bugün

the other side of the street, orijinal adıyla o outro lado da rua yönetmenliğini marcos bernstein'in yaptığı 2004 yapımı bir dram filmi.
filmin oyuncu künyesine gelecek olursak, cidden başarılı isimlerin göz doldurduğu bir gerçek. regina rolü ile fernanda montenegro; camargo rolüyle raul cortez seyrine doyum olmayan bir oyunculuk ortaya sunmuşlar. bu ay cnbc e'nin "sinema şöleni" kapsamında yayınladığı the other side of the street filminin konusu ise şöyle özetlenmiş;

"regina, altmış beş yaşında bir kadındır. kocasından boşanmış olan, oğlunu da pek seyrek gören regina polis için gönüllü muhbirlik yaparak boş vaktini değerlendirir. kahramanımız bir akşam gene her zamanki gibi komşuların pencerelerini kontrol ederken, bir evdeki olaylar dikkatini çeker. yaşlı bir adam karısına bir ilaç zerk etmiştir, kadın da ölmüşe benzer. regina durumu derhal polise haberdar eder. ama polis ihtiyar yargıç camargo'yu tutuklamaz. regina da, bu soruşturmayı tek başına sürdürmeye kararı verir.
ancak bir süre sonra yargıç camargo, regina'yı fark eder, ona ilgi duyar ve bir yere çıkmalarını teklif eder. yaşlı kadın, bu teklifi kabul eder. ikisi birbirlerine ilgi duyarlar. böylece marcos bernstein'in filmi, bir anda bir kedi-fare kovalamacasından, bir ikinci bahar aşkı hikâyesine dönüşür."

bu film yalnızlığın filmi gibidir aslında. yönetmen marcos bernstein bu açıdan muazzam bir iş ortaya koymuş. insan ruhuna denk düşen, ifadesi bu denli zor bir şeyi beyazperdeye böylesine güzel sunmak bana kalırsa takdire şayandır. gerek kamera kullanımı gerek ışık - gölge seçimleri ile zaman zaman öyle güzel belirdi ki yalnızlık, bir anda filmin içine girip regina ile birlikte bu eksikliğe bakakalındı, iç geçirildi.
tabi ki tam bu noktada oyuncuların üst düzey performanslarından da söz etmek gerekir. sadece bir bakışıyla dahi içinde bulunduğu ruh durumunu saniyede seyirciye aktaran fernanda montenegro filmin şüphesiz yıldızı.
şimdi buradan sonra yazacaklarım fena halde spoiler içermektedir, bilginize sunulur. ondan sonra vay efendim ben bilmiyordum, vay efendim ben görmemiştim demeyiniz çok rica ederim.

--spoiler--
daha evvel söylediğim gibi yönetmenin yalnızlığı işleyişindeki o ince noktalar filmin temel başarılarından biri. mesela iki saat boyunca en yürek burkan anlardan biri bana kalırsa şu banka soygunu sonrasında yaşadığı şaşkınlığı birilerine anlatmak isteyen regina'nın kendi evini arayıp, kendi telesekreterine konuşması muazzam bir yalnızlık örneğini oluşturur. anlatacak kimsesi yoktur ve evindeki o boş duvarlarda yankılanır sesi. devamında ise deliriyor muyum der kendi kendine. bu oldukça acıdır, acıtandır.
--spoiler--

kısacası bu film yönetmen marcos bernstein'in rejisi eşliğinde yalnızlığı muazzam işleyendir. içinde hayata dair çok mühim bakış açıların yer aldığı ve bana kalırsa seyir zevki yüksek bir filmdir. evet, güldürmez belki. sizi yüksek tonlarda kahkahalara boğmaz, neşelendirmez. lakin iç acıtır bu film...
sorar, sorgulatır.
işte en azından sırf bu nedenle muhakkak izleyiniz, izlettiriniz.
iyi seyirler.