bugün

türkiye'de, yerleşim alanları içerisinde "güvenliği sağlamak", "toplum refahını üst seviyede tutmak" ve "sosyal yaşantıyı denetlemek" gibi asli görevlerinin yanısıra "alakasız insanların götünü korumak", trafikte seyreden "makam aracına yol açmak" gibi farazi işlerle de uğraşan polis memurlarımız ve aynı memurların halkın zihninde sahip olduğu çağrışımlardır.

türk polisi, türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan (ve pür-ü pak bir sicile sahip olan) şahsımın güvenliğinden sorumlu olmasına rağmen; şahsım tarafından "güvenilmezliği" temsil ediyor. istisnaları olsa da yabancı şubedeki rus ablalarla "grup seks" yapanından tutun da sırf ahlaki bulmadığı için bu ablalara karşı çeşitli ve sapkın bir işkence kültürünü sergileyen(evet, işkencenin kendisi bir sapıklıktır ama bunun katmerli halini düşünebilirsiniz bu noktada.) gibi gelmektedir. veya aldığı emir doğrultusunda, yaptığı şeyin "yanlış" olduğunu bile bile yanlışa imza atmak zorunda kalanları...

öte yandan şiddetin tâ kendisini de çağrıştırır. ki buna karşı çıkacak olanlara her sene açılan "polis kadrosunu" örneklemek adına sunarız. 500 erkek öğrenci kabul eden bir pmyo, ancak 5, maksimum 10 kadın öğrenci kabul eder. çünkü kadınların yapısı, şiddete karşı pek de kullanışlı değildir.

kimisi için "rüşveti", "yolsuzluğu", "denetimsizliği"(bu bana da çağrışıyor), pirelli reklamından öğrendiğimiz "kontrolsüz güç" mes'elesini çağrıştırır. ki "güven" çağrıştırdığı insan sayısı pek azdır.

en azından her defasında "memur bey" demeye özen gösterdiğiniz ve karşılığında size "topraağaam", "birader", "arkadaşım", "hemşehrim" diyorken. "topraağaam" hariç diğer üçü de sivilde ve tanımadığım kişilerce telaffuz edildiğinde mutlak surette kavga çıkmıştır. dolayısıyla türk polisi(geneli itibariyle ve son dönem türkiye'sinde) "iletişimsizlik yeteneği" anlamında da çok derin bir teessir sahibidirler.
(bkz: recep tayyip erdoğan)
(bkz: fethullah gülen)