bugün

TiP'ten milletvekili adayı olmuştur.
görsel
31.10.2014 tarihli yazısında, kendi patronuna verip veriştirmiş, iyi ki var dediğim adam...

http://www.haberturk.com/...r-tekme-at-yusuf-uyanalim
en doğruyu bilmek nasıl bir şey demiş yazar.

(bkz: http://www.haberturk.com/...-pek-dogru-kalmamis-demek)
şu an çalıştığı habertürk gibi hükümete yakınlığı ile bilinen bir medya organında yazdıklarına, düşüncelerine hala müdahale edilmemiş olması şaşırtan yazar. belki de henüz biz bunun yansımalarına göremedik. kalemine kuvvet.
TSK mensubu assubay ve uzman çavuşların haklarının yılmaz savunucusu.
Yel değirmenlerine karşı savaşan bir don kişot.
habertürk gazetesine para vermemizin değil ama bir masada duruyorsa elimize almamızın artık tek sebebi.
umur ağabey "istemediklerinizin yanında istediğiniz adam oluyorum" diyerek orada yazmaya daha ne kadar devam eder, göreceğiz.
Boğaziçi üniversitesi mezunu bir habertürk köşe yazarı.
Hükümet karşıtı yazıları solcular tarafından iyi beğeni toplamaktadır.
http://www.haberturk.com/...-yardimcisi-sayin-potalay

31 ekim 2011 tarihli yazısı. sözlükte bikaç kez yazdım yineliyorum. bu hükümet hala koltuğunda oturuyorsa ve insanlar buna kayıtsız kalıyorsa yazıklar olsun!
çok güzel bir yazıya daha imza atmıştır.

http://www.haberturk.com/...sistemde-her-sey-olabilir

--spoiler--
Hem AKP li, hem Ergenekon davasına inanan bir FB li olmak da bir dert;

GS li, BJK lı, Trabzonlu bir Ergenekon davası ve AKP karşıtı olmak da!

Üç puanlı sistemde nasıl.bileceğim ben beni?

Nasıl emin olacağım, hangisi hak, hangisi hakikat, hangisi hukuk!..

Hangisi gol, hangisi ofsayt!
--spoiler--
bugün yazdığı yazı yürek yakıyor.

http://www.haberturk.com/...r/615108-icimiz-yaniyorsa
Orospu medyanIn yarattığı suni gündemden bağımsız halkın gerÇek gündemi hakkında yazabilen, eğilip bükülmeyen yazar. Ama önce adam gibi adam.

Beni de Gönderdiği bir maille onore etmiş kişi.
adam gibi adam. yazılarıyla duygularımıza, düşüncelerimize tercüman olmuş usta yazar.
ülkemizdeki bazı kutsal balonları çok güzel patlaşmış bir yazardır.

(bkz: )[http://videonuz.ensonhabe...delli-askerlik-tartismasi]
şu sıralar habertürk gazetesinde yazıyor.
bu adamın vicdan kumaşının kalitesine laf edecekler sadece gerzeklerdir...
21.04.2010 tarihindeki 5N1K programında 'bedelli askerlik eşitsizlik yaratır.' diyen iki kemalist uzuva ağızlarının paylarını çok güzel bir şekilde vermiş ender, sağlam yazarlardandır.

link: http://www.youtube.com/watch?v=c6rpX2Ksiw8
devletin bankasının verdiği kredi ile alınan sonrada iktidar borazanı yapılmış gazetenin ulvi yazarı.
milli savunma bakanı olacak adam. nerede yazarsa yazsın aynı istikamette yazıyor bu da onu kaypak yapmıyor. türk basının da pek bulunmayan özellik.

--spoiler--
ŞEYTAN ayrıntılarda mı gizliydi? Yoksa bu bir vehim, bir paranoya mı?
iki açıklama:

1. Genelkurmay:Araçlardan birisinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı na ait olduğu, iki şoför er ile bir uzman çavuşun bulunduğu; diğer aracın Garnizon Komutanlığı na ait olduğu, bir onbaşı ile üç erin bulunduğu anlaşılmıştır. Son günlerde yaşananların kişileri ve toplumu ne hale getirdiğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülmektedir.

2. ifadeler:Uzman çavuş ile iki erin bir komutan için alışveriş yaptıkları, diğer
araçtaki dört personelin üst düzey bir komutanın konutunda yaptıkları tadilatın
ardından birliklerine dönmek üzere...Ayrıntı bu. Paranoyanın, ne hale
geldiğimizin resminin arkasındaki masumiyet müzesinde boylu boyunca
yatıyor ayrıntı.

Biraz da ayrıntının ayrıntısı:
Birinci araç Kuvvet Komutanı konutuna tahsisli... Günde ortalama beş kez konut ihtiyaçları için görevli... Beyanlara göre o günkü Görev esnasında dondurma, yaş pasta, kuruyemiş alınmış olup...

ikinci araç, iki şoför, bir elektrikçi, bir marangoz askerden müteşekkil ve
korgeneralin konutuna tahsisli olup konutun bir ihtiyacı için yolda bulundukları ve bu araçta da yaş pasta bulunduğu...

Ne demişti Genelkurmay Başkanı (ve sözcüsü Milli Savunma Bakanı), bedelli
askerlik reddederken: Silahlı Kuvvetlerin önemli sayıda asker açığı bulunduğundan... Ne demişti Anayasa: Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Ne demişti Anayasa: Kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.

Ne demişti Mustafa Kemal:

Bu millete her şeyi öğrettim, uşak olmayı öğretemedim.
--spoiler--
benim gibi sıf onun yazıları için sabah gezetesini alan , artık habertürk alacak binlerin vicdanlarına yazan insandır. adam gibi adamdır.

saygı ile selamlıyorum.
elinde tüfenk patlayıcı solculuk oynayan haki renkli memurlara yine güzel bir ayar vermiş sol vicdandır.

http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=234427
çok sağlam bir yazı yazmıştır yine:

http://www.sabah.com.tr/Y...lecegini_soylemistim_size
Bir bahar komedisi
Bakın, aktaracağım ibretliktir.
Sadece ilgilendirdiği kitle açısından değil. Memleketin tüm altta kalanları açısından da.
Hep tekrarlıyorum ya, "cumhuriyet, demokrasi, muhafazakâr ahlak, antimilitarizm, hak, hukuk, tutarlılık, ilke, imtiyaz yasağı" üstüne yalanlar bakımından.
Size bunları, (bizim gibi!) köşeden köşeye yazan, gazete ve TV yöneten, şöhretten geçilmeyen, nice değerler üstüne mangalda kül bırakmayan, tuzu da kuru "büyük gazeteciler"in, hükümet ve patron arzusuyla TBMM'de kaldırılan "yıpranma hakkı" üstüne tek kelime edemediği "basın özgürlüğü" mevkiinden yazıyorum.
Yazının esas kitlesi, bilirsiniz, epeyce yazdığım "ordunun alttakiler"i.
Bilir misiniz, bilemem.
Uzmanları zaten daha da alta koyalım da, "Türkiye Cumhuriyeti memurları" içinde, kıdem, tahsil, liyakat gibi tüm şartlara sahip olsa da, "Birinci derecenin dördü" ne yükselmesi yasak tek kesim var: Astsubaylar.
isterse 30 yıl çalışsın, yaralansın, madalya donansın, zaten artık yaygın olan üniversite diplomasına yüksek lisanslar eklesin, mümkün değil.
Buna "Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideali olan cumhuriyetin dışlayıcı hiyerarşisi" denebilir.
Neyse.
Bakın ne oldu?
iktidar ağırlığıyla "Sosyal güvenlik töresi" çıkaran Meclis'in 16 Nisan oturumu sonrası "muvazzaf ve emekli astsubaylar" müthiş sevindi.
Tarihi bir teselliydi.
Beş MHP milletvekili imzalı bir önergeyle, "Astsubaylar birinci derecenin dördüncü kademesine yükseltilir" denmişti.
Oturum Başkanı, "Komisyon katılıyor mu?" diye sordu: "Takdire bırakıyoruz" dendi.
Başkan, "Hükümet?" diye sordu.
Dikkat buyurun; Çalışma Bakanı Faruk Çelik, "Katılıyoruz Başkanım" dedi.
Kabul edenler, etmeyenler... Kabul edildi.
Emeklisi, görevde olanı, astsubaylar birbirini kutladı. Bu konuları çok yazdım ya, birçoğu beni de kutladı; "gazeteciliğin payı" için teşekkür etti.
Geldik 17 Nisan'a.
CHP'li Güldal Mumcu'nun Başkan olduğu oturumda, 5 AKP milletvekili önerge verdi:
"Dördüncü kademe ibaresinin üçüncü olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz."
Başkan sordu: "Komisyon katılıyor mu?" Cevap geldi: "Uygun görüşle takdire bırakıyoruz."
Başkan sordu: "Hükümet?"
Dikkat buyurun; Çalışma Bakanı Faruk Çelik bu kez şöyle dedi: "Sayın Başkanım, katılıyoruz. Astsubayların birinci derecenin dördüncü kademesine yükseltilmesiyle ilgili düzenleme, dördüncü kademe olmadığı için üçüncü kademe olarak değiştirilmeyi içeriyor. Bu anlamda önergeye katıldığımızı ifade ediyorum."
Başkan gerekçeyi okuttu:
"Yapılmış olan düzenlemede astsubayların birinci dereceye yükseltilmesi amaçlanmıştı. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel kanunu'nda astsubaylarla ilgili gösterge tablosunda dördüncü kademe olmaması nedeniyle de bu son değişikliğe ihtiyaç duyulmuştur."
Kabul edenler, etmeyenler... kabul edilmiştir!
Bakın, birçok insanın hayatıyla, onuruyla da böyle oynanıyor memlekette.
Ama bu konu ilginç.
Çünkü, bir gün önce, sanki TSK Personel Kanunu'nu bilmiyormuş gibi "Katılıyoruz" diyen Bakan ile hükümet, bir gece sonra "Bu yanlış" deyip çark etti.
"Milletin temsilcileri" ne, binlerce askeri kırmak uğruna, "ordu töresi" ile oynamamayı kim telkin etti? TSK Personel Kanunu, "Meclis iradesi" ni nasıl geriletti?
On binlerce profesyonel askeri yıkan bu zihniyetin neresi "asker sevgisi"; "ordunun alttakileri" ni savunamayan bu tornistanın neresi "demokrasi"; "altta kalanın canı çıksın" diyebilen bu sivil ve asker büyüklerin neresi "cumhuriyet"!
Başlık, "bir bahar komedisi", nasıl hafif ve naif kaldı, değil mi? Ne demeli!

UMUR TALU-SABAH
21.Nisan.2008 07:28:50
Lider konumundaki personel
"Normal" bakanlar dünkü yazıdaki "21 yaşındaki (şehit) komutan" ile "ona emanet 21 yaşındaki (şehit) erler" ifadesine şaşırdı.
Oysa Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız da, rütbe ve sınıf belirtmeden şöyle demişti:
"6 lider konumundaki personelden biri şehit düştü, dördü yaralandı."
Nitekim bazı gazete başlıkları da buradan yola çıktı:
"5 komutan düştü, askerler çarpıştı."

Acı acı şunu dinliyoruz ya:
Geçen yıl taşınma kararı verilen karakolun yeri değiştirilecekti. Mali durum ve inşaat faaliyetleri yüzünden henüz gerçekleşmemişti.

"Cana kıymet" olmayan memlekette, 15 (17) şehit; bayram tatili kazalarında 146 ölünün düştüğü topraklara karıştı.
Bir kamyonet kasasında kısa sürede elliye yakın "kaçak yabancı" da burada boğuldu, parçalandı, yok oldu.
Tersanesinde filikaya onca işçiyi bindirip denize fırlatan memleket burası; minicik tarım işçisi kızlarını kamyon kasasında dereye döküp minicik cesetleri önünde dahi sorumluluk üstlenmeyen, utanç duymayanların ülkesi.
Aynı anda "dıştan gelen iç terör" de 15 (17) askerini birden, kazalarda 150 vatandaşını birden, bir kamyonette 18 yabancıyı birden ölü düşüren bir ülke var mıydı geçen hafta?
Varsa, ne yana düşer usta?

Ölmeseydi?..
Ama işte Cumhurbaşkanı da "21 yaşındaki lider konumundaki personel"in cenazesine koştu, safta durdu.
Komutanlar da.
Oysa, o 21 yaşındaki "lider", 21 yaşındaki erlerin aynı yaştaki "komutanı" Eskişehirli Astsubay Hasan, henüz "hayatta" iken, sırf "emir komuta" zedelenmesin, "imtiyazsız Cumhuriyet"te "hiyerarşi ve ayrım" bozulmasın diye, kıdemin ve liyakatin alasıyla, yüksek hatta daha yüksek tahsilin pekalasıyla, mücadelenin, çatışmanın, çarpışmanın, yaraların, madalyaların daniskasıyla dahi, "uygun her devlet memurunun hakkı birinci derece dördüncü kademe"den emekli olması yasak tek "personel"di.
Bir süre önce, bu haksızlığı düzeltmek üzere Meclis'e gelen tasarı, Genelkurmay uyarısı ve iktidar oylarıyla reddedildiğinde üzülenlerden biriydi.
Başka "lider konumundaki personel"e layık görülen tazminatları asla hak etmemiş sayılan biriydi.
Yaşayan, emeklilik görebilen ve kahrolan binlercesi gibi.

Gördünüz, orada şehit düşmüş uzman erbaşlar ve uzman jandarmalar var. Profesyonel çavuşlar, onbaşılar.
TV'de emekli bir generalin, "iki uzman çavuş mudur nedir, kayıpmış" dediği ve tabuta girmesi pek mümkün ama orduevine girebilmesi imkansız "kahramanlar".
Ölülerine (kalpten) saygıda kusur etmeyen sivil ve askeri erkan, onların kalbini ve canını azıcık onaracak bir kanun çıkaramadı bir türlü.
Sürekli "ölmeye gönüllü" giden (şehit) uzman, sırf cesaretten mi orada, yoksa gerideki ailesine bir tutam daha katkı için mi?
"15 yılını doldurup ayrılmasına 8 ayı kalmıştı" deniyor bir başka şehit için.
Peki sonra?
Bu hükümet, bu Genelkurmay, bu medya; ölmeyip de 15 yılı doldursaydı ne olacağını bilmiyor mu?
Zaten, üniversite mezunu olarak bile özlük hakkı orta öğretim düzeyindeydi. Sağlık muayenesinde "hasta" bulunursa işten atılacaktı. 45'inde ordudan çıkarılacaktı. Yaşı yetmediği için emeklilik hak etmeyecekti. Kimsenin umurunda olmadan umutsuzca iş arayıp duracaktı.
Bana, "Herkese söylemiyorum ama size söylerim. Uzmanlıktan yaşımdan dolayı atıldım. Şimdi otomobil yıkayarak geçim sağlıyorum" diyen meslektaşı gibi.

Kimse yok mu?
Futbol programında Fenerbahçe tartışılırken "kim sorumlu" deniyor.
Göğüslerinde bayrak, hiç duraksamadan, "lider" diyorlar. "Lider" denen, Başkan, sonra belki Teknik Direktör.
Oysa daha hayati sahada, "lider konumundaki personel" 21 yaşında.
Yaşından daha büyük kanamanın tüm sorumluluğunu da ona mı versek acaba!
Başka sivil ve asker, "Lider konumunda büyük personel" yok mu!
Gerekli para ve kararla karakolu zamanında taşıyacak...
Ölüsüne saygıda yarıştıklarına hayatta insani kıymet, insana hayati kıymet verecek...
Yanlışların utancını, sorumluluğunu üstlenecek...
Ve bu cennet ülkeyi bu cehennemden çıkaracak, güvenlikle kardeşliği, aklı, vicdanı, adaleti ve hakkaniyeti bağdaştıracak kimse yok mu orada!

UMUR TALU
bugüne kadar susturulmamasına şaşırdığım yiğit yazar. emin çölaşan kadar popülaritesi olmadığından sanırım.