzerinde uyguladığım ilk ve tek insan babam.

babama vurunca o da numaradan yere yatıyor, düşüyor, 'ooo kızım sen ne kadar güçlüsün' falan diyor.

yine birgün babama tekme atıyorum. babam da hoşuma gidiceğini düşünerek, yere yatıp; 'off bacağım kırıldı' diyor ve ben saatlerce babamın bacağını kırdım diye ağlıyorum.

lan ben kürdan gibi bacağımla nasıl kırıcaksam babamın bacağını. şimdi anlattılar yine ne kadar mal bi çocuk olduğumu hatırladım.

sonra da bıraktım zaten kursu falan. savunma sporuymuş. peeh.

babamın bacağını kırıyordum ovlum ahaha.
(bkz: karınca döğüştürmek)
anneannenin evinde ısırgan yemeği denen şeyi gördükten sonra tüm ısırganları masum sanıp çiğ çiğ yemeye çalışmak. en sancılı deneyimimdi galiba.
çocukken yapılan her şey salakçadır, beyin henüz rölantide çalışmaktadır. güzeldir ama...
yokuştan aşağı doğru bisikletle inerken dümeni bırakmak, olan güçle pedala abanmak ve olabildiğince hızlanmak, sonrasında ayağa kalkmak sonra da dengesi bozulan bisikletten uçar gibi düşmek.