bugün

gerçekten güzel oluyor bunlar. bi de zekiler vesselam. ölürüm o çakır gözlere ben* çok şey katmışlardır türkiye'ye ve geldikleri ülkeye de. onların sayesinde, yugoslavya'da türkçe bilen insan sayısı küçümsenmeyecek kadar fazladır.
ırkları gereği beyaz tenli uzun boylu insanlardır. avrupa ırkları içinde arnavutlardan sonra en sinirli ırk olarak bilinir
--spoiler--
bir barda kavga çıktığında bira şişesini kendi kafasında kırarak saldıran birini görürseniz emin olun ki o sırp kökenlidir
--spoiler--
sırp göçmenlerin sayısı azdır.
genellikle müslüman boşnaklar türkiyeye göç etmişlerdir.
--spoiler--
Türkiye'de tutulan istatistiklere göre bu ülkeye 1946 ile 1968 yılları arasında 159.030 nüfuslu 41.950 aile gelmişti.

Türk bilimadamı Altan Deliorman, 1971 yılında Yugoslavya'dan Türkiye'ye 200.000 kişinin, bir diğer bilimadamı Cevat Geray ise 283.000 ila 500.000 arasında kişinin göç ettiğini düşünmektedir. Yugoslavya Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk Dairesi'nin bilgilerine göre 1970 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nde savaştan sonra Yugoslavya'dan gelen ve "Göçmen" olarak tabir edilen kişilerin sayısı 300.000'dir.

Göçmenler istanbul, Adapazarı, izmir'in kenar bölgelerine yerleşip, orada kendi mahallelerini kurmuşlardır; Pendik, Beşyüzevler, Kartal, Küçükköy ve Yıldırım mahallesi gibi mahalleler bunlar arasında sayılabilir. Küçükköy 1958 yılına kadar şehre bağlanmamış bir köy olup, Yıldırım mahallesinde ilk göçmen evi aynı yıl yapılmıştır. 1970 yılında bu mahallede, Yugoslavya'dan gelen 20.000 Yugoslav Göçmeni Boşnak'ın yanında az sayıda Bulgar Göçmeni Türk'ün de yaşadığı biliniyor.

Aynı yıl Küçükköy'de 25.000 Yugoslavya Göçmeni vardı. istanbul'un Asya yakasındaki Pendik ve Kartal'a genellikle Yenipazar'dan gelen göçmenler yerleşmişti. istanbul içindeki Bayrampaşa, Sefaköy, Zeytinburnu, Yenibosna ve diğer mahallelerde de Yugoslav Göçmenleri oturuyordu. Burada da onları pek rahat bir hayat beklemiyordu. Sokaklar genellikle bakımsızdı ve sadece şehir dışına giden yollarla bağlantılı ana cadde asfaltlıydı. Yolları arazi sahipleri yaptırır ve Yugoslav göçmenlerine arazi satışı yaptıklarında, fiyata bu maliyeti de kadarlardı. Arsa fiyatları arz ve talebe göre değişiyordu.

1958 yılında arsanın metrekaresi 3 lira iken, 1968 yılında Yugoslav göçmenlerinin ani gelişleriyle bu fiyat 100 liraya kadar yükselmişti. 70'li yıllarda göç şiddetinin azalmasıyla bu fiyat 50 liraya kadar düştü. Göçmenler evlerini yaptırabilmek için bankalardan yüksek faizli kredi almak zorunda kalmışlardı. Çok ağır işlerde çalışıyor ve bazıları da çalışmak üzere batı ülkelerine gidiyorlardı. Zamanla çoğu kişi hayatını bir düzene koymayı başarmış ve göçmenlerin içinden tanınmış iş adamları, tüccarlar ve siyasetçiler çıkmıştı.

Bilimadamları ve araştırmacılar göçmenlerin yaşadıkları bu şehir, kasaba ve köyleri şöyle saptamışlardı:

Şehirler; istanbul, Ankara, izmir, Bursa, Edirne, Konya, Adapazarı, Adana, Eskişehir, Manisa, iZmit, Yalova ve diğerleri,

Kasabalar; Biga, Erdek, Karamürsel, inegöl, Söke, Burhaniye, Urla, Aydın, Bilecik, Arifiye, Kilikya, Kütahya, Turgutlu, Çanakkale, Denizli, Muğla, Ceyhan, Havza, Keşan, Gelibolu, Kuşadası, Ayvalık, Yenişehir, Balıkesir, Bergama, Efes, Kırıkkale, Sincan, Maraş, Çankırı ve diğerleri.

Köyler; Domaniç, Yeniköy, Kalafat (Bosnaköy), Yazlık, Karaman, Köseömer, Çavuşköy, Bahçeköy, Çataltepe, Samatlı, Tuzla, Karapınar, Çukurçeşme, Selçuk, Halilbey, ihsaniye, Balıklı, Poyrazlı ve diğerleridir.

Yugoslavya'yla Türkiye arasındaki anlaşma sebebiyle Yugoslavya vatandaşlığından çıkan tüm aileler, Türkiye'ye gelir gelmez soyadlarını değiştirmek zorunda kaldılar (istisnalar hariç). Tümü kendi "iç" ile biten soyisimlerini Türkçeleştirerek veya yeni soyisimler alarak değiştirmişlerdir. Çoğu aile geldiği yerin, bölgenin adını ve kısaltmasını almıştır; Akova veya Sancaklı soyadları bu duruma örnektir. Bazı göçmenler ise Deniz, Yıldız, Demir, Albayrak gibi yeni soyadlarını tercih etmişlerdir.

Ağagüllü'lerin önceki soyadı Hafızoviç'tir. Efsanevi Şemsi Paşa Bişeviç'in sülalesi Erik soyadını almıştı. Sancaklılar; Kalkan, Erden, Demirok, islamoğlu, Salpata, Öztürk, Koç, Atasever, Kahraman ve benzeri soyisimleri aldılar.

Yugoslavya Göçmen Dairesi'nin 1975 yılına ait belgelerinde Türk şehirlerinden;

- Ankara'da 5.805,
- Bursa'da 28.140,
- istanbul'da 95.197,
- izmir'de 55.871

Yugoslav Göçmeni yaşadığı belirtilmişti. Manisa Belediye Başkanı'nın söylediğine göre bu ilde yaşayan 86.000 vatandaştan 60.000'i Yugoslavya bölgesinden gelmişti. Göçmen Dairesi'nin kesin olmayan verilerine göre 70'li yıllarda Türkiye'de ilk Yugoslav göçmenlerinden ve yeni nesilden 2 milyon kişi yaşıyordu.

Bazı aileler yüzyıldan, hatta daha uzun zamandan beri Türkiye'de yaşamaktadır ve artık dördüncü göçmen kuşağı vermişlerdir. Kendilerini Boşnak olarak adlandıran bu insanlar Türkçenin yanında Boşnakça'yı da konuşabilmektedir.

En başarılı Yugoslav Göçmenlerden biri ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren ENKA Holding'in sahibi olan Şarık TARA göçmenler hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade eder:

"Türkiye'ye gelen gençler geri dönmeyecektir. Sancak'tan gelenlerin çoğu zaten memnun kalmışlardır. Eğer memnun kalmayan birileri varsa, bu onların kendilerinden de memnun kalmadıklarını gösterir."

20. Yüzyılda Bosna-Hersek'ten, Sırbistan ve Karadağ'dan Müslümanların Türkiye'ye göçü Balkanlar'ın yeni tarihindeki en büyük göç dalgalarından biridir. Demografik kayıpların yanında, göçmenlerin yokluğu, yaşadıkları şehir ve bölgelerde, kültürel ve manevi yapıyı da baştan aşağı değiştirmiştir. Böylece terk edilen şehir ve bölgelerde, yaşanan eski tecrübelerden hiç de farklı olmayan bir şekilde, Müslümanların maddi ve manevi değerleri, sayısız kültür hazinesi eserle birlikte, sistematik olarak yok edilmiştir.

işte bu göçler bizlere bir anlamda, tarihin bir tekkerrürden ibaret olduğunu da böylece göstermiştir.

devam edecek..

Hayri KOLAŞiNLi / Muhacirlerin izinde
--spoiler--
(bkz: yugoslav olunca kendini bir bok zannetmek).
karakteriyle, gururuyla, etik anlayışıyla, atalarıyla, askeri manada stratejik zekalarıyla gurur duyuyorsa o kesin arnavuttur.

sanat anlayışıyla, akademik kariyeriyle, sağ duyulu ve nazik oluşuyla, ticari manada stratejik zekalarıyla gurur duyuyorsa o kesin boşnaktır.

eğlenceli karakteriyle, devamlı pozitif olmasıyla, hem kuzeyli gibi ciddi hemde akdenizli gibi sıcakkanlı olmasıyla, çalışma disiplini ve güzel yemekleriyle gurur duyuyorsa o kesin balkan türküdür.

sarı-kahverengi saçı, beyaz teni ve uzun boyuyla gurur duyuyorsa o kesin sırptır. çünkü gurur duyacak başka hiç bir özelliği yoktur.

işte türkiye'de yaşayan yugoslav göçmenler genel itibariyle böyledir.
#10486437<- (bkz: hadsiz)

türk kızlarıda kollarını açmış seni bekliyorlardı !
Balkan göçmenlerini geldikleri ülkelere göre yugoslav,bulgar,yunan,arnavut diye ayırmak yanlış olacağı gibi büyük çoğunluğu Türk kökenli olup çoğu gerçekten çalışkan,bilgili,üniversite okuyan insanlardır. Türkiye'ye gelmelerinde hiçbir sakınca yoktur zira ne gericiliğe ne de bölücüğe meyl etmezler. Ortadoğu halklarından ziyade yugoslav göçmenlerinin Türkiye gelmesini misliyle tercih ederim. Türkiye'nin değişik bakış açılarını kazanmasını sağlarlar. Hatta yugoslav göçmenlerinin gelmesi teşvik edilmeli ve mümkünse g. doğu ve doğu anadoluya yerleştirilmeliler. Böylece o bölgedeki insanımız da daha medeni ve demokrat olacağı gibi feodalite ve tarikat etkisinden de uzak durmuş olacaktır.
sene 1956 diye başlar bizim şu an yaşadığımız topraklarla hikayemiz..
*nano'mun gözleri dolar, belli belirsiz bakar kireç boyalı duvarlara uzun uzun. dedo'm onun aklının kapının önündeki begonyalarda kaldığını anlatmaya çalışır, yarı yugoslavca yarı türkçe. kuzinenin üstünde çay kaynar kaynar kaynar. amcan daha 14 aylık diye başlar söze nanom, gözleri novipazar yeşili ve yanağının üzerine düşer bir tek damla gözyaşı, silmez bile, devam eder anlatmaya. dokuz kardeş düşmüşler yola, dokuzu da evli. en büyüğü altı, en küçüğü bir yaşında on bir çocuk, cepleri boş, yürekleri iman dolu. trenlere doluşurlar evvela, sonra arabalara, sonra yaya. inerler elbet sonunda yeşil bir yaylaya. adı adapazarı. tırnaklarıyla, imanlarıyla, güçleriyle çalışmışlar durmadan, caddelerinde lamba olmayan sokaklarda.
ve bir gün yolunuz düşer de uğrarsanız bizim sokağa
saçları sarı ufak bir çocuk 'ya sam dobro' diye atlar mutlaka kucağınıza.
canınız börek çekerse, ya da isterse soka.
öz vatanımda, içimizde koskoca bir cumhuriyettir yugoslavya.
bej renkli şortları pek giymezler.
Sığıntı oldukları halde kendilerini türklerden üstün görürler.