bugün

Fr. Cerf volant.
çocukluğumuza ait, yetişkin olduğumuz sonrasında da bize anlamanı kaybettirmeyen nesnelerin başında uçurtma gelir. çocukken, uçabilen birşeye hükmetmek ve o ip ucundaki altıgen şeklin yerine kendimizi koyup sahip olmadığımız uçabilme yetisine kavuşmak olarak nitelendirebiliriz uçurtmayı. rengarenk ve upuzun kuyruklu uçurtmalar. çocuk de aslında farkına vardığımız ama, içimizi kıpır kıpır yapan, mavi gökyüzünün üzerine birer motif gibi duran ve yine o sonsuz mavi gökyüzüne ulaşmaya çalışan, ipin ucunu sonuna kadar saldığımız uçurtma, adını bilmediğimiz bir kelimeyi uyandırır, özgürlüğü. yani çocukluğun masumluğunu ve bireyin medeniyet boyunca mücadelesini verdiği özgürlüğü, bir arada birleştiren tek nesne uçurtmadır ki sanat da bunu birçok alanda kullanmıştır, sinema, müzik gibi. o yüzden yapmasınlar, etmesinler uçurtmayı vurmasınlar hiçbir zaman.
Hiç ucurtmam olmadı hiç de uçurtma ucurmadim hep içimde kaldı bu yasa geldim uçurtma uçuran çocukları görünce kıskanırım peşlerine takılıp koşasım gelir.
dünyanın en dramatik oyuncağı lan bu.

sebebi kim? biziz amk. bir rahat bırakın da tatlı tatlı uçsun lan şu garibim göklerde. biri çıkar filmini yapar (bkz: uçurtmayı vurmasınlar) bir çıkar kitap yazar (bkz: uçurtma avcısı) biri çıkar şiir yazar üzerine. ama hep dram hep dram.

mutlu olarak uçurmayacaksanız bu zamazingoyu bırakın dağınık kalsın.
Ceylan ertemin seslendirdiği nedenini bilmediğim halde çok çok sevdiğim parça.

"Senden haber almadan nasıl çıkarım yollara,
Tek dileğim bir ışık olsada ,
Güneş hep sana doğar gözlerim kamaşşasada,
Seni görmez hiçbirşey yanmazsam "
uçurtma havası daha ankaraya gelmedi.gelse de oglanla mavi gölde eglensek az.
Bir çocuğun kendini özgür, sınırların dışında bir dünyada hissetmesini sağlayan çeşitli şekillerde ve renklerde yapılabilen oyuncak, alet.
Küçükken ellerimle yaptığım ama dengesini bulmanın çok zor olduğu eglence aracı.
Benim hiç uçurtmam olmadı.
Klasik bir babam vardı. Bizim için gece gündüz çalışırdı. Hiç uçurtma uçuracak vakti olmadı.

Kendime Söz veriyorum ileride çocuklarımla uçurtma uçuracağım.
b be ben çok severdim ahh eskiden ne güzel uçurtmalar yapardım desem yalan olurrr ben genellikle alırdım. bu arada sözlükte yeniyim nasıl kullanacağımı çok iyi bilmiyorum.
günün birinde alzheimer olursam (ki herkes gibi olasıdır), en son unutacağım şarkıdır.
tabi ceylan ertem-cihan mürtezaoğlu coverını dinliyorum.

şarkıyı ilk bulduğumda, çok da başıma gelmeyen bir şeyi yaptım.
sanırım 3 gün boyunca.
evet evet tam 3 gün,tekrar tekrar açıp,izledim.
şarkıyı söylerkenki tavırlarını izleyince şarkının etkileyiciliği dört katına çıkıyor gibi.

şarkının anlamında mazoşizm etkileri çokça.

ondan haber almadan yola çıkamayacağından,
gözleri kamaşsa da, bir umut ışığını beklediğinden bahsetmiş.

bu bir uçurtmanın kaçışı olabilir de, olmayabilir de.
gökyüzünde onu aramak doğru olabilir de, olmayabilir de.
belki bu bir uçurtmanın kaçışı yada değil.
gökyüzünde onu aramak doğru olabilir de, olmayabilir de.

birini beklerkenki umutsuzluğun yanındaki içe gelen umuttan bahsetmiş.
bu ikilem yüzde elli yüzde elli bile değil belki.
belki yüzde bir.
belki sıfırın yanındaki küsüratlardanım, ama gözlerini kamaştıran o güneş ışığı hep onda doğmakta, demiş.
ve sonuca bağlamadan bitirmiş.
sonunu sizin yazacağınız esrarengiz filmler gibi.
gizemli bir hayatı seçmişseniz, şarkının derinlerine inebilirsiniz.

buyrun izleyin;

https://www.youtube.com/watch?v=Vw0-8PB3HBI
yıl 98. öyle cep telefonu falan yok. sokakta oynadığımız bir oyundu.

eskiden sokaklarda uçurtma mühendisleri vardı. teknoloji onları işsiz bıraktı.

yaptığı iş çocukları mutlu etmek olab mühendisler bugün kimi hangi patronu mutlu ediyor bilinmez.

benim çocukluğumun en büyük eğlencesiydi. o kadar yükseğe giderdi ki bazen onunla uçmayı bile isterdim.

şimdi uçurtmayı uçurabileceğiniz bir alan kalmadı. 20 metre sonra bir evin camına çarpar.
Çok duygusal mutluluk verici bir çocukluk itemi hep özel olduklarını düşünmüşümdür. Abimle birlikte yapardık çocukken.
Hayatımda hiç uçurtma uçurtmadım , hayalimdir . Yapmadan ölmeyeceğim .
çocukken her yaz köye giderdim. burada kendi imkanlarımla çeşitli silahlar ve oyuncaklar yapardım. mesela sapan, yay, bilye arabası, çivili tahta, olta gibi şeyler. uçurtma da yapardım. hem güzel olurdu, hem de oldukça başarılı bir şekilde süzülürdü göklerde. şu şekilde yapardım;

biri uzun, biri kısa iki parça ince sopa bulurdum. uzun olan sopaya kısa olan sopayı çakardım ama tam ortadan değil. orta kısmın biraz daha yukarısından çakardım. haç işareti gibi olurdu yani. sonra, sopaların uç kısımlarına kesik atardım ip geçirebilmek için. tüm uçlardan ipi sıkı sıkıya geçirir ve gerdirirdim. son kısımda ise düğüm atardım. hazırlamış olduğum uçurtmanın iskeletini yere koyardım ve üstüne gazete örterdim. gazeteyi iplerin üstünden kıvırırdım. yapıştırıcı olmadığı için, un ve sudan cıvık bir hamur hazırlardım. gazetelerin kıvrıldığı noktalara bu hamuru itinayla sürerdim iplere yapışabilmesi için. kuruduktan sonra, kısa olan sopanın uç kısımlarına petek çivisi çakardım. petek çivilerine "u" şeklini aldırana kadar kıvırırdım. çivilere tek bir ip düğümlerdim. bu ipe ise, uçurtmanın kontrolünü sağlayacağım uzunca bir ip düğümlerdim. ipi, yaklaşık 10 cm'lik küçük bir sopaya dolardım ama öyle alelade şekilde değil. sopayı önünüze aldığınızı düşünün. ipi de elinize aldığınızı düşünün. şimdi; ipi, sopanın sol köşesinden bir tur çevirin ve sonra bu ipi sopanın sağ tarafına götürerek bir de o uçta bir tur çevirin. bu işlemi sol, sağ, sol, sağ şeklinde devam ettirin ta ki ip komple sarılana kadar. bu sayede, ipiniz kolay çözülecek ve dolanma problemi olmayacak. uçurtma hazır. bu vakitten sonra dilediğiniz gibi boyayabilir, uçlarına kurdele takabilirsiniz.*
benim için kötü anıları ifade eden bir kelime. hatırlanmak istenmeyen.
O özgürlük için uçar. Dünyada olmayan şey için.