bugün

2013 temmuz ayıydı. ''erkek adam ağlar mı'' diyen pragmatist ibneler konuşmasın hiç.(ağlar amk)

zaten sabaha kadar uyuyamamış bünyem günün ışımasıyla beraber daha fazla yatak hapsine dayanamayıp yataktan çıktı...

kalkıp paketi yokladım, şöyle 1- 2 dal sigara kalmıştı. ağzımda geceden kalan bira tadı gögüsümde büyük bir ağırlık, sanki günlerdir madenlerde çalışıyormuşcasına bir yorgunluk, tüm bu hissedilenler eşliğinde çapaklı gözlerle, kirli dağınık saçlarla ilk sigaramı aç karna yaktım.perdeyi aralayıp şöyle bir gökyüzüne baktım. idamı bekleyen mahkum gibiydim.

sigaranın sonunu beklemeden attım camdan, önce şöyle bir kendimi kokladım, aynaya baktım, bir duş almak gerekti. telaşlı ama bir o kadar ağır adımlarla küvete uzandım ve musluğun soğuk kısmını çevirdim.

içime gelen titreme acımı hafifletiyordu. bir şeyler diyeceğim ve her şey düzelicek ama ne diyeceksin??
doğru cümleler ne düşün hadi ?

aslında içten içe biliyordum. içinde olduğum küvet bana musalla taşı gibi geliyordu. son bir hamleyle çıktım banyodan, bilgisayarın başına oturdum kafam dağılsın istedim, ''eski fotoğraflara bakma sakın bakma'' diye kendimi uyardım ama baktım.

allak bullak olmuştum ve buluşma saati geldi.

üzerime onun en sevdiği tişörtü, bana aldığı pantalonu giyip evden çıktım.

hava bir hayli sıcaktı. kafamda düşünceler silsilesi vardı. biliyorum hala beni seviyor ayrılmayacak, yapamayacak, sen de pozitif ol, kızı germe dedim adımlarım eşliğinde.

sonra onu uzaktan gördüm. biraz buruk gülümsedi, öyle bir gülümsedi ki o an anladım''çok sevdim çok güzel şeyler yaşadık ama artık bitti seni hiç unutmayacağım'' gülümsemesiydi.

nasıl demeyin, bir gülümseme anlatır bazen her şeyi.

yanıma geldi. anlamıştım zaten, konuyu değiştirmeye çalıştım, ''bilet aldım hadi sinemaya gidiyoruz'' dedim.
ismimi söyledi, (yumuşak ama kararlı bir tonda) duymamazlıktan geldim. ''tamam söz bu sefer senin istediğin filme gidicez dedim'' tekrar ismimi söyledi, (aynı tonda) durdum ona baktım ''gitme'' dedim.

sen benim tek ailemsin dedim. sen de giderken kimsem kalmaz dedim. seni hala 3 yıl önceki kadar seviyorum sakın gitme dedim.

''biliyorsun hem ailem seni istemiyor hem ben artık sevmiyorum üzgünüm'' dedi...

ne kadar kolay söylemişti ''sevmiyorum'' kelimesini, ne kadar da basitti 3 yıllık ilişki sonrası, bir zamanlar ''seninle evleneceğim'' demiş birisi için, ne kadar kolaydı!

hiç bir şey diyemedim sadece gözlerimden yaşlar süzüldü. boynuna sarılıp ağladım hüngür hüngür, hani erkekler ağlamaz derler ya, çok kral ağlarmış hacı ben o gün öğrendim.

yapma dedi, o da ağlamaya başladı. olduğumuz kaldırıma oturdum. ne çevreden bana bakan insanlar, ne erkeklik onurum, hiç bir şeyin önemi yoktu. o da yanıma oturdu, ağlayan gözlerime baktı. hiç bir şey demeden 2 dakika öyle bakıştık sadece.

anlamlı bir şey diyecek zannettim ''ağlayınca gözlerin yeşile çalıyor'' dedi gözlerimi sildim istemsizce güldüm ama içim acıdı aslında daha anlamlı diyecek bir şeyi olmalıydı. böyle şaka gibi bir son cümle olmamalıydı.

+sonra yanımdan kalktı tamam dedi gitmeyceğim dedi
-nasıl dedim seviyor musun hala beni (bir an için en mutlusu oldum evrenin)
+hayır sevmiyorum ama sen düzelene kadar yanındayım ama sonra giderim dedi...
-kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim. sesim titredi hayır hayır istemiyorum git tamam dedim.

arkamı döndüm, ismimi söyledi gözümden yaşları silip adımlarımı hızlandırıyordum.
tekrar ismimi yüksek sesle söyledi, uzaklaşmıştım kaçar gibi yürüyerek.
hala ağlıyordum ve adımlarım artık koşar adımlara dönmüştü.
son bir kez, mesafenin etkisiyle ''seni seviyorum''u cılız bir şekilde duydum ve arkamı dönüp tekrar ona koştum.

son paragraf benim olmasını istediğim senaryoydu ama sondan bir önceki paragraf gerçek hikayemin sonuydu.

işte böyle kaybettim ben hayata...
3 öğün dinlediğim anılardır.
hanim her yıl 15 , 20 günlüğüne kozlu ya babaevine gider . 25 yıldır terkedilirim .
Vakit tamam seni terk ediyorum. Bütün alışkanlıklardan öteye.
yıl 1988, ilkokul 1 deyim, büyük tutku ve aşkla birbirimize bağlandığımız sevgilim emel ile buluşacağım merdiven altında beklemekteyim. canım sıkıldı bir tane sakızım vardı attım ağzıma bir iki çevirdikten sonra birden emel belirdi önümde,

emel: saul bana da sakız verir misin?
saul: yok ki emelim bir tane vardı
emel offf iyi ya tamammmmğğğğ
(o anda içim koptu, birden kalbimde ağrı hissettim)
saul: al aşkım ben çiğnemeyeceğim senin olsun
emel: ayyyy aşkım ya, çok tatlısın..... ama bunun şekeri bitmiş, sen ne biçim sevgilisin be...

diyip uzaklaştı, bir gün sonra elinde bir paket sakızla gelen utku ile çıktığını öğrendim...
Terk edilmek yada terk etmek bütün mesele bu.
dün yediğim adana dürümün vücudumu terk ettiğinde verdiği acı kadar fena bir terk edilme anım olmadı.
eski kız arkadaşım mutfakta bişeylerle uğraşırken, sibel çabuk gel annen bir filmde oynuyor diye seslenmiştim.
gelip açtığım pornoda zıplayan kadın görünce elindeki tasları üstüme atıp çekip gitmişti. ertesi günde hat değiştirmiş ben gülmekten durduramamıştım onu sonra baha şarkıları dinleyerek 2 ay içerisinde bu pornografik ayrılığı atlatmıştım.
istanbulda yağmurlu bir sabah beykoz kıyılarında yaşadığımdır;
bekes man; simid yiyelim mi?
x; boşver simidi.
bekes man; neden?
x: çünkü seni artık seve(!)miyorum.

ve çekti gitti. yağmur yağdı. yağmur fena yağdı. bende gidip simidimi yedim. susamlara daldım. ve niçin ortası boş diye düşünmeye zorladım kendimi. ama yağmur fena yağdı ha. ben ağlamadım. yağmur yağdı. çıkışta da param çıkışmadı. bu benden olsun dedi simitçi.- aşinalık barmenedir ve fakat çay simit yanında dahi haysiyetlidir.- eywallah dedim. param yoktu. artık beni sevemezdi. gözleri güzeldi.
15-18 yaş arası bi dönemimdi.bir festivalde tanışıp daha sonra bir daha görüşemediğimiz bir bayan vardı.internette ilişkiyi sevgililiğe taşıdık.daha sonra sürekli hastanelere gittiğini duydum.çok güzel değildi ama kalbi dünyanın en güzel kızından daha güzeldi belki.onu çok sevip benimsemiştim.aşık olmadım ama sevmiştim.ben daha aklı başına yeni gelmiş ergen onu çok önemsiyordum.1-2 yıl sonra buluşmaya karar verdik.taksimdeydi.burger king in tam karşısındaki yerde polis barikatının köşesinde konuşuyorduk,daha 15 dakika olmamıştı.sonra ağzından "ben kanserim,doktorlar şu kadar gün yaşayayabiliceğimi söylediler,seni kendime daha fazla bağlamak yada üzülmeni istemiyorum" sözcükleri döküldü.ben ayrılıyor olmamıza onun kanser olmasından daha çok üzülmüştüm.çocuk aklı işte.şaka gibiydi.ayrıldık bir kaç ay sonra ailesine ulaştığımda,hayatını kaybettiğini öğrendim.

bir diğeri ise,çok şirin haddinden fazla şirin bi kız arkadaşım vardı,aylarca mutlu mesut geçindik.daha sonra yine bir taksim akşamıydı,gün bitiyor evlerimize dönmeye karar vermiştik ki,ben kötü bir pot kırdım ve ilişkiyi ayrılık derecesine getirdim.kavgalar,tripler de son zamanlarda oldukca fazlalaşmıştı.soğuma dönemindeydik ikimizde.otobüse doğru yürürken biryerde durup ayrılık kararı aldık.bir daha görüşmemek üzere diye sözleştik.o zamanlar bu "ıssız adam" filmi yoktu tabi.ama izleyen bilir son sahnesinde dönüp birbirlerine koşup sarıldıkları bölümü.tıpkı ona benzeyen bi sahne yaşandı.ama bizimki şöyle gerçekleşti;
ikimizde ayrılık kararı sonrası ters yönlere gitmeye karar verdik,o yukarı otobüse bense biraz kafa dağıtmak için tünele gitmeye karar vermiş bir kaç adım atmıştık ki.ayrılık konuşmamızı duyan bir ara sokaktaki müzisyen,o zamana kadar hep dinlerken birbirimize sımsıkı sarıldığımız parçayı çalmaya başladı badem*-sen ağlama ..dönüp koşarak sarıldık.daha sonra son kez öpüşüp ayrıldık.
AŞTi'de oturuyoruz, yağmur öncesi nemi gibi basıyor ayrılık, anlıyorum!

AŞTi'deyiz, normalde severim burayı, bazen biner Sivas'a sevgilimin yanına kahvaltıya giderim bazen de memleketime götürür beni bu işletme!

AŞTi'deyiz, otobüs istanbul'a yol alacak, sevdiğimi yanımdan alıp götürecek ve en acısı, farkındayım; ayrılık, yağmur öncesi nemi gibi üzerime çörekleniyor. Gözlerimiz birbirine sarıldığında nem dağılıyor, gök gürlemesi gibi yarılıyor göğsüm! Gözlerimi saran bulutlar salıveriyor kendini... Hani erkekler ağlamaz diyorlar ya evet, ben ağlamadım...

Buna ağlamak denemezdi çünkü bu ağlamak üstü bir şeydi!

Bir saat boyunca ayrılacağımızı, beni bırakıp gideceğini bildiğim halde ona yakın olmak istedim. Son bir saat, 4 yıllık bir özlemle gözlerini seyrettim. Sanki daha önce hiç görmemişim gibiydi o kapkara güzel gözleri...

Saat geldi, perona doğru yürüyorduk... Son kez elini kavradım, buz gibi ellerimle... "Üşüdüm!" deyince kıyamadım istemeye istemeye hemen bıraktım ellerini! Sarıldık, ben sımsıkı sarıldım daha sıkı sarılırsam belki gidemez diye düşünerek, sarıldım... Daha sıkı!

Otobüs AŞTi'yi terk ederken ben titreyen ellerimle sigaramı yakmaya çabalıyordum, rüzgâr bile bana muhalefetti! Yakamadım bir türlü... Sigaram yandığında benim de genzim yanıyor; gözlerim dumanlanıyordu.

Zihnim kararmıştı; gece saat bir buçuk... Metro yok, otobüs, minibüs bi bok yok... Ceplerimi yokluyorum, param var çok şükür ama ayın sonunu aydınlık göremiyorum.

Atlıyorum taksiye adresi veriyorum... O istanbul'a gidiyor ben Ankara'da karanlığa gömülüyorum!

O gün bu gündür istanbul'u sevmiyorum!
En ilginci terk edildiğimi anlamamamdı... Basit bir tartışma sonrası konuyu kapattığımızı sandım,ikimiz de biraz sıkılmıştık.Üstüne düşmedim,birkaç gün sonra nasılsın diye aradığımda biz ayrılmıştık o gün dedi.