bugün

hatırlanınca gülümsememize sebep olan anılar.

bir keresinde sanırım ben 9 kardeşim de 7 yaşında falandık bir tatil köyüne gitmiştik. kocca otelde sadece 6 tane türk aileydik ve geri kalanları almandı. bundan sonrasını bir akşam restoranda oturanların gözüyle anlatıyorum. birden otelin çimenlik bölgesinin oralardan alışılmadık sesler gelmeye başlamış. tabi bizimkiler, diğerlerininkiler * * koştura koştura çimenliğe gelmişler. durum şu: yaklaşık 10 adet türk veledi ellerde sopalar, allah allah diye bağırarak alman çocuklara saldırıyor. neyse ki ayırdılar da kurtuldular elimizden. bir de en çok azarı ben yemiştim, aralarındaki tek kız olduğum için...* *
kuzenle ev eşyası keşif günlerimizde benim dolabın üstünden düşmem, ve kuzenimin başımda nolur ölme die ağlaması benim kalkıp ölmedim demem üzerine beni dövmeye kalkışması. cocukluk işte. ahah çok güldüm.
yaramazlık yapmam sonucu annemin bayonun kapısının arkasına saklanıp beni deli gibi ağlatması.

-anne sakın beni bırakma; valla birdaha yapmayacağım söz veriyorum annecim nolur ühüüüüü
+ahahah korktun dimi? nasılmış bir daha yapmak yok.

annemde benimle beraber büyüdü sanırım. ahaha.
bes yasinda ancak varim, köye gitmistik. benimle ayni yasta olan teyzemle ahira gittik. orda yatan benim kadar hindiyi kaldirip altindaki elliye yakin yumurtayi olanca gücümle tek tek yere firlatarak kirmistim. o an aldigim zevki hala unutamam. sonra ninem geldi, bir güzel teyzemi patakladi, halbuki zavalli kizcagiz beni uyarmisti, ama ben kan tadini almis köpekbaligi gibi kirdikca kiriyordum. isin komik tarafi, hicte pismanlik duymadim, ne caniymisim ya.
yatma vakti geldiğinde abimin yorganı üstüne çekip "esens bak ben burda hamburger yiyorum cips yiyorum ama sana vermem." diye beni ağlatması. (bkz: ne aptalmışım) (bkz: ne safmışım)
çocuklar sokaklardan henüz çekilmemiş. o vakitler sokakta bir şeyler yemek de pek bi güzel şey. yaşça benden büyük bir arkadaşım elindeki narı yerken bana da ikram ediyor. ben "sağol" demişim ama aynı anda elim "alayım" demiş. mahcub olmuşum.
Ben daha çok küçük yeni yeni konuşmayı öğrenmiş bir çocukken sofradaymışık.Büyükbabam sütüme şeker koymuş, ben sinirlenmiş ve "O şekeri sütten ayıkla !!" demişim. Büyükbabam tabi ki yapamayınca "O zaman sütü sofraya döööök !" demişim. Büyükbabam dökmeyince de ağlamaya başlamış ve "sütü sofraya döööök !" diye bağırmaya başlamışım. Büyükbabam en sonunda sinirlenmiş sütü sofranın ortasına dökmüş. Ben de "Tamam şimdi de o sütü bardağa geri koy" demişim.
Yavru iken aldigimiz kopegimizin, yine ortaokula gidecegim bir gunun oglesinde binecegimiz otobusun icine dalmasi. Otobusun icinde oturan tum yolcularin ayaklanip bagirmaya, ciglik atmaya baslamasi. Kadin yolcularin ayaga kalkmayi yeterli gormeyip koltuklarin uzerinde ziplamaya baslamalari. kopegimin sanki dumduz ova da kosarcasina dilini disari dusurerek yaptigi isten zevk aldigini gostermek istercesine havlamalarina devam etmesi. O arada otobus soforunun ayaklanmasi ve 'kimin bu kopek, hemen ciksin ortaya, atsin su iti disariya' diye heyheylenmesi. Bu arada benim milletin haline gulmekten yerlere yatar duruma gelmem ama 'kopek benim' demektende cekinmem. Ki millet cildirmis durumdaydi o anda linc ederlerdi beni alimallah! En sonunda soforun orta kapiyi acmasiyla kopek disari atabilmisti kendini.

simdi aklima geldikce birak tebessumu bana hala kahkahalar attirir.
Çamaşur suyu içmek garip bir olay olsada başından geçen *bir insan için o an korkunç olsada aradan bir kaç yıl geçtikten sonra korkunun yerini güldürü unsuru dolduruyor.Çoğu olay için böyledir aslında ilk bilgisayarı bozuşumuz ilk reddedilişimiz o an çok üzücü olsada aradan zaman geçtikten sonra gerçekten güldürü unsuru oluyor efendim. gelelim benim çamaşur suyu olayına ;

efenim daha beş yaşlarında çok şeker bir erkek çocuğuyken okulun verdiği heyecan'dan olsa gerek çok susamışım eve geldiğimde bu sorunumu ''anne bana su ver '' şeklinde iletmiştim kendilerine lakin kendisi çamaşır suyu biten komşuyla konuştuğu için bana pek kulak vermedi bende tezgahın üstündeki bir bardak dolusu çamaşır suyunu su edasıyla içtim efendim ardından ''acııııı , acı su buu'' diyebildiğmi hatırlıyorum.Ardından hastanede boğazıma girecek hortumu gördüğümdeyse ''ben bunu ağzıma almam'' demişim demekle kalmamışım bağıra bağıra söylemişim ne denli bağırmışsam artık doktorlar ikna olmuş ve midecığazımı yıkamaktan vazgeçmişler .Annem doktorların ''biraz daha içseydi soluk borusu tahriş olabilirdi''dediğini hala söyler.
tebessümün yanı sıra aynı zamanda hüzünlendiren anılardır.
o eski güzel günleri özler insan, dertsiz, tasasız ve çok mutlu çocukluk günlerini..
sınav sorusunda adresini yazınız diye bir soru vardı.
cevap:okulun kapıdan çıkıyon, sola dönüyön, bi daha sola dönüp düz gidiyon, sağa dönüp bayırı çıkıyon, bayırdan iniyon, sağ taraftaki sarı apartman kat 4
gerçektir.hoca bunu okuyup sınıfta kahkaha tufanı yaratmıştır. ben hariç
yaş 8 di. o kadar trajik değil yani.
2.ye anaokuluna gideceğim zamanlar.. ananemlerdeyiz *.. merdivenlere sinmişim babam da karşıdan geliyor.. beni okula götürecek..
baba: kızııım balım gaymaklım hadi..
my: ı-ııııhh..
baba: ama geç galıcaz kızıım..
my: ben anaokuluna gitmeeeeem!
baba: ?
my: babaokuluna gidicem beeeaan!
baba: ??!
baba-kız aşkı işte..

(bkz: beni babam doğurdu)
anaokulundayken ön dişleri çürük bir arkadaşım vardı. sürekli garip garip sesler çıkarıp beni korkutmaya çalışırdı. *. bir gün yine garip sesler çıkarıp üstüme üstüme gelmeye başladı benim de diğer kızlar gibi çığlık atıp ordan oraya koşuşturmamı bekliyordu; ama ben o kızlardan değildim. allah yarattı demedim yumruğu yapıştırdım yüzüne.**. o sırada öğretmen geldi, bana kızdı ve yemek yememe cezası verdi. aç kalmıştım. aynı günün sonunda evlerimize aynı yoldan gittiğimiz için beraber eve dönüyorduk ki siyah bir köpeğin bize doğru koşmakta olduğunu farkettik. üç buçuk atarak koşmaya başladık. şöyle bir arkamıza baktığımızda köpek yoktu. o sırada elimi tuttu gülümsedi, beni evime bıraktı*. yaklaşık 20 gün sonra hayatını kaybetti. * * *
Ne anlama geldiğini ancak 5 yaşından sonra öğrendiğim ve şu sıralar gördüğüm tüm erkek çocuklarına yaptırdığım şey.

(bkz: goster bakayim amcalara pipini)
ilkokul 3'e gidiyordum. o zamanlar bizim cevre okullardaki en büyük sehir efsanesi tuvalette bir ögrencinin bogazinin kesildigi hikayesiydi ki ömrüm boyunca okul tuvaletlerini kullanamama neden olmuştur bu.
okulun son günleriydi * 3. dersten sonra bi sıkıştım, öyle böyle degil. kücük olsa neyse bir şekilde halledilir ama büyük işte. Tuvalalete gitmeye korkuyom, inadım inattır dedim dayandım son saate kadar.

Okuldan bi çıkışımı bilirim formula arabaları bok yemiş yanımda. Bir gidişim, bir koşuşum vardı ki tabakhaneye bok yetiştirmek lafı heralde o gün arkamdan konuşanların bok yemesiydi. o köşeleri dönüşüm, sert virajlara korkusuzca girişim, o yığınla gelen insanlar arasından süzülüşüm hepsi birer efsane olarak anlatilacaktı ki. işte. işte o koşu, o güzelim koşu, o bok maratonu bana okulla ev arasındaki mesafenin en hızlı kaç dakikada koşulabilecegini öğretmekten başka hiç işime yaramadı.
mücadelemi kapı önüne kadar sürdürdüm. evdekilerin işgüzarlığı, o defalarca üst üste basılan zilin ne anlama geldigini anlayamayışları benim bu satırları yazarken duydugum hüznün kaynagidir. sonra ne mi oldu? * **
ailesiyle bize misafirliğe gelen küçük komşu kızının oturduğu koltuktan bir an kalkmasıyla ben onun yerine plastik bok koymuştum sonrada
ben:aaaaa filiz buraya sıçmış filiz buraya sıçmış diyerek şarkı söylemeye başladım
filiz:ya ben yapmadım yaaaaaaa ühüüüü ühühüüüüü salya sümük feryat figan bağır çağır ağlıyo kız
ben:ben anlamam kızım sen kaltın ordan sen yaptın
filiz:valllla ben yapmadımmm annneeeeeeeeee diye bir feryat daha
saatlerce ağladı kız susturamadık artık babası sinirlendi çocuk ağlamaktan harap oldu
ben de onu susturabilmek için boku aldım elime bak tamam bu plastik bak biz sana şaka yaptık falan diyom yok kız basıyo çığlıgı onu inandırabilmek için boku ağzıma bile soktum yok ağlıyo kız
biyandan da babamla annem misafirler gitsin bak noluyo sana o zaman der gibi bakıyo
kızın babası yürü hanım diyip kızı da aldı bir hışımla çekti gitti.
ben aynen koşarak odama babam dövmesin diye.
ben ilkokuldayım kardeşim okula bile gitmiyo daha evde yalnızız annemle babam yok, komşuya gitmişlerdi.
ben sobayı yakma çalışmaları sonucunda halının kocaman yerini yaktım.işte o vakit aldı beni bok sinekleri kara kara düşündüm veeeeeeeeee
ben :burda yatacan sen bu akşam
kardeşim:abla manyak mısın yatmam yaaaaaa
ben:hadi yatmada göriyim
k:ya bana neeeeeyaaaaa( baya bi kavgadan ve işkenceden sonra)
gece olmuştur kardeş halının üstünde uyumuş anneyle baba biraz geç bi saatte eve gelmiştir
annem:aaa bu çocuk niye burda uyumuşş yavrum kalk kızım hadi yerine yat
annemin güç bela kardeşimi kaldırmış yanığı görünce de hem yanık için hemde kardeşimi orda yatırdığım için bi temiz dayak atacaktı ama ben çoktan odama girmiş kapıyı da kilitlemiştim.
göğüs kısmına yastık bağlayıp, sırtınıza dört kenarından tutturduğunuz eşarpla ranzanın ikinci katından aşşağıya paraşütle(!) atlamak gülümsemeye sebep olmakla kalmayıp o zamanki zeka seviyesini ortaya koymaktadır.
henüz altı yaşındaydım..bizim mahallede bir ümmühan abla vardı kulakları çınlasın. yakın bir komşumuzdu bu ablamız. aslen iyi biriydi ama her insan gibi o'nun da kendine has bazı zaafları vardı, bahçesindeki meyve ağaçları! o güzelim meyveler oluşur, güzelleşir ve çürüyüp yerlere dökülürdü. kendileri yerdi bu meyvelerden yemesine ama başkalarına zırnık koklatmazlardı. takmıştık bu kadının meyve ağaçlarını arkadaşımla kafamıza, o meyvelerin kurtuluşu yoktu.

ümmühan abla'nın annesi bulunduğumuz yere yakın olan bir köyde otururdu. sık sık anneciğini ziyarete giderdi. biz de arkadaşımla yüksek kaldırım duvarlarının ardından o'nu gözetler, köye gitmesini beklerdik. o evden çıkıp da uzaklaştığı zaman bahçeye dalar, birer tırtıl misali elma ağaçlarına tırmanır, en güzel elmaları seçen minik kurtçuklar olur tırtıklamaya başlardık caanım elmaları. yine birgün o'nların evin oraya pusu kurmuş evden ayrılmasını beklemiştik arkadaşımla. beklenen an gelmişti, elinde çanta yine gidiyordu ümmühan abla, herşeylerden habersiz, annesini ziyarete. o oradan ayrılır ayrılmaz kendimize güzel bir elma ağacı bulup, kurulmuştuk dallarına. komiklik makara derken, bir yandan da ziyafet çekiyorduk midemize. birden arkadaşımın gözleri fal taşı gibi açıldı, "kaçalım ümmühan abla geliyor" dedi. arkadaşım ağaçtan atladı ve akabinde ben de. o da ne arkadaşım yerçekimi kanunlarını uygulamış, inmişti ineceği yere, ama ben hala direniyordum yerçekimi kanuna. o an acı bir gerçek şamar gibi vurdu yüzüme! ben bahçivan bir pantolon giymiştim ve pantolonun askısı dala takılmıştı. benim ayaklar boşlukta sallanıyordu, ama kurtulamıyordum, o çok sevdiğim elma ağacının dallarından. arkadaşım çoktan sıvışmış, dibime kadar gelen ümmühan abla ile başbaşa kalmıştık.
-ne yapıyosunuz bakayım siz burada pis hırsızlar?
+ama ümmühan abla sadece 2 tane...
ümmühan abla bahçesini süpürdüğü çalı süpürgesiyle yanımda bitmişti tekrar. ümmühan abla acımasızca üzerime indirdiği çalı süpürgesi darbeleriyle şahsıma işkence yaparken, pantolonumun askısı dayanamamıştı daha fazla debelenmelirime. ve kendimi yerde buldum, biran dizimde bir yanma hissettim ama buna aldırış etmeden uzaklaştım, ümmühan abla ve meyvelerimin bahçesinden..

eve gittim, pantolonum yırtılmış ve dizim kanıyordu. annem gördü bu durumu ve bi de yeni alınan pantolonumu yırttığım için bir darbe de o'ndan yemiştim, "bizim evde elma yok mu" diye.

bizim evde de elma vardı ama, ağaçtan gizli gizli yenen elmaların zevkini vermiyordu...

elma yerken hala aklıma gelir ve tebessüm ederim, elma ve ümmühan abla...
- örnek olarak bir tane sunabileceğim anı türü... tabii halanın ağzından öğreniyoruz olup biteni ama, güvenilir kaynak.
efendim yer hakkari-şemdinli, sağımız solumuz asker kaynıyor baba yok, anne var hala var vesaire.
ek bilgi: söz konusu hala bekardır, askerlerden biriyle arkadaşlık kurmaya çalışmaktadır junior-izafiyetsiz de ona yardım ve yataklık etmektedir.
"bak bak, gelirlerken bööyle gözlerini kısarak bakcaksın o zaman seni kucaklarına bile alıyolar."
eh, olay bundan ibaret ne zaman halamdan duysam gözlerimi kapatııır gülümserim.
eskiler bilir bir dönem kola şişeleri depozitoluydu, yani geri dönüşümü özendirmek amacıyla kola fiyatlarına boş şişenin fiyatı da dahildi. bense bakkalın önündeki depozitolu boş kola şişelerini çaktırmadan alıp tekrar bakkala satardım. parasına da duruma göre çokoprens ya da meybuz alırdım. mevzuyu çakmasın diye de şişe sayısını hep 2-3 tutardım. bunu kafadan 2-3 yıl yapmışımdır. yaş 7-8'di...pişman değilim. 15 yıl sonra bu küçük ankara mahallesine yaptığım yolculukta gördüm ki bu bakkal yerini cep telefonu bayiisine bırakmış. hafif hüzün yapmadım değil.
5 yasında ki erkek kardesin "ulan bu peterde ne salak cocuk hala heidiyi" (bkz: heidi) opmedi demesi sonucu annenin "eyvahh 5 yasında ki cocuk opmeyi askı nerden biliyor" deyip televizyonu yasaklaması.
yazın sıcaktan yeterince bunalmıştık. abimin parlak zekası(?) sağolsun, babamın jeepinin kasasının kenarlarını cam macunuyla sıvayıp içine su doldurup yapay bi havuz olsuşturmayı teklif edince tarafımdan kabul edildi.
hemen camcıya gidilip macun alındı ve arabanın kasası sıvandı, fakat bir sorun vardı anneme çaktırmadan o kadar suyu evden nasıl alacaktık?
yine parlak zekalı abim sağolsun camiden su alalım dedi ve tüm mahallenin çocuklarını toplayıp herkesin eline birer ikişer pet şişe verdik ve başladık su doldurmaya...
su istediğimiz seviyeye gelince herkes içine girdi ve başladık oynamaya. ben masum masum kenarda oynayken yine abimin aklına bi şeytanlık gelmiş, beni yüzme öğretmek vaadiyle kandırarak kafanımı suyun içine sokup bi daha çıkartmadı* ki işten dönen babam arabanın sallanmasından şüphelenip ne olduğunu anlamak için yanımıza gelince haliyle son an da kurtuldum!
canım babam ya hiç kızmadı bize hatta "ne akıl yaa kırk yıl düşünsem benim aklıma gelmezdi böyle bir şey" diyerek güldü. düşünüyorum da nasıl kızmamış bize diye, asabi adamdır babam, keyfi iyiydi galiba. *

neyse ki ucuz atlatmışım ama abimin suikastleri bununla kalmadı tabi...
ilkokul birinci sınıf öğretmenini, tenefüste sakız alıp tavlamaya çalışırken kocasına basılmak.**
ilkokul beşinci sınıftayken,iki kankanın biz seni seviyoruz sana aşığız dedikleri andır.aşk ne kadar da safmış değil mi dedirtiyor bana aklıma geldikçe.