bugün

ah ah...

neden iç çektim bilmiyorum. güzel bir duygu. o yüzden belki...

gece on ikiden sonra başlıyor. hemen yan dairemde, duvarımın dibinde bir kız hıçkırarak ağlıyor. kesik kesik. bazen ne oluyor ne bitiyor daha iyi anlamak için duvara bardak dayıyorum. sadece bir kız ağlaması, ara sıra da sümkürüşleri geliyor kulağıma, başka kimsecikler yok. haftalardır böyle sürüp gidiyor. gece on iki oldu mu başlıyor ağlamaya. duvarım belli belirsiz nemlendi. marilyn monroe desenli duvar kâğıdıma dokunuyorum bir ıslaklık var. bundan öncesinde gülüşme, eğlence, düzüşme sesleri gelirdi. hatta duvar kâğıdıma dokunduğumda yapışkanımsı bir ıslaklık olurdu. şimdi ise yerini histerik hıçkırıklara bıraktı. ağlama duvarına döndü şerefsizim.

dün uydudan rus kanallarından birini izlerken, yine bu ağlayışları duydum. kızın anası mı öldü babası mı anlamadım gitti. dayanamadım, sıcacık koltuğumdan kalktım, pantolu giyip, aşağı indim. dairesi bizim apartmanda değil, yan apartmanda. en alttaki bi kaç zile bastım, şansıma biri otomatiğe bastı, açtı kapıyı. asansörle yukarı çıktım, 18 numaralı kapısının önüne vardım. kulağımı kapıya dayadığımda içeride kızın ağlamalarını duyabiliyordum hala. derin bir nefes aldım. aslan kafası şeklindeki zilin ağzının içine işaret parmağımı sokarak, yavaşça zile bastım. ding dong!

zile basmamla birlikte kızın ağlamaklı hıçkırış sesleri durması bir oldu. sessizlik... sonra parkenin üzerindeki pıtır pıtır çıplak ayak seslerini duydum. bir göz kapladı kapı deliğini. baktı gözünü çıkararak. kimoo dedi sesini kalınlaştırarak. kalınlaştırmasına rağmen sesinde ağlamadan kalan bir yumru vardı hala, yutkundu. ses verdim hemen,,,

-ee ben yan apartmanda oturuyorum. bi haftadır evinizden ağlama sesleri geliyor da, acaba bir şey mi oldu, bir problem mi var merak ettim, onun için gelmiştim...

nazik sözlerim üzerine, bi müddet bekleyip kapıyı yavaşça araladı. iki çift göz gördüm kapının arasından kızarmış halde.

-affedersiniz ya kusura bakmayın. elindeki peçeteyi akan burnuna dayadı. biraz rahatsızdım, size de farkında olmadan rahatsızlık verdim kusura bakmayın.
-yo rahatsızlık ne demek, asıl siz kusura bakmayın gecenin bir yarısı kapınıza geldim. endişelendim işin açıkçası.
-teşekkür ederim. sağ olun ilginiz için.

teşekkür ettikten sonra tipimden ve sözlerimden emin olup, kapının sürgüsünü kaldırdı. açtı kapıyı.

kızın üzerinde saten tek parça beyaz bir gecelik vardı. gecenin karanlığında ağda edilmiş parlak bacakları ay gibi parlıyordu mini geceliğinin altından. ince askılı bluzunun dekoltesinden küçük göğüslerinin uçları belli oluyordu. köşeye sıkışmış bir ceylan gibi hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. soluk aldıkça göğsü şişiyor, yanakları ve göğüs uçları kızarıyor ve tomurcuk gibi kabarıyordu.

kız başını önüne eğdi, bişe diyecekmiş gibi oldu sustu, ben de sustum. aramızda bir sessizlik oldu. -tamam öyleyse, ben gidim deyip arkamı döndüm. -şeeey dedi. -senin için bi mahsuru yoksa içeri gelebilir misin, yalnız kalmak istemiyorum.

-bakın bayan beni yanlış anlamayın şu zor durumunuzdan yararlanmak için buraya gelmedim. lütfen. ikimizde şu gece yarısı ne yaptığımızın ve ne dediğimizin farkında değiliz. ben gidiyorum, dememe kalmadan, bir hışımla üzerime atladı, kollarını boynuma doladı, sıkı sıkı sarıldı bana "make me feel gooodd" diye inlemeye başladı. tekrar tekrar "meyk mi fiil guuud!! diye böğürüyordu. "-meyk miii guuud, oooh yeahh!!" bacakları ile belimi kavrayıp, tırnaklarını sırtıma geçirdi. vahşi bir teke gibi azmıştı, içinde yanan alevi itfaiye hortumu ile dindirilmeyi bekliyordu.

başını koynuma bastırdım. saçlarının ve teninin iç gıcıklayıcı kokusunu içime çektim. kucağıma aldım içeri geçtik. incecik bacakları kucağımda, kanepeye oturduk. kucağımdan inmek istemiyordu bi türlü, yüzme bilmeyen birisinin denize girmesi gibi sıkı sıkı boynuma sarıldı, sokuldu bana. küçük bir kız gibi ilgi bekliyordu. dudaklarını uzattı, bir dondurmayı yalarmış gibi diliyle yaladı beni. ben de parmağımı dudadığına bastırdım. -şşştt sakin ol, acele etme dedim kısık bir sesle. önce göz kapaklarının üzerini, sonra küçük burnunu nazikçe öptüm. kulak memelerini emdim. boynundan öptüm. ahhh diye inliyordu derin derin. ruhu arınıyordu naif yaratığın. birden sinirleri boşaldı, omzumda ağlamaya başladı. "-beni bırakıp gitti." dedi. tek söylediği buydu. "beni bırakıp çekip gitti." "neden, neden ..." ağladı, uzun bir müddet ağladı durmadan. yarım saat sonra kendine geldiğinde, kollarımın arasında uyumuştu bile.

boşlukta süzülen ayaklarını kavrayarak kucağıma aldım, odasına götürdüm usulca yatağının üzerine yatırdım, ince beyaz çarşafı üzerine örttüm. yanağına bir buse kondurup, sessizce odasından ayrıldım ve kapıyı kapatıp çıktım. daireme geldiğimde, bir kızı daha hayata kazandırmış olmamım vermiş olduğu iç huzur ile paketimde kalan son sigaramı yaktım. derin bir nefes alıp kirli sakalımı kaşıdıktan sonra adını bilmediğim rus kanalını izlemeye devam ettim.
sevgiliyse, ne mutlu sevgiliye.
eğer bu kız 80 kilonun üzerindeyse bayağı zorlanacağınız eylem. *
sözkonusu kız sevgiliyse * insanı kendisinden geçirebilecek olaydır. erkek olarak "sahiplenme" duygusunun azda olsa "içten" tadılmasına basit bir örnektir.
gülümseten hayal ürünü.
çok güzel bi olay.
(bkz: içeri girdiğimde göğüslerini okşuyordu)*
kızın yaşı ve senin cinsiyetine göre güzelliği tartışılası olay.
Bunun akabinde onu uyurken izlemek. Duygusalligin doruga çiktigi andir.
70- 80 kilo ağırlığındaysa g.t isteyen hadise. Bırakın orda uyusun...
güncel Önemli Başlıklar