bugün

mükemmel bir enstrumantal, orphaned land parçası.
* israil usulü arabesk. ironik, ilginç...
(bkz: the calm before the storm)
(bkz: inventor of evil)
(bkz: destruction)
çok üstün bir yapıttır bu, öyle böyle değil...
parçanın sonuna doğru bayan vokalinde katkısı ile, kaliteli bir baş yapıt ortaya çıkmış.
hiç şüphesiz ki, insan "hissederse" yapabileceklerinin doruk noktalarındandır. şarkı boyunca egemen olan sessizlik hissi, eser sonundaki yağmur sesiyle doğrulanır ve son bulur, ki bu da şarkının adı itibariyle sürpriz değildir. uzatmadan, mükemmel bir şarkıdır, müziğin insanlar için bir ihtiyaç olduğunun kanıtıdır.
her dinlediğimde beni derinden etkileyen acaip modlara sokan orphaned land in başyapıtlarından
(bkz: intihar ederken dinlenebilecek sarkilar)
hepimizin anlatacak, anlatmaya değer çok şeyi var da kimimiz o en mükemmel kelimelerle dört dörtlük yazılarla alkışı hak ediyoruz kimimiz de, benim gibi, belki de hangisini anlatacağını bilemeyip bir yer arıyoruz. en azından bir kuytu köşe. bu şarkıyı köşem edindim. dinleyip de yazıcam demeyi muhtemelen hiç planlamadığım şeyleri. 'eaammm' ön ekleriyle düşünerek sarf ettiğimi sandığım her bir cümle böyle. düşünemiyor olmanın verdiği sıkıntı... düşünemiyor oluşumu da bir türlü anlatamayışım falan.

şarkı, aynı isimli orphaned land bonus albümünden. cahit oben'in canım kardeşim film müziği etkisini yarattı bende. ilk dinleyişim, buradaki 5 senelik geçmişimde hiç bahsetmediğim, sanırım bir daha da bahsetmeyeceğim bir adam sayesinde oldu. bahsetmem çünkü birbirimizi sürekli hayal kırıklığına uğratıyoruz. bahsetmem çünkü ne desem çok boş kalır. çünkü beni gerçekten seven bir avuç insandan biri. dünyamı ışığıyla karartan. sevgilim değil. arkadaşım değil. kardeşim değil.

dünyanın en güzel şarkılarını onunla, ondan dinledim. en güzel yemekleri yedik beraber. en çok birbirimizle alay edip birbirimize üzüldük. yüreği yarımdır, yarısını kimde bırakmıştır hiç öğrenemedim. benim gönlümün sızısını hiç duymamıştır mesela. varlığından, ondan öğrendiklerimden hep çok gurur duydum. o da öyle hissediyor sanırım benimle ilgili. başardıklarımı, bildiklerimi öğrendiğinde sesinde kuşlar uçuşuyor. bana güldüğünde sesinde kuşlar uçuşuyor. mutluluktan öte, derin, yürek yakan bir şey duyduğum.

onu anlatmak değildi niyetim.

ama onu anlatıcam sanırım.

hiç bilmediğim yollara düşüp hiç bilmediğim yerlere vardım onun için. hiç ummadığı saçmalıklarla karşılaştı benim için. senelerdir böyle, sarkaçlı saat gibi. git-gel. git-gel.

tutup da aşık olmadım ona. oysa öyle güzel bir adam ki. o kadar güzel ki. dokunursam dağılır, dağılırsa yaşayamam. ölmem ama yaşayamam. halbuki o bildik aşk meşk işleriyle parçalayıp pek ala yok edebilirdim hayatımdan. yokluğu zor gelmezdi(?) o zaman. yokluğu çok zor geliyor. varlığına tahammülse hiç mümkün değil. yalnız olduğunu iddia eden kalabalık bir adam. evinde her daim ışıklar... kıskanmaya gücü yetmez insanın. beceremezdim de zaten.

çoğu zaman sırf canımı acıtmak için öyle şeyler söyler ki, acımın şaşkınlığından hissedemez olurum. dilimden tek kelime düşmez. düşse, her bir harfi onlara secde ederek toplar oysa. bazen anlattıklarımın arasından bir cümlede boğulur. boğukluğunu yutkunur, sanır ki bilemem.

gözüme güzelliği dışında, damla yaş akıtmadan yas tutan bir adam. samimiyetiyle daha da güzelleşen. acısını sessiz sessiz derimden içeri sızdıran. zalimlerden razı değil. zulümden yana değil, benim dışımda. bir yanı deniz, bir yanı toprak.

eskiden hayal ediyorum sanırdım onu. gerçeküstü bir şey yaşandığından değil. aksine bu kadar sahici bir hissi duyan kaç kişi vardır, bilmem. adımız yok bizim. hikayemiz yok. ortaklığımız yok. yakınlaşmamızın bir hududu yok, yakınlaşmamızın birbirimizden öte bir umarı yok. bu yüzden saçmalık derecesinde sahi işte.

şarkı bana ondan, kırgınlığından geldi. canımın ne çok içi, ne çok.

sahi, o gece hangi şiiri okumuştum sana?