genellikle ayrılmayı severiz insanlar olarak.

nelerden? birinden, bir yerden ayrılırız. en sevdiğimiz çocukluk oyuncağımızdan, okulumuzdan, sevgilimizden, anne ve babalarımızdan ayrılırız. her ayrılık acıtmaz ama, severek ayrılırız bazen, 'severek' ayrılırız bazen, istemesek de. ayrılmak berbat bir şeydir. insana acı koyar, can yakar, ama aynı zamanda insanı olgunlaştırır bazı şeylerden ayrılmak, mesela her ne kadar yapamasam, ve yapmak istemesem de sigaradan ayrılmak insanı olgunlaştırabilir.

'ayrılalım' lafı, çok sık duyduğumuz bir laftır hayatımız boyunca. 'ayrılalım'. tek bir kelime, sizin hayatınızı sikmeye yetebilir bu durumda tabir-i caizse, 'ayrılalım' diyen kişinin ağzından çıkan o bıçak gibi bir söz kanlar içinde bırakır sizi. 'ayrılalım'. sözcük, garip bir biçimde defalarca yankılanır kulaklarınızda, bir ses bombası misali. garip bir biçimde tiksinirsiniz kendinizden, her şeyden, hayattan tiksinirsiniz, ondan sonraki günler ise tek ışığınız sigaranız olur. 'ayrılalım' der karşınızdaki ve siz o gözlere bakarsınız uzun uzun, bakarsınız ve iç çekersiniz, cılız bir 'neden' sorusu çıkar ağzınızdan, zorlana zorlana; fakat artık çok geçtir belki de her şey için. ayrılığın yıkamayacağı bir duvar yoktur, sevgi de buna dahil, ah; ayrılık! insana o kadar koyar ki dostlar, daha önce dediğim gibi, karotis arterlere fırlar birden kan, karotis arter ise, şahdamarın tıp literatüründeki havalı adıydı yamulmuyorsam.

şimdi sorumuz şu, neden ayrılırız biz?

ayrılırız, çünkü başka bir seçeneğimiz kalmamıştır, ayrılırız çünkü karşımızdaki insan için en iyisinin bu olduğunu düşünüyoruzdur, ya da karşımızdaki insan bunun bizim için en iyisi olduğunu düşünüyordur. ayrılırız, elimizde olmayan sebepler yüzünden, ayrılırız, sevdiğimizden. uğruna yağmurun altında gözyaşlarımızı sakladıklarımızdan ayrılırız. acılar içinde ayrılırız, çektiğimiz acılar için de ayrılırız bazen, zira acı çeken birinin artık ayrılmaktan başka hiç bir seçeneği kalmamıştır, ya ayrılacaktır, ya da ayrılacaktır! ötesi yoktur bu işin onun için, zira ayrılmaz ise acı çekmeye devam edecektir o insan, o veya bu şekilde, bu hiç fark etmez. ayrılırız, çünkü zamanımız dolmuştur, bir zamanlar genç hisseden beden, çatlamış atlar gibi solumaktadır artık.

zamanla, her şeyden ayrılırız, zamanla, her şey gider.

ve ikinci başlığımız, zaman... ah, zaman! durdurulması istenen tek şey bazen, dökülen saçların, kırışan yüzün sebebi, eskisi kadar güçlü olmayan bedenlerin, unutulan aşkların sebebidir zaman. ve geçmesine hiç bir şekilde engel olamadığımız için 'zamanla' deyimini üretmiştir insanoğlu, çünkü başka bir çaresi veya kurtarıcısı olmayacağı kadar karanlık bir durumdadır, zamandan başka, meçhul olan, milyonlarca olasılığa dayanan zamanın kara ellerine bırakmak zorunda kalır kendini. her şey, 'olasılıksız' kitabı gibidir zamanda da, eğer, arabanla 10 saniye sonra trafiğe çıkarsan, yanlışlıkla yoldan geçen yaşlı birinin ölümüne sebep olabilirsin, istemeden de olsa, zaman; o garip mekanizmasını çalıştırmıştır bir kere.

zamanla dostum, zamanla, yaşadığını bile unutursun.

'zamanla, artık sevilmediğimizi anlarız' demiş ünlü fransız chanteur leo ferré, ne kadar da haklıydı, zira zamandır yine dediğim üzere aşkları yok eden, aşkları unutturan ve hafızalardan silen, zamandır, ve ayrılıktır insanoğlunun en büyük düşmanı, zamansız bir ayrılık yok eder bazen en güzel günlerini, bazen ise ayrılıksız bir zamanın olmaz, hüzünlere gark olursun tekrar tekrar, ve yapacağın hiç bir şey kalmaz, çaresizce seyretmekten başka, ayrılığı ve binlerce şeyi tetikleyen zamanı, tutamazsın ellerinde.

bu iyi midir, kötü müdür, bilmiyorum çünkü hiç bir şey kalıcı olamıyor günümüz dünyasında.