bugün
- gecenin şarkısı8
- dinsiz olmak14
- iremga da ki ga'nın anlamı22
- dubai çikolatası43
- herkesin atatürkçü olması22
- kötü davranan erkoya aşık olma sendromu15
- sokak kedisi için para harcayan gerizekalı90
- liseden sonra günyüzü görmemek16
- nasıl bir sevgiliniz olmasını isterdiniz43
- bir trans ile kanka olur musunuz18
- evlenmenin amacı nedir sorunsalı25
- şeytandan bile daha kötü insanlar14
- turşu yeme perileri14
- bir sözlük kızının çoraplarını hediye olarak almak10
- uludağ sözlükte hiç kötü insan olmaması12
- atatürk'ü görünce ağlayanlara allah akıl versin16
- sözlük yazarlarının çayları13
- esenyurt belediye başkanının gözaltına alınması31
- yiyip yiyip kilo alamamak10
- 194 hafta sonra mesaj atan kız18
- anahtar parti19
- bir parfüme 15 bin lira veren ekşici16
- anın görüntüsü17
- bik bik'in tapılası ayakları10
- ben onu adam ederim diyen kız15
- yürümekten keyif alınan caddeler11
- kelimelik12
- playstation 5 pro fiyatları11
- yazarlar ülkeyi yönetse yapacakları işler18
- kadınların konuşmasının yasaklanması12
- tuvaleti temiz bırakmamak15
- queen ravennaya alınabilecek hediyeler8
- mehmet şimşek12
- görücü usulü evlenmek19
- g s'i ermeni uşağıdır11
- queen ravenna'nın halloween bayramını kutlamak14
- stres azaltıcı basit aktiviteler19
- diyete başlamak15
- peşini bırakmayan eski sevgili9
- ela gözlü yazarlar birliği15
- 7 yıl kumarhanede çalıştım soruları alayım36
- kuresel10
- sana ateşli geceler yaşatacağım diyen kız17
- osmanlı bir hanım olmak13
- billie eilish'in sahnede yaptığı hareket9
- sözlükteki şişko kadınlar10
- 28 ekim 2024 galatasaray beşiktaş maçı28
- kombiyi açan sözlük yazarları9
- dünyanın yaşı11
- 65 yaşındaki sözlük abazanı14
#15446468
esas oğlan da geldiğine göre -yanlış anlama kanka, belden aşağı bir şey demem kimseye ben-, yavaştan yavaştan başlayabilecek kapışma... belki araya maç gireceği ve gündem başka konularla sarsılacağı için, asıl ciddi tezler önümüzdeki haftaya kalacak...
bu arada allahsiz kitapsiz cahil kadin kapışmanın şekliyle ilgili bir kısım düzenlemeleri üstüne aldı, açıklamalarını ve duyurularını bekliyoruz.
şimdi bu, biyolojik temele bağlı ama mutlaka felsefi-fikri bir kapışma olacaktır. zaten evrim teorisinin çıkış noktası da burasıdır: bazı biyolojik verilerin felsefi yorumu... bu biyolojik verileri, öyle değil böyle yorumlarsan, bunlar evrimi değil, yaratılış görüşünü desteklemeye başlayacaktır. işte burası, kapışmanın asıl başlayacağı ve hünerlerin asıl sergileneceği alandır.
evrim teorisinin bu kadar netameli olmasının sebebi de budur. çünkü biyolojik veriler değil ama, onların felsefi yorumları dine meydan okumaya ve yalanlamaya imkan veriyor. tersi de aynı ölçüde geçerli; çünkü biyolojik verilerin felsefi yorumu yaratılışı destekler yönde olursa, o zaman "dine yapılan yalanlamanın yalanlanması" (olumsuzluğun olumsuzlanması) gibi bir sonuç çıkıyor ki, işte bu tahammül edilemez!
evrimciler o yüzden evrimin tartışılmasından bu kadar rahatsız oluyorlar. çünkü özellikle fizik alanında yedikleri ardarda darbeler, onların 19. yy sanrılarına dayanan dünyalarını altüst etti. bunlara cevap veremiyorlar. mesela kuantum fiziğine cevap vermek yerine onu inkar etmek yoluna gidiyorlar. mesela hawking'in ispatları altında ezim ezim ezildikleri için, dawkins'in saçma sapan fantezilerini haddinden fazla büyütüyorlar.
"bilim bu diyorlar, "gerçek bu! bundan başka hiçbir şey olamaz ve konuşulamaz!"... evrim teorisi, onların dünyasının son dayanağı... bu teori yaşayabildiği ölçüde, kendilerini gerçek saymaya devam edecekler; başka alanlardaki yalanlanmalarına hiç aldırmayacaklar.
geçmis zaman olur ki nin masallarına bakmayın siz. la fontaine masalları onlardan daha zevkli, onları tavsiye ederim. bu, "evrimi mizah yoluyla savunma taktiği"dir ve ancak meyhanede boş muhabbet olarak kıymeti vardır.
ama ben burada bir ölçüde daralacağımı hissediyorum. çünkü evrim teorisi hakkında konuşacak yeterince yaratılışçı yok. bu, kapışmanın selameti açısından çok umut kırıcı... bir tarafta kuru gürültü var, öbür tarafta büyük sessizlik... umarım iki taraf da kendine gelir de, ciddi ciddi iki lafın belini kırarız.
esas oğlan da geldiğine göre -yanlış anlama kanka, belden aşağı bir şey demem kimseye ben-, yavaştan yavaştan başlayabilecek kapışma... belki araya maç gireceği ve gündem başka konularla sarsılacağı için, asıl ciddi tezler önümüzdeki haftaya kalacak...
bu arada allahsiz kitapsiz cahil kadin kapışmanın şekliyle ilgili bir kısım düzenlemeleri üstüne aldı, açıklamalarını ve duyurularını bekliyoruz.
şimdi bu, biyolojik temele bağlı ama mutlaka felsefi-fikri bir kapışma olacaktır. zaten evrim teorisinin çıkış noktası da burasıdır: bazı biyolojik verilerin felsefi yorumu... bu biyolojik verileri, öyle değil böyle yorumlarsan, bunlar evrimi değil, yaratılış görüşünü desteklemeye başlayacaktır. işte burası, kapışmanın asıl başlayacağı ve hünerlerin asıl sergileneceği alandır.
evrim teorisinin bu kadar netameli olmasının sebebi de budur. çünkü biyolojik veriler değil ama, onların felsefi yorumları dine meydan okumaya ve yalanlamaya imkan veriyor. tersi de aynı ölçüde geçerli; çünkü biyolojik verilerin felsefi yorumu yaratılışı destekler yönde olursa, o zaman "dine yapılan yalanlamanın yalanlanması" (olumsuzluğun olumsuzlanması) gibi bir sonuç çıkıyor ki, işte bu tahammül edilemez!
evrimciler o yüzden evrimin tartışılmasından bu kadar rahatsız oluyorlar. çünkü özellikle fizik alanında yedikleri ardarda darbeler, onların 19. yy sanrılarına dayanan dünyalarını altüst etti. bunlara cevap veremiyorlar. mesela kuantum fiziğine cevap vermek yerine onu inkar etmek yoluna gidiyorlar. mesela hawking'in ispatları altında ezim ezim ezildikleri için, dawkins'in saçma sapan fantezilerini haddinden fazla büyütüyorlar.
"bilim bu diyorlar, "gerçek bu! bundan başka hiçbir şey olamaz ve konuşulamaz!"... evrim teorisi, onların dünyasının son dayanağı... bu teori yaşayabildiği ölçüde, kendilerini gerçek saymaya devam edecekler; başka alanlardaki yalanlanmalarına hiç aldırmayacaklar.
geçmis zaman olur ki nin masallarına bakmayın siz. la fontaine masalları onlardan daha zevkli, onları tavsiye ederim. bu, "evrimi mizah yoluyla savunma taktiği"dir ve ancak meyhanede boş muhabbet olarak kıymeti vardır.
ama ben burada bir ölçüde daralacağımı hissediyorum. çünkü evrim teorisi hakkında konuşacak yeterince yaratılışçı yok. bu, kapışmanın selameti açısından çok umut kırıcı... bir tarafta kuru gürültü var, öbür tarafta büyük sessizlik... umarım iki taraf da kendine gelir de, ciddi ciddi iki lafın belini kırarız.
eğer bu evrim denen kız sarışın ve renkli gözlüyse şüphesiz dahil olacağım kapışma.
marmara üniversite'sinin 16-17 mayıs 2012 tarihleri arasında düzenleyeceği "bilim türler arası evrimi niçin kabul etmiyor ?" başlıklı bilim karşıtı sempozyumun "tezlerinin" sözlüğe taşınması amacıyla ortaya atılan "kapışmadır".
bu sempozyumun, bilim yuvası olması gereken bir üniversite tarafından yapılması, üniversitenin varlık nedenine aykırı ve bilim açısından utanç vericidir. sempozyumun "misyonu" üzerine yapılan açıklamada "evrim düşüncesinin bilimsel önemini bir hayli aşan ilgi görmesi nedeniyle" diye başlayan sözler, evrim olgusunu basit düşünce akımı gibi algılatmak ve "yaradılış teorisi" denilen saçmalığı, evrim kuramıyla "kapıştırarak" bu yolla "yaradılış teorisi"nin genç dimağları zehirlemesini sağlamak amacını açıkça ortaya
koymaktadır.
toplantıyı, "marmara genç vizyon kulübü" adı altında, üniversitede yaradılış görüşünü kabul ettirmek amacıyla örgütlenmiş cemaatçi/tarikatçi öğrencilerin düzenlemiş olması ve yök'e bağlı resmi kurul "Türkiye Öğrenci Konseyi" ve Marmara Üniversitesi "Öğrenci Konseyi"nin de düzenleyiciler arasına katılmış olması, zaten sempozyumun amacı hakkında tek başına yeterli fikir vermektedir.
sempozyuma katılan sözde bilim adamları arasında, hz.adem'in 30 metre boya sahip olduğu ve dinozorlar döneminde, yani en az 65 milyon yıl önce yaşadığı zırvasını ileri süren bilim şarlatanları da var.
bu tür toplantıların arkasında, büyük ağabey abd'nin aşırı dinci "yaradılışçılar"ının bulunduğunu, odtü öğretim elemanları derneği açıklıyor.
gerçek bilim camiası, bilime saldırı niteliğindeki bu cahiller toplantısına karşı ayağa kalkmış durumda. karşıtlar, bu akıldışı sempozyumun üniversitede yapılmaması için,
http://evrimkarsitisempoz...iptaledilsin.blogspot.com adresinde iptal için imza kampanyası düzenlemiş durumdalar.
bilimle karanlık arasında mücadele sürerken, bir hiçle bilimi kapıştırmaya kalkışmak, yaradılış kuramı denilen zırvaya meşruiyet kazandırmaktan ve gericiliğin bilim alanını bozarak ele geçirmesine hizmet etmekten başka bir amaç taşımaz.
bu sempozyumun, bilim yuvası olması gereken bir üniversite tarafından yapılması, üniversitenin varlık nedenine aykırı ve bilim açısından utanç vericidir. sempozyumun "misyonu" üzerine yapılan açıklamada "evrim düşüncesinin bilimsel önemini bir hayli aşan ilgi görmesi nedeniyle" diye başlayan sözler, evrim olgusunu basit düşünce akımı gibi algılatmak ve "yaradılış teorisi" denilen saçmalığı, evrim kuramıyla "kapıştırarak" bu yolla "yaradılış teorisi"nin genç dimağları zehirlemesini sağlamak amacını açıkça ortaya
koymaktadır.
toplantıyı, "marmara genç vizyon kulübü" adı altında, üniversitede yaradılış görüşünü kabul ettirmek amacıyla örgütlenmiş cemaatçi/tarikatçi öğrencilerin düzenlemiş olması ve yök'e bağlı resmi kurul "Türkiye Öğrenci Konseyi" ve Marmara Üniversitesi "Öğrenci Konseyi"nin de düzenleyiciler arasına katılmış olması, zaten sempozyumun amacı hakkında tek başına yeterli fikir vermektedir.
sempozyuma katılan sözde bilim adamları arasında, hz.adem'in 30 metre boya sahip olduğu ve dinozorlar döneminde, yani en az 65 milyon yıl önce yaşadığı zırvasını ileri süren bilim şarlatanları da var.
bu tür toplantıların arkasında, büyük ağabey abd'nin aşırı dinci "yaradılışçılar"ının bulunduğunu, odtü öğretim elemanları derneği açıklıyor.
gerçek bilim camiası, bilime saldırı niteliğindeki bu cahiller toplantısına karşı ayağa kalkmış durumda. karşıtlar, bu akıldışı sempozyumun üniversitede yapılmaması için,
http://evrimkarsitisempoz...iptaledilsin.blogspot.com adresinde iptal için imza kampanyası düzenlemiş durumdalar.
bilimle karanlık arasında mücadele sürerken, bir hiçle bilimi kapıştırmaya kalkışmak, yaradılış kuramı denilen zırvaya meşruiyet kazandırmaktan ve gericiliğin bilim alanını bozarak ele geçirmesine hizmet etmekten başka bir amaç taşımaz.
ister istemez ideolojik olacak olan kapışmadır. az çok müslüman olanlar bir tarafta, solcular ve ırkçılar öbür tarafta... yani, sosyalizm faşizm koalisyonuna karşı islam ve sözlükte varsa hristiyan ittifakı...
bunun niye böyle olmak zorunda olduğunu anlamalısınız. evrim, bilimle kilimle hiçbir alakası olmayan ideolojik bir konudur. dine karşı ideolojik bir savaştır. eğer öyle olmasaydı, "bilimsel gerçekler evrimi hiç de desteklemiyor" görüşü karşısında bu kadar tahammülsüz olmazdı. aman bunu söylemeyin onlara, cinayet bile işlerler. bunu söylettirmemek için, atmadıkları takla kalmaz.
ben şunu iddia edeceğim burada: canlılar dünyasında "değişim" vardır, "evrim" yoktur. mamutların küçülerek fil olmaları, ağaçların dev boyutlardan günümüzdeki boyutlarına küçülmeleri, insanların küçülerek bugünkü ölçülerine gelmeleri, bilimsel bir gerçektir. ama buna "evrim" veya "gelişme" değil, sadece "değişme" denebilir.
kabaca söylüyorum şu an bunları... hazırlansınlar diye. iyi çalışsınlar derslerine diye, kışkırtıyorum onları. bakın ne diyorum: eğer hayvandan insana geçiş diye bir şey olsaydı, bu evrim değil, soysuzlaşma olurdu. (bakın, bu paradoks gibi görünen tezi de savunacağım!)
şimdi her türlü bilimsel destek serbest. ama tekrar ediyorum, bu tartışma ideolojik bir tartışma olacaktır. avrupa ırkının diğer insanlardan daha iyi evrildiğini ve diğerlerini sömürme hakkı olduğunu savunan darwin'e marx ve engels, bu görüşlerini bilmeden önce aşırı önem verdikleri için, her sosyalist, allah kelamı gibi bu 19. yy safsatasını savunmak zorundadır. ırkçılığı temellendirdiği için de -türkleri aşağı ırk saymasına rağmen- her ırkçı doğal olarak evrimcidir de...
replikler bir yana, senaryo budur. bu tiyatroyu seyredeceğiz burada. * *
bunun niye böyle olmak zorunda olduğunu anlamalısınız. evrim, bilimle kilimle hiçbir alakası olmayan ideolojik bir konudur. dine karşı ideolojik bir savaştır. eğer öyle olmasaydı, "bilimsel gerçekler evrimi hiç de desteklemiyor" görüşü karşısında bu kadar tahammülsüz olmazdı. aman bunu söylemeyin onlara, cinayet bile işlerler. bunu söylettirmemek için, atmadıkları takla kalmaz.
ben şunu iddia edeceğim burada: canlılar dünyasında "değişim" vardır, "evrim" yoktur. mamutların küçülerek fil olmaları, ağaçların dev boyutlardan günümüzdeki boyutlarına küçülmeleri, insanların küçülerek bugünkü ölçülerine gelmeleri, bilimsel bir gerçektir. ama buna "evrim" veya "gelişme" değil, sadece "değişme" denebilir.
kabaca söylüyorum şu an bunları... hazırlansınlar diye. iyi çalışsınlar derslerine diye, kışkırtıyorum onları. bakın ne diyorum: eğer hayvandan insana geçiş diye bir şey olsaydı, bu evrim değil, soysuzlaşma olurdu. (bakın, bu paradoks gibi görünen tezi de savunacağım!)
şimdi her türlü bilimsel destek serbest. ama tekrar ediyorum, bu tartışma ideolojik bir tartışma olacaktır. avrupa ırkının diğer insanlardan daha iyi evrildiğini ve diğerlerini sömürme hakkı olduğunu savunan darwin'e marx ve engels, bu görüşlerini bilmeden önce aşırı önem verdikleri için, her sosyalist, allah kelamı gibi bu 19. yy safsatasını savunmak zorundadır. ırkçılığı temellendirdiği için de -türkleri aşağı ırk saymasına rağmen- her ırkçı doğal olarak evrimcidir de...
replikler bir yana, senaryo budur. bu tiyatroyu seyredeceğiz burada. * *
engels'in maymundan insana geçişte emeğin rolü adlı mizah malzemesi makalesinin yerden yere vurulacağı bir kapışma olacaktır.
onu da haber vereyim. sadece dawkins'e barikat kurmayın, oradan da vuracağım!
onu da haber vereyim. sadece dawkins'e barikat kurmayın, oradan da vuracağım!
(bkz: he amk)
mastürbasyon konularından çıkıp evrimi tartışın siz. ekşi'de adamlar resmen ambargo koydular evrim konusuna, kahvehane muhabbeti yapacaklar siktirsin gitsin yer işgal etmesin, kendi argümanlarını yaratacak, tartışmayı bilimsel platforma yerleştirecekler yazsın diye. burada da bunu yapabilecekler varsa oturup okuyalım. bir eli dolu ergenler girip ideolojik terör yaşatacaksa çekirdeğimi alayım yanıma, gülmeye hazırlanayım.
mastürbasyon konularından çıkıp evrimi tartışın siz. ekşi'de adamlar resmen ambargo koydular evrim konusuna, kahvehane muhabbeti yapacaklar siktirsin gitsin yer işgal etmesin, kendi argümanlarını yaratacak, tartışmayı bilimsel platforma yerleştirecekler yazsın diye. burada da bunu yapabilecekler varsa oturup okuyalım. bir eli dolu ergenler girip ideolojik terör yaşatacaksa çekirdeğimi alayım yanıma, gülmeye hazırlanayım.
kuru sıkı atışların başladığı kapışmadır.
"olumsuzlamanın olumsuzlaması" diyalektik materyalizmin bir anlayış yöntemidir... miş.
ohoo, böyle gidersek çok işimiz var. diyalektik ne zaman materyalizmin malı oldu yahu? materyalizm açısından diyalektiğin kullanılması başka bir şeydir, diyalektiğin materyalizme ait olması başka bir şeydir.
diyalelektik, materyalizmin hegel'den aparıp tersyüz ederek kullandığını söylediği bir düşünce yöntemidir. olumsuzluğun olumsuzlanması da onun ilkelerinden biri... (diğerlerini say desem sayamazlar ya, neyse, konumuz bu değil.)
bu seviyede konuşacaksak, diğerlerine hiç bakmiyim.
"olumsuzlamanın olumsuzlaması" diyalektik materyalizmin bir anlayış yöntemidir... miş.
ohoo, böyle gidersek çok işimiz var. diyalektik ne zaman materyalizmin malı oldu yahu? materyalizm açısından diyalektiğin kullanılması başka bir şeydir, diyalektiğin materyalizme ait olması başka bir şeydir.
diyalelektik, materyalizmin hegel'den aparıp tersyüz ederek kullandığını söylediği bir düşünce yöntemidir. olumsuzluğun olumsuzlanması da onun ilkelerinden biri... (diğerlerini say desem sayamazlar ya, neyse, konumuz bu değil.)
bu seviyede konuşacaksak, diğerlerine hiç bakmiyim.
biz evrimi teori olarak bilirdik. yanlışlığı batılı bilim adamlarının bilimsel delilleriyle kanıtlandığı için kapışmaya dönüştü demek ki, dedirten ifade.
ders çalışmayı gerektirmeyecek sığlıkta idame eden tartışmadır, evrim veya gelişme yok sadece değişme var demek istemem yan cebime koy demekle aynı kapıya çıkmakta efendim, "hımm bu mamut küçülmüş fil olmuş ama ben evrimi ideolojik olarak benimseyemem üstelik bilimsel olarak bu reddedilemesede ben ederim" tarzı yaklaşımlara kanıt öne sürsenizde zaten boş.
ayrıca tartışma ille de ideolojik ve dini boyutta ele alınacak ise yaratılışçılar erkekte neden meme ucu var sorusunun cevabını aramaya başlamalıdırlar, örneğin önce hz. adem' yaratıldıysa kendisinde neden meme vardı? bunun cevabını arasınlar lütfen, aynı meme işlevsiz olsada diğer memeli hayvanlarda görülmekte. ekbette siz bunu açıklamaya çalışırken hep reddettiğiniz kanıtları gözünüzün önüne seren biyolojiden faydalanacaksınız ama öyle yapmayın daha ruhani cevaplar bulun mesela.
ek olarak sayın okur her ırkçının doğal olarak evrimci olması söz konusu değildir, kanmayın böyle şeylere.
ayrıca tartışma ille de ideolojik ve dini boyutta ele alınacak ise yaratılışçılar erkekte neden meme ucu var sorusunun cevabını aramaya başlamalıdırlar, örneğin önce hz. adem' yaratıldıysa kendisinde neden meme vardı? bunun cevabını arasınlar lütfen, aynı meme işlevsiz olsada diğer memeli hayvanlarda görülmekte. ekbette siz bunu açıklamaya çalışırken hep reddettiğiniz kanıtları gözünüzün önüne seren biyolojiden faydalanacaksınız ama öyle yapmayın daha ruhani cevaplar bulun mesela.
ek olarak sayın okur her ırkçının doğal olarak evrimci olması söz konusu değildir, kanmayın böyle şeylere.
evrim gibi bir konuyu bilim insanlarından çok dincilerin, dini hassasiyeti yüksek bireylerin konuşması hadisesidir.
tek dertleri bilimsel olguların yaradılış gerçeğini yok etmemesi.
tek dertleri bilimsel olguların yaradılış gerçeğini yok etmemesi.
yalnız buraya gelen arkadaşların -en azından bir kısmının- pek özgürlükçü takıldığı kapışmadır.
önümüzdeki hafta marmara üniveristesindeki sempozyumda bakın, nasıl taşlar sopalar havada uçuşacak... "hayır konuşmayın, konuşturmayız, gericileeer!"
evet, bunu öngörüyorum, hatta şimdiden görüyorum. taşların, sopaların, yumurtaların nasıl hazırlandığını... aslında hak vermiyor da değilim: bu teori ancak bu şekilde savunulabilir. çünkü "ben o masala inanmam" dediğiniz anda, film kopar, söyleyecek söz kalmaz.
nitekim görmeye başladık da...
pekala, ben bilimi de tarif ederim, evrimi de... yalnız bir sıkıntım var, benim ingilizcem biraz zayıf. bana ya fransızca metinler getirin veya tercihim türkçe olsun, herkes anlasın...
bilim nedir? bin türlü tarif edilir. bir tanesi de şu: gerçeklikten zihnin çıkardığı form...
evrim nedir? bir tür değişim; ama basitten gelişmişe, ilkelden -sözümona- ideale doğru bir gelişme, olgunlaşma filan...
basitçe bunlar.
ama şu ırkçılıktan duyulan rahatsızlığı anlamıyorum. hadi ben, allaha inanan biri olarak ırkçılıktan çok rahatsızım. çünkü adem ile havva'dan geldiğimizi düşünüyorum. ama evrimciler niye rahatsız, anlamam biraz güç olacak... şimdi öncelikle, bir ırktan mı evrildik, bir çok ırktan mı sorusuna açıklık getirmeleri gerekecek... sanırım, bir "ilk çift" kabul etmeyeceklerdir. nitekim darwin de herhalde öyle düşünmüş olacak ki, ırkçının kıralıdır.
neyse, girerim oralara da... türlerin kökeni'nden başka kitaplar da kalmış abimizden nasılsa...
önümüzdeki hafta marmara üniveristesindeki sempozyumda bakın, nasıl taşlar sopalar havada uçuşacak... "hayır konuşmayın, konuşturmayız, gericileeer!"
evet, bunu öngörüyorum, hatta şimdiden görüyorum. taşların, sopaların, yumurtaların nasıl hazırlandığını... aslında hak vermiyor da değilim: bu teori ancak bu şekilde savunulabilir. çünkü "ben o masala inanmam" dediğiniz anda, film kopar, söyleyecek söz kalmaz.
nitekim görmeye başladık da...
pekala, ben bilimi de tarif ederim, evrimi de... yalnız bir sıkıntım var, benim ingilizcem biraz zayıf. bana ya fransızca metinler getirin veya tercihim türkçe olsun, herkes anlasın...
bilim nedir? bin türlü tarif edilir. bir tanesi de şu: gerçeklikten zihnin çıkardığı form...
evrim nedir? bir tür değişim; ama basitten gelişmişe, ilkelden -sözümona- ideale doğru bir gelişme, olgunlaşma filan...
basitçe bunlar.
ama şu ırkçılıktan duyulan rahatsızlığı anlamıyorum. hadi ben, allaha inanan biri olarak ırkçılıktan çok rahatsızım. çünkü adem ile havva'dan geldiğimizi düşünüyorum. ama evrimciler niye rahatsız, anlamam biraz güç olacak... şimdi öncelikle, bir ırktan mı evrildik, bir çok ırktan mı sorusuna açıklık getirmeleri gerekecek... sanırım, bir "ilk çift" kabul etmeyeceklerdir. nitekim darwin de herhalde öyle düşünmüş olacak ki, ırkçının kıralıdır.
neyse, girerim oralara da... türlerin kökeni'nden başka kitaplar da kalmış abimizden nasılsa...
her şeyin yeri ve sırasıyla ele alınacağı kapışmadır.
ama burada diyalektik hakkında nutuk atmiyim müsadenizle... şu kadar söyleyeyim: diyalektik, kimsenin tekelinde olmayan, düşüncenin evrensel yapısıyla ilgili bir bir formdur, normdur. üç büyük kanunu vardır:
- nicelikten niteliğe geçiş
- zıtların birliği ve mücadelesi
- olumsuzluğun olumsuzlanması
bunun idealizme uygulanmış şekli yanında, materyalizme uygulanmış şekli de vardır. hegel'den beri, tarihe, marx'tan beri de tabiata uygulanmış şekilleri vardır.
aslında diyalektik, çok eski bir bilimdir. mantıkla beraber doğmuştur. islam'da mezheplerin temellendirilmesinde olsun, kelam (logos) ilminde olsun önemli bir yer bulmuş ve tartışılmıştır. ama bir tek tanımı ve anlamı yoktur, belki onlarca tanımı, anlamı vardır. ama aslolan, marksizme de uygulanmış olan hegel diyalektiğidir ki, yukarıdaki fikri kanunları o getirmiştir.
bu kadar yeter sanırım, diyalektiğin kimsenin tekelinde olmadığını anlatmak için... onu evrensel bir yerde ele alabilmek için... tez, antitez ve sentezin olduğu her yerde diyalektik olacaktır. zaten bu olmasaydı, kapışma değil, diyalog derdik, söyleşi derdik...
ama burada diyalektik hakkında nutuk atmiyim müsadenizle... şu kadar söyleyeyim: diyalektik, kimsenin tekelinde olmayan, düşüncenin evrensel yapısıyla ilgili bir bir formdur, normdur. üç büyük kanunu vardır:
- nicelikten niteliğe geçiş
- zıtların birliği ve mücadelesi
- olumsuzluğun olumsuzlanması
bunun idealizme uygulanmış şekli yanında, materyalizme uygulanmış şekli de vardır. hegel'den beri, tarihe, marx'tan beri de tabiata uygulanmış şekilleri vardır.
aslında diyalektik, çok eski bir bilimdir. mantıkla beraber doğmuştur. islam'da mezheplerin temellendirilmesinde olsun, kelam (logos) ilminde olsun önemli bir yer bulmuş ve tartışılmıştır. ama bir tek tanımı ve anlamı yoktur, belki onlarca tanımı, anlamı vardır. ama aslolan, marksizme de uygulanmış olan hegel diyalektiğidir ki, yukarıdaki fikri kanunları o getirmiştir.
bu kadar yeter sanırım, diyalektiğin kimsenin tekelinde olmadığını anlatmak için... onu evrensel bir yerde ele alabilmek için... tez, antitez ve sentezin olduğu her yerde diyalektik olacaktır. zaten bu olmasaydı, kapışma değil, diyalog derdik, söyleşi derdik...
marmara üniversitesinde çıkan olaylarla evrim çürütülecek gibi bir his var galiba. örneklem üzerinden gideceksek madımak otelinin önünde yak yak diye bağıran on binleri, haçlı seferlerini, emevi zulmünü tanrıyı yadsımak için yeterli görürdük. neyse ki böyle bir yola başvurulmayacak.
allaha inanan biri olarak ırkçılıktan rahatsızlık duyuluyormuş bir milleti lanetli olarak kabul eden(yahudiler) bir dine sahipken ırkçılık olmuyor ya da tüm kutsal kitapların sami ırkına ve dillerine sözde inmiş olması rahatsızlık etmiyormuş bunu öğrenmiş olduk.
gelelim ırkçılıkla ilgili açıklamaya ;
insan türü de diğer tüm türler gibi belirli bir bölgede ortaya çıkmıştır ve diğer tüm türler gibi yaşam alanını genişletip yayılma ihtiyacı hissetmiştir. sonrasında ten rengi gibi bazı fiziksel farklılıklar ortaya çıkmıştır ve bunların yanında da ortak bir kültür oluşturup ırksal özelliklerin temeli atılmış oldu. insanı farklı coğrafi bölgelerde yaşayan görünüşleri ve dilleri farklı ortak bir tür olarak kabul edebiliriz. dünyanın her yerinde insanlar aynı duyguları paylaştığı bilinen bir şey. ırkçıların dile getirdiği gibi aralarında zihinsel beceri farkları da yoktur. sadece kültürel farklılıklar beyaz insanı daha etkin bir hale getirmiştir. insan türü kaynaştıkça örneğin aşağı ırk olarak görülen zencilerin gerekli imkanlar dahilinde sanatçı, bilim adamı , profesyonel sporcu olabildikleri görülmektedir. ırkçılık bu açıdan artık değerini yitirmiştir. bilim toplumsal çatışmalarının bireysel düzeyde ilerlediğini bize göstermiştir. basit deyişle ırkçılık evrime ayak uyduramadı ve yenildi. yükselmeleri olsa da hiçbir zaman bilimsel ve toplumsal bir gerçeklik kazanamayacak. evrimsel bir sonuç olarak nitelendirdik, bu yüzden ırkçılık evrimsel bir neden olmuştur daha öncesinde. kimse ırkçılığı biyolojik temellerinden dolayı yapmadı maddi çıkar sağlama, sömürü ve savaşlar nedeniyle dayanak kabul edildi. yani herşey de olduğu gibi maddi nedenlerin insan zihnine yansımasına şahit olduk.
allaha inanan biri olarak ırkçılıktan rahatsızlık duyuluyormuş bir milleti lanetli olarak kabul eden(yahudiler) bir dine sahipken ırkçılık olmuyor ya da tüm kutsal kitapların sami ırkına ve dillerine sözde inmiş olması rahatsızlık etmiyormuş bunu öğrenmiş olduk.
gelelim ırkçılıkla ilgili açıklamaya ;
insan türü de diğer tüm türler gibi belirli bir bölgede ortaya çıkmıştır ve diğer tüm türler gibi yaşam alanını genişletip yayılma ihtiyacı hissetmiştir. sonrasında ten rengi gibi bazı fiziksel farklılıklar ortaya çıkmıştır ve bunların yanında da ortak bir kültür oluşturup ırksal özelliklerin temeli atılmış oldu. insanı farklı coğrafi bölgelerde yaşayan görünüşleri ve dilleri farklı ortak bir tür olarak kabul edebiliriz. dünyanın her yerinde insanlar aynı duyguları paylaştığı bilinen bir şey. ırkçıların dile getirdiği gibi aralarında zihinsel beceri farkları da yoktur. sadece kültürel farklılıklar beyaz insanı daha etkin bir hale getirmiştir. insan türü kaynaştıkça örneğin aşağı ırk olarak görülen zencilerin gerekli imkanlar dahilinde sanatçı, bilim adamı , profesyonel sporcu olabildikleri görülmektedir. ırkçılık bu açıdan artık değerini yitirmiştir. bilim toplumsal çatışmalarının bireysel düzeyde ilerlediğini bize göstermiştir. basit deyişle ırkçılık evrime ayak uyduramadı ve yenildi. yükselmeleri olsa da hiçbir zaman bilimsel ve toplumsal bir gerçeklik kazanamayacak. evrimsel bir sonuç olarak nitelendirdik, bu yüzden ırkçılık evrimsel bir neden olmuştur daha öncesinde. kimse ırkçılığı biyolojik temellerinden dolayı yapmadı maddi çıkar sağlama, sömürü ve savaşlar nedeniyle dayanak kabul edildi. yani herşey de olduğu gibi maddi nedenlerin insan zihnine yansımasına şahit olduk.
şüphesiz ki, gittikçe derinleşecek kapışmadır.
ben burada hem konuyu duyurmak, hem de ısındırmak için bazı lalettayin ifadeler kullanıyorum, onlar da sanki konuyu bu seviyede algılıyorum gibi anlaşılmasın... burada önemli olan konuyu biyolojik ayrıntılara boğmak değildir. zaten ben biyoloji okumadım ve bu tip ayrıntıların anlamını çok bilmem. ama biyoloji felsefesi okudum ki, zaten hem asıl düğüm noktaları oradadır, hem de az çok herkesin anlayabileceği meseleler oradadır. ama yanlış anlaşılmasın, bu kapışmada en iyi şekilde görünebilmek için, biyolojik ayrıntı da çalışıyorum.
evrimcilerde gördüğüm, teoriyi temellendirmek adına yapılan, başlıca iki şey var:
1. bir türün geçirdiği zamani değişimleri (bir felsefeci inceliğiyle "tarihî" demiyorum) esas alarak, bundan, bütün türler arasında bir evrim hareketi varmış sonucu çıkarıyorlar.
2. belli türler arasındaki bazı benzerlikleri esas alarak, bu türlerin birbirinden geldiğini varsayıyorlar.
bu ikisi de "mihraksız tümevarımın zaafiyeti"dir; desteksiz genellemenin sarhoşluğu diyelim... şimdi mesela;
1. zaman içinde bütün hayvanlar belli başlı değişimler geçirmişlerdir. mesela 100.000 yıl önceki bir kedi bugünkü kedi değildir. (bu değişimin zamani yönüdür.) bunun gibi, bir türe bağlı canlılar, değişik coğrafya ve iklim şartları altında, bunlara uyum sağlamak amacıyla belli başlı değişimlere uğramışlardır. mesela bir van kedisi ile bir ankara kedisi birbirinin aynı değildir. (bu da değişimin çevreye bağlı yönüdür.)
bunun dışında, üçüncü bir yönde değişimin olduğunu da biyologlar söylüyorlar. birtakım kimyevi etkiler, genlerde değişikliğe yol açabiliyor ve bu şekilde de canlılar aldıkları etkiyi sonraki nesillere geçirebiliyor. (değişimin ırsiyete bağlı yönü.)
hatta bu tür değişimler bazen o kadar ileri seviyelerde olabiliyor ki, "tür"ün nerede başlayıp nerede bittiği konusu bile muallakta kalıyor. mesela bir kedigiller familyasını düşünelim. kaplan'ın ve bunun yanında evde beslediğimiz kedinin dahil olduğu bir çok tür, bu familyanın içine giriyor. ve çok uzak bir geçmişte, bunların ortak bir atadan geldiğini düşünmememiz için hiçbir sebep bulunmuyor. bir "atakedi", onun üç ayrı yönde uğradığı değişim ve bugün ortaya çıkan "kedigiller" familyasına ait bir çok tür...
ancak burada bir "evrim hareketi"ni, yani ileriye ve olgunlaşmaya doğru değişimi gösterecek hiçbir delil yok. yani kedilerin zamanla daha gelişmiş kediler olduğunu, mesela evimizdeki tekirin soyunun bundan 100.000 sene sonra kaplan olacağını ve bunun gibi ileri doğru bir hareketi belirten, hiçbir şey yok... kediler, çevre şartlarına, zamana ve ırsiyet özelliklerine bağlı olarak değişip duruyorlar ve bu arada çeşitleniyorlarsa da, onlar daha ilkelden daha gelişmişe mi gidiyor, yoksa daha gelişmiş bir halden daha az gelişmiş bir hale mi, büyüyorlar mı küçülüyorlar mı, uzuyorlar mı kısalıyorlar mı, bunu gösterecek tek bir delil bile yok. bu sadece evrimciler tarafından sallamasyon yöntemiyle ortaya atılan bir konu...
2. bunun yanında bir kediyi bir yılanla, bir yılanı bir tavşanla, bir tavşanı bir arıyla ortak bir ataya bağlayacak hiçbir şey de yok... hadi bazıları arasında çiftleşmelerle bazılarının ortaya çıkmış olabileceği varsayılsa bile, bu sadece bir varsayım düzeyinde kalıyor. bazılarıyla diğer bazıları arasında, kromozom sayıları veya protein molekülleri bazında bir benzerlik bulunsa bile, bu da sadece benzerlik düzeyinde kalıyor ve birinin diğerinden mi geldiğini, yoksa iki ayrı şeyin mi birbirne benzediğini göstermiyor.
mesela şu gökteki bulutla bu yerdeki taş birbirine benziyorsa, bu ikisinin birbirinden geldiğinin delili olmaz, sadece benzeştiklerinin göstergesi olur. bunun gibi, bazı hayvanların bazı şeyleri davranışları öğrenebilmesi ve taklit edebilmesi, ama diğer bazılarının öğrenememesi ve taklit edememesi, bunlardan ne birinin, ne de diğerinin, insanın daha ilkel hali olduğunu gösterir.
mesela köpeğe belli davranışları öğretebiliyoruz. bu, köpeğin "ilkel bir teorik akıl" taşıdığını değil, sadece köpeğin içgüdülerinin belli başlı (evet sadece o kadar) davranışları taklit edebilmeye müsait olduğunu gösterir. hani, köpeğin öğrendiği o davranışları, ondan doğan veya onun doğurttuğu diğer üyeler de (çocukları) biliyor olarak doğmazlar. onlara da yeniden öğretmek gerekir. ve bu böyle her seferinde devam eder.
3. üçüncü bir nokta daha var: o da, evrim hareketinin çok çok ağır, insan aklının alamayacağı kadar ağır, milyonlarca yılda gerçekleşiyor olduğu iddiası... zaten teorinin asıl sığınak yeri de burası... "kimse bilemiyor, kimse anlamıyor, ama böyle bir şey var!" böyle deyince, hemen labaratuvara girip veya karşı bir şey söyleyip yalanlamış olamıyorsun ya, o da buradan besleniyor.
yani "türlerin doğal değişimleri ve bazı yönlerden birbirlerine benzemeleri, onların ileri doğru bir hamle içinde olduklarını ve milyonlarca yıl sonra kendilerinden daha gelişmiş türlerin meydana geleceğini gösterir" diyor.
dediğim gibi, buna karşı hiçbir şey söylenemez. çünkü bu sadece bir fantezidir. bunun olup olmadığı hiçbir şekilde bilinemez. bilinebilen şeyler yardımıyla söylenebilecek her şey havada kalır. lehte de, aleyhte de... yani, "bundan 200.000 - 300.000 yıl önce bir insan ortaya çıkmış, bundan 1-2 milyar yıl sonra başka bir insan daha ortaya çıkacak" denilirse, bunun karşısında herkes dut yemiş bülbüle döner. veya "hayır çıkmayacak, o sadece bir kereye mahsustu" derse, afedersin ona da götümüzle güleriz.
nedir? göreceğiz... karşı taraf ne kadar derinleşirse, ben de o kadar derinleşeceğim. nereye inerlerse, ben de oraya ineceğim. hodri meydan!
ben burada hem konuyu duyurmak, hem de ısındırmak için bazı lalettayin ifadeler kullanıyorum, onlar da sanki konuyu bu seviyede algılıyorum gibi anlaşılmasın... burada önemli olan konuyu biyolojik ayrıntılara boğmak değildir. zaten ben biyoloji okumadım ve bu tip ayrıntıların anlamını çok bilmem. ama biyoloji felsefesi okudum ki, zaten hem asıl düğüm noktaları oradadır, hem de az çok herkesin anlayabileceği meseleler oradadır. ama yanlış anlaşılmasın, bu kapışmada en iyi şekilde görünebilmek için, biyolojik ayrıntı da çalışıyorum.
evrimcilerde gördüğüm, teoriyi temellendirmek adına yapılan, başlıca iki şey var:
1. bir türün geçirdiği zamani değişimleri (bir felsefeci inceliğiyle "tarihî" demiyorum) esas alarak, bundan, bütün türler arasında bir evrim hareketi varmış sonucu çıkarıyorlar.
2. belli türler arasındaki bazı benzerlikleri esas alarak, bu türlerin birbirinden geldiğini varsayıyorlar.
bu ikisi de "mihraksız tümevarımın zaafiyeti"dir; desteksiz genellemenin sarhoşluğu diyelim... şimdi mesela;
1. zaman içinde bütün hayvanlar belli başlı değişimler geçirmişlerdir. mesela 100.000 yıl önceki bir kedi bugünkü kedi değildir. (bu değişimin zamani yönüdür.) bunun gibi, bir türe bağlı canlılar, değişik coğrafya ve iklim şartları altında, bunlara uyum sağlamak amacıyla belli başlı değişimlere uğramışlardır. mesela bir van kedisi ile bir ankara kedisi birbirinin aynı değildir. (bu da değişimin çevreye bağlı yönüdür.)
bunun dışında, üçüncü bir yönde değişimin olduğunu da biyologlar söylüyorlar. birtakım kimyevi etkiler, genlerde değişikliğe yol açabiliyor ve bu şekilde de canlılar aldıkları etkiyi sonraki nesillere geçirebiliyor. (değişimin ırsiyete bağlı yönü.)
hatta bu tür değişimler bazen o kadar ileri seviyelerde olabiliyor ki, "tür"ün nerede başlayıp nerede bittiği konusu bile muallakta kalıyor. mesela bir kedigiller familyasını düşünelim. kaplan'ın ve bunun yanında evde beslediğimiz kedinin dahil olduğu bir çok tür, bu familyanın içine giriyor. ve çok uzak bir geçmişte, bunların ortak bir atadan geldiğini düşünmememiz için hiçbir sebep bulunmuyor. bir "atakedi", onun üç ayrı yönde uğradığı değişim ve bugün ortaya çıkan "kedigiller" familyasına ait bir çok tür...
ancak burada bir "evrim hareketi"ni, yani ileriye ve olgunlaşmaya doğru değişimi gösterecek hiçbir delil yok. yani kedilerin zamanla daha gelişmiş kediler olduğunu, mesela evimizdeki tekirin soyunun bundan 100.000 sene sonra kaplan olacağını ve bunun gibi ileri doğru bir hareketi belirten, hiçbir şey yok... kediler, çevre şartlarına, zamana ve ırsiyet özelliklerine bağlı olarak değişip duruyorlar ve bu arada çeşitleniyorlarsa da, onlar daha ilkelden daha gelişmişe mi gidiyor, yoksa daha gelişmiş bir halden daha az gelişmiş bir hale mi, büyüyorlar mı küçülüyorlar mı, uzuyorlar mı kısalıyorlar mı, bunu gösterecek tek bir delil bile yok. bu sadece evrimciler tarafından sallamasyon yöntemiyle ortaya atılan bir konu...
2. bunun yanında bir kediyi bir yılanla, bir yılanı bir tavşanla, bir tavşanı bir arıyla ortak bir ataya bağlayacak hiçbir şey de yok... hadi bazıları arasında çiftleşmelerle bazılarının ortaya çıkmış olabileceği varsayılsa bile, bu sadece bir varsayım düzeyinde kalıyor. bazılarıyla diğer bazıları arasında, kromozom sayıları veya protein molekülleri bazında bir benzerlik bulunsa bile, bu da sadece benzerlik düzeyinde kalıyor ve birinin diğerinden mi geldiğini, yoksa iki ayrı şeyin mi birbirne benzediğini göstermiyor.
mesela şu gökteki bulutla bu yerdeki taş birbirine benziyorsa, bu ikisinin birbirinden geldiğinin delili olmaz, sadece benzeştiklerinin göstergesi olur. bunun gibi, bazı hayvanların bazı şeyleri davranışları öğrenebilmesi ve taklit edebilmesi, ama diğer bazılarının öğrenememesi ve taklit edememesi, bunlardan ne birinin, ne de diğerinin, insanın daha ilkel hali olduğunu gösterir.
mesela köpeğe belli davranışları öğretebiliyoruz. bu, köpeğin "ilkel bir teorik akıl" taşıdığını değil, sadece köpeğin içgüdülerinin belli başlı (evet sadece o kadar) davranışları taklit edebilmeye müsait olduğunu gösterir. hani, köpeğin öğrendiği o davranışları, ondan doğan veya onun doğurttuğu diğer üyeler de (çocukları) biliyor olarak doğmazlar. onlara da yeniden öğretmek gerekir. ve bu böyle her seferinde devam eder.
3. üçüncü bir nokta daha var: o da, evrim hareketinin çok çok ağır, insan aklının alamayacağı kadar ağır, milyonlarca yılda gerçekleşiyor olduğu iddiası... zaten teorinin asıl sığınak yeri de burası... "kimse bilemiyor, kimse anlamıyor, ama böyle bir şey var!" böyle deyince, hemen labaratuvara girip veya karşı bir şey söyleyip yalanlamış olamıyorsun ya, o da buradan besleniyor.
yani "türlerin doğal değişimleri ve bazı yönlerden birbirlerine benzemeleri, onların ileri doğru bir hamle içinde olduklarını ve milyonlarca yıl sonra kendilerinden daha gelişmiş türlerin meydana geleceğini gösterir" diyor.
dediğim gibi, buna karşı hiçbir şey söylenemez. çünkü bu sadece bir fantezidir. bunun olup olmadığı hiçbir şekilde bilinemez. bilinebilen şeyler yardımıyla söylenebilecek her şey havada kalır. lehte de, aleyhte de... yani, "bundan 200.000 - 300.000 yıl önce bir insan ortaya çıkmış, bundan 1-2 milyar yıl sonra başka bir insan daha ortaya çıkacak" denilirse, bunun karşısında herkes dut yemiş bülbüle döner. veya "hayır çıkmayacak, o sadece bir kereye mahsustu" derse, afedersin ona da götümüzle güleriz.
nedir? göreceğiz... karşı taraf ne kadar derinleşirse, ben de o kadar derinleşeceğim. nereye inerlerse, ben de oraya ineceğim. hodri meydan!
(bkz: baslık canlandırma yolları)
her nedense raakipleri sahada göremediğimiz kapışmadır. ama buna şaşırıyor muyuz? hayır... evrimciler objektif bir tartışmaya hiçbir zaman giremezler zaten. çünkü teorilerinin saçmalıklarının ortaya çıkmasını istemezler. onlar, sadece karşı tarafı konuşturmayarak ve kendi köşelerine çekilip mizah yaparak -sözümona- haklı olurlar. mizah yoluyla veya karşıtını konuşturmayarak ispatlanan (!) bir bilimsel teoriyi de tarih ilk defa görüyor zaar.
şimdi burada bu kapışmayı isteyen baftan'ın kendisidir. sonra sahadan kaçıp teorisini savunamayan yine odur. o kaçınca, konuya şu veya bu yönünden girmek isteyenler de ortada görünmüyor kısmen haklı olarak... ben buradayım gelirlerse...
ancak bir konuda baftan haklıdır. bilim bazen haddinden fazla ciddi bir hal alıyor ve dine meydan okuyacak duruma geliyor. tarihte nadiren olur böyle şeyler. mesela dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü bilim adamları ortaya attılar ve bu görüş hristiyanlığa çok ağır bir darbe vurdu. hatta hristiyanlar, zulüm ve işkenceyle onları susturmaya çalıştılar. galile enkizisyon ateşinden son anda kurtuldu ve zindanda öldü, dünya dönüyor dediği için...
ama dikkat edilirse, hristiyanlık gerçek bir din değildir, nietzshce'nin deyimiyle tarihin gelmiş geçmiş en büyük hurafesidir. hurafeye karşı akıl ve bilim daima galip gelir. ama gerçek dine karşı savaşamaz. çünkü bize ölümden sonra ne olduğunu bilim söyleyemez. allah var mıdır, yok mudur, cennet cehennem var mıdır, yok mudur; bunlar aklın ve bilimin ötesinde kalan konulardır. bunun en büyük delili de hawking'dir. hawking fizikte, kainatın bir başı olduğunu ve bir sonu olduğunu ispat düzeyine çıkarır ve maddenin "yaratılmamış - ezeli" olduğunu savunan her türlü felsefeye en büyük darbeyi vurur. ama kişisel inanç olarak, allaha inanmaz. daha doğrusu, bazen inanıyorum der, bazen inanmıyorum der. bilimsel akıl budur.
şimdi bu bilimsel akıl, galile ve kopernik'in hristiyanlığa yaptığını, evrim teorisi yoluyla islamiyete yapmak isstiyor. fakat bu sefer olay farklı. iki yönden: birincisi, evrim teorisi bilimsel aklı doyurmuyor ve bir çok yönden bir çok tutarsızlık barındırıyor. ikincisi, islamiyet, evrim teorisinin yıkabileceği bir hurafe zemininde bulunmuyor. bergson'un farkettiği gibi, evrim teorisi, bir çok tutarsızlığından kurtulsa ve ispatlanacak olsa, amaçladığı şeyi değil, tam tersini doğrulamış olacak; yani "tesadüf"ü değil, "yaratılış"ı...
ve sıkıntı tam da burada: evrim teorisi, henüz kendi açmazlarından kurtulmuş değil. çünkü tartışmanın özü, canlılar dünyasında bir evrim hareketi olup olmadığı değildir. tartışmanın özü, canlılar dünyasında tesadüfün ve transformizmin olup olmadığıdır. yani:
- hayatın başlangıcı yaratılışla mı olmuştur, yoksa tesadüfen mi?
- canlılar dünyasında transformizm, yani türlerin birbirine dönüşümü var mıdır?
asıl konu bunlardır ve evrim teorisi bunlar hakkında bugüne kadar hiçbir ciddi delil ortaya koymuş değildir. tam aksine, fosiller ve diğer akli deliller, tam aksi yönde netice vermektedir. bir ara efsane evrimci olarak sunulan dawkins, "tesadüf demekten korkmamalıyız" diyerek bilim çevrelerindeki bütün karizmasını sıfırlamıştır - zaten bilim adamı olarak değeri yoktu, tipik bir şovmendi ya, neyse... bugünkü türlerin milyonlarca yıl önce de dünyada bulunduğu, hiçbir transformasyon geçirmediği bilimsel delillerle ortadadır.
evrim teorisi bu yönlerden sınıfta kaldığı için, birtakım gevezeliklere ihtiyaç duyuyor. işte mutasyondur, genetiktir, embriyonlardır, proteinlerdir vesaire... yukarıda da dediğimiz gibi, bunlar tüler arasında bir geçişim olduğunu göstermiyor ki, sadece türlerin birtakım özellikleri itibariyle birbirlerine benzediklerini gösteriyor...
hayatın, ilkelden mükemmele, basitten ideale doğru bir evrim şeması teşkil ettiğini kimse inkar etmiyor. çok eski çağlardan beri zaten canlıların sınıflandırılması böyle bir şemaya dayandırılır. islam tasavvufunda, bin yönden anlatılır bu... ama bir "yaratılış gerçeği" olarak; bir tesadüf ve rastgelelik olarak değil... türlerin birbirine dönüşümü olarak da değil; elan vitalin, yani ilahi fiilin eserleri olarak...
şimdi burada bu kapışmayı isteyen baftan'ın kendisidir. sonra sahadan kaçıp teorisini savunamayan yine odur. o kaçınca, konuya şu veya bu yönünden girmek isteyenler de ortada görünmüyor kısmen haklı olarak... ben buradayım gelirlerse...
ancak bir konuda baftan haklıdır. bilim bazen haddinden fazla ciddi bir hal alıyor ve dine meydan okuyacak duruma geliyor. tarihte nadiren olur böyle şeyler. mesela dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü bilim adamları ortaya attılar ve bu görüş hristiyanlığa çok ağır bir darbe vurdu. hatta hristiyanlar, zulüm ve işkenceyle onları susturmaya çalıştılar. galile enkizisyon ateşinden son anda kurtuldu ve zindanda öldü, dünya dönüyor dediği için...
ama dikkat edilirse, hristiyanlık gerçek bir din değildir, nietzshce'nin deyimiyle tarihin gelmiş geçmiş en büyük hurafesidir. hurafeye karşı akıl ve bilim daima galip gelir. ama gerçek dine karşı savaşamaz. çünkü bize ölümden sonra ne olduğunu bilim söyleyemez. allah var mıdır, yok mudur, cennet cehennem var mıdır, yok mudur; bunlar aklın ve bilimin ötesinde kalan konulardır. bunun en büyük delili de hawking'dir. hawking fizikte, kainatın bir başı olduğunu ve bir sonu olduğunu ispat düzeyine çıkarır ve maddenin "yaratılmamış - ezeli" olduğunu savunan her türlü felsefeye en büyük darbeyi vurur. ama kişisel inanç olarak, allaha inanmaz. daha doğrusu, bazen inanıyorum der, bazen inanmıyorum der. bilimsel akıl budur.
şimdi bu bilimsel akıl, galile ve kopernik'in hristiyanlığa yaptığını, evrim teorisi yoluyla islamiyete yapmak isstiyor. fakat bu sefer olay farklı. iki yönden: birincisi, evrim teorisi bilimsel aklı doyurmuyor ve bir çok yönden bir çok tutarsızlık barındırıyor. ikincisi, islamiyet, evrim teorisinin yıkabileceği bir hurafe zemininde bulunmuyor. bergson'un farkettiği gibi, evrim teorisi, bir çok tutarsızlığından kurtulsa ve ispatlanacak olsa, amaçladığı şeyi değil, tam tersini doğrulamış olacak; yani "tesadüf"ü değil, "yaratılış"ı...
ve sıkıntı tam da burada: evrim teorisi, henüz kendi açmazlarından kurtulmuş değil. çünkü tartışmanın özü, canlılar dünyasında bir evrim hareketi olup olmadığı değildir. tartışmanın özü, canlılar dünyasında tesadüfün ve transformizmin olup olmadığıdır. yani:
- hayatın başlangıcı yaratılışla mı olmuştur, yoksa tesadüfen mi?
- canlılar dünyasında transformizm, yani türlerin birbirine dönüşümü var mıdır?
asıl konu bunlardır ve evrim teorisi bunlar hakkında bugüne kadar hiçbir ciddi delil ortaya koymuş değildir. tam aksine, fosiller ve diğer akli deliller, tam aksi yönde netice vermektedir. bir ara efsane evrimci olarak sunulan dawkins, "tesadüf demekten korkmamalıyız" diyerek bilim çevrelerindeki bütün karizmasını sıfırlamıştır - zaten bilim adamı olarak değeri yoktu, tipik bir şovmendi ya, neyse... bugünkü türlerin milyonlarca yıl önce de dünyada bulunduğu, hiçbir transformasyon geçirmediği bilimsel delillerle ortadadır.
evrim teorisi bu yönlerden sınıfta kaldığı için, birtakım gevezeliklere ihtiyaç duyuyor. işte mutasyondur, genetiktir, embriyonlardır, proteinlerdir vesaire... yukarıda da dediğimiz gibi, bunlar tüler arasında bir geçişim olduğunu göstermiyor ki, sadece türlerin birtakım özellikleri itibariyle birbirlerine benzediklerini gösteriyor...
hayatın, ilkelden mükemmele, basitten ideale doğru bir evrim şeması teşkil ettiğini kimse inkar etmiyor. çok eski çağlardan beri zaten canlıların sınıflandırılması böyle bir şemaya dayandırılır. islam tasavvufunda, bin yönden anlatılır bu... ama bir "yaratılış gerçeği" olarak; bir tesadüf ve rastgelelik olarak değil... türlerin birbirine dönüşümü olarak da değil; elan vitalin, yani ilahi fiilin eserleri olarak...
başta evrim teorisinin ne dediğini bir kenara bırakırsak; yaratılışçılığın tanımında doğaüstü bir güç tarafından yaratılmış olmaktan bahseder. yani fizik kurallarına aykırı olmak. yani doğal olmayan bir şeyler...
denenmeyen, gözle görülmeyen ve sorgulanmayan.
evrim teorisi ise; olmuş olabileceklere daha yakındır. 4.6 milyar yıllık bir evrende (bunu dakikaya indirgersek 46 dakikalık bir evren ve biz 8 dakikadır bu evrende mevcuduz insan olarak) ilk başta koaservatlar oluşmuştur. yani ilkel hücre diyelim.
koaservatların oluşması o kadar kolay olmamıştır. milyarlarca belki daha fazla hatalı dizilim, deneme, yanılma vs.
koaservatlar cansız moleküllerin bizim tabirimizle "doğru" dizilimiyle canlıları ortaya çıkarmasıyla oluşmuştur.
yani yine bizim deyimimizle; koaservat "yanlış dizilince cansız; doğru dizilince canlı" ortaya çıkmıştır. bu tamamen koaservatların dizilimine ve olasılıklara bağlı bir durumdur.
yani vücudumuzdan tek bir hücre, molekül, atom, parça vs çıkarmadan sadece dizilimlerin yerini değiştirerek kendimizi cansız hale getirebilmemiz mümkündür.
koaservatlar bizim tabirimizle "doğru" dizilim sayesinde oluşmuştur ve "canlılık" bundan ibarettir. biz bundan ibaretiz.
denenmeyen, gözle görülmeyen ve sorgulanmayan.
evrim teorisi ise; olmuş olabileceklere daha yakındır. 4.6 milyar yıllık bir evrende (bunu dakikaya indirgersek 46 dakikalık bir evren ve biz 8 dakikadır bu evrende mevcuduz insan olarak) ilk başta koaservatlar oluşmuştur. yani ilkel hücre diyelim.
koaservatların oluşması o kadar kolay olmamıştır. milyarlarca belki daha fazla hatalı dizilim, deneme, yanılma vs.
koaservatlar cansız moleküllerin bizim tabirimizle "doğru" dizilimiyle canlıları ortaya çıkarmasıyla oluşmuştur.
yani yine bizim deyimimizle; koaservat "yanlış dizilince cansız; doğru dizilince canlı" ortaya çıkmıştır. bu tamamen koaservatların dizilimine ve olasılıklara bağlı bir durumdur.
yani vücudumuzdan tek bir hücre, molekül, atom, parça vs çıkarmadan sadece dizilimlerin yerini değiştirerek kendimizi cansız hale getirebilmemiz mümkündür.
koaservatlar bizim tabirimizle "doğru" dizilim sayesinde oluşmuştur ve "canlılık" bundan ibarettir. biz bundan ibaretiz.
konu sadece doğru dizilimle alakalı olsaydı evrim oldukça kolay kanıtlanırdı. zira bugün oldukça kompleks olan rna ve dna labratuvar ortamında oluşturulabiliyor. lakin çalışmıyor. canlılık işlevlerini yerine getirmiyor. çünkü canlılık 2 tane organik molekülün yanyana gelmesi değildir. öyle olsaydı ölüm olmazdı ve istediğimiz kadar frankenstein yaratabilirdik
iyice saçmalanmaya başlanmıştır.
ateistlerin kendi aralarında tartışması gereken durumdur. işin içine inananları almak çok saçma, kreşe giden çocuğu kppss'ye sokmak gibi bir şey.
arkadaşlar bir gelir misiniz, sayın dostlarım,
arkadaşlar "evrim teorisi" "yer çekimi kanunu" gibi bir kanundur!
yer çekimi kanununu kafanıza göre "ben inanmıyorum lan buna!" diye nasıl reddedemiyorsanız bunu da reddedemezsiniz, ha diyorsanız ki ben bir orta doğu bireyiyim o zaman buyrun, özgürsünüz!
dostlarım, evrim teorisi maymundan geliyoruuuzzz, oleeey maymundan geldik demiyor! burada bir anlaşalım.
en temelde diyor ki hepimiz bir yıldız tozuyuz,
"doğru" dizilenlerimiz "canlı" olmuştur, "yanlış" dizilenlerimiz "cansız" olmuştur,
bu doğru dizilenler ise milyonlarca yılda coğrafi ve benim aklımın ermediği (ifade edecek bilgiye vakıf değilim) bilumum sebepten ötürü evrimleşerek bugünlere gelmiştir.
maymunlara gelince maymunlar bizim kuzenlerimizdir,
genlerimiz arasında çılgınlarca benzerlik vardır zaten! bilim ulan bilkim diyor bunu!
arkadaşlar benim ananem 71 yaşında,
evrim teorisine inanıyor lan,
yemin ederim inanıyor! ve inanmamak için kör olmak lazım diyor kendisi.
bu konuyu herkesle, her türlü tartışırım da açın artık iki site karıştırın yeter lan,
maymundan gelmiyormuşlar bilmem ne...
e höh e oha artık!
arkadaşlar "evrim teorisi" "yer çekimi kanunu" gibi bir kanundur!
yer çekimi kanununu kafanıza göre "ben inanmıyorum lan buna!" diye nasıl reddedemiyorsanız bunu da reddedemezsiniz, ha diyorsanız ki ben bir orta doğu bireyiyim o zaman buyrun, özgürsünüz!
dostlarım, evrim teorisi maymundan geliyoruuuzzz, oleeey maymundan geldik demiyor! burada bir anlaşalım.
en temelde diyor ki hepimiz bir yıldız tozuyuz,
"doğru" dizilenlerimiz "canlı" olmuştur, "yanlış" dizilenlerimiz "cansız" olmuştur,
bu doğru dizilenler ise milyonlarca yılda coğrafi ve benim aklımın ermediği (ifade edecek bilgiye vakıf değilim) bilumum sebepten ötürü evrimleşerek bugünlere gelmiştir.
maymunlara gelince maymunlar bizim kuzenlerimizdir,
genlerimiz arasında çılgınlarca benzerlik vardır zaten! bilim ulan bilkim diyor bunu!
arkadaşlar benim ananem 71 yaşında,
evrim teorisine inanıyor lan,
yemin ederim inanıyor! ve inanmamak için kör olmak lazım diyor kendisi.
bu konuyu herkesle, her türlü tartışırım da açın artık iki site karıştırın yeter lan,
maymundan gelmiyormuşlar bilmem ne...
e höh e oha artık!
Şimdi paçalardan oluk oluk bilim akacak.
Buralar hep bilim dolacak birazdan.
Buralar hep bilim dolacak birazdan.
sen meymundan geliyorsan bizi bağlamaz, bizim atamız adem aleyhisselatu vesselamdır.
diye damlarlar şimdi, sözde laf soktuklarını düşünerek.
az çok mürekkep yalamış ama yanlış yeriyle algılamış tiplemeler de;
ispatlanamamıştır, ispatlansa kanun olurdu der.
hep aynı kısır döngü. gerenk yok.
diye damlarlar şimdi, sözde laf soktuklarını düşünerek.
az çok mürekkep yalamış ama yanlış yeriyle algılamış tiplemeler de;
ispatlanamamıştır, ispatlansa kanun olurdu der.
hep aynı kısır döngü. gerenk yok.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar