bugün

eğer ki bir tanrı varsa ve dünyayı yönetiyor, dünya işlerine burnunu sokuyorsa* bu tanrı neden başımıza gelen felaketleri * üstümüze salıyor ve ya üstümüze gelen bu felaketlere engel olmuyor sorusu ile karşımıza gelen tek ve en mantıklı cevaptır ki böyle bir tanrı zaten yoktur.

bu dünyada en saygın kişiler olarak anılması gereken ve bu dünya için faydalı çabalar harcayan lakin çoğu islamiyet inancına göre gayrimüslim oldukları için cehennemde allah tarafınca azap işittirelecek olan bilimadamlarının hesaplarına göre; üzerinde bulunduğumuz bu yer yeryüzü 7 milyon yıldır mevcuttur.

Bu zamandan beri yeryüzü üzerine sayısız insanlar, toplumlar, medeniyetler veya milletler türlü biçimler altında sürekli zarar ve felakete uğradılar. sürekli olarak zorbaların, fatihlerin, kahramanların, savaşçıların, barbarların, din adamlarının, savaşların, askerlerin, cehaletin, kuraklığın, zorlayıcı hava şartlarının, depremlerin, okyanusların, istilacı kuvvetlerin, horumların, tayfunların ve kasırgaların sıkıntısı altında insan türünün tedirgin ve perşan edildiği bu tarih bize gösteriyor ki; bu kadar uzun ve zalimce olan gizemler bir tanrı tarafından mı yapılıyor yoksa tanrı bunlara engel olamıyor mu sorusunu akıllara getirmeli? bütün bu olan bitenler tanrının gizli içeriği hakkında gerçekten bizi temin edebilecek nitelikte mi acaba?

ve dünyada vaad edilen bu kadar nimet arasında yaşadığımız onca kötülük, felaket ve mutsuzluk tanrının bize vaad ettiği cennet hakkında yüksek ve güvenilir bilgi verir mi sizce?

başımızdan geçen en son sayılır nitelikteki yaygın bir felaket olan 17 ağustos depremi tanıdıklarımız hatta yakınlarımız olan kişilerin masumca yaralanmasına, ölmesine, emek harcadığı uğruna sabahın köründe uyanıp iş yerine gittiği ve oradan kazandığın mülkünün tam 30 saniye içinde yıkılmasına sebebiyet veren deprem. evet hatırladınız. o depremde göçük altında kalan o aklınızda ki masum insan var ya? nedir onun günahı? o günahsız iken ona bu azapların çektiren şey depremden başka sizce ne olabilir?

inandığımız bu tanrı gerçekten -sokağınızın yanıbaşında buluna camideki yaşlı dedenin bize söylediği gibi" merhamet ve iyilik tanrısıysa bizi neden mutluluğa kavuşturmuyor.

tapınmaya mı mecburuz?

eğer tanrı; bu dünyada insanları, mutlu oldukları dereceden fazla mutlu etmediyse, sofuların anlatılmaz ve bitmez olan, idealizm fikrtiyle kurcaladıkları sonsuz haz ve nimete erişeceleceklerini söyledikleri cennet hayali ne durumda olur?

bir tanrı bizi üstünde yarattığı ve böylece yaşadığımız söylenen yeryüzünü kötülüklerden, cehaletten ve felaketlerden koruyamamış ya da korumak istememiş ise hakkında pek bir fikrimiz olmayan ahiret dünyasında bulunan cenneti kötülük ve felaketlerden koruyabileceğine ya da korumak isteyeceğine ne sebep düşünebiliriz? * (bkz: allah ın şeytana engel olamaması)
insana fazla rahatın batmasından ötürü gelen durum.
(bkz: erhan sopa)
Allah'ın neler bildiğini bilmeyen kullarının saçma ve bir o kadar da temelsiz öngörüsü.Şu ayet bu saçma başlığa yeterli cevap olacaktır özetle şudur: "Ey insanoğlu biz insanlara sırtında taşıyamacağı yükü vermeyiz" her insan dünyaya farklı yaşayacağı şeylerle gelir.Tanrısını tanımıyorsa da Cehennemde kül olup gider.Bir gün arayacaksınız bu ateşsiz günlerinizi...
tanrı'nın gücü her şeye yeter yetmesine, ama kökten olanaksızlıkları değil, kökten olanaklı olan şeyleri gerçekleştirmeye yeter. mucizeleri tanrı'ya atfedebilirsiniz, ama saçmalıkları değil. tanrı'nın gücünün sınırı yoktur. ama eğer "tanrı özgür iradeli bir canlı yaratabilir ve aynı zamanda onu özgür iradeden mahrum bırakabilir" derseniz, tanrı hakkında hiiçbir şey söylememiş olursunuz. anlamsız bir takım sözcükleri "tanrı yapabilir" diye bağlayıp aniden anlamlı kılamayız. gerçekten de tanrı için her şey mümkündür. ama kökten olanaksızlıklar hiçbir şey değildir. bibirini tümüyle dışlayan alternatiflerin ikisini bir arada devam ettirmek, en zayıf yaratıkları için ne kadar olanaksızsa, tanrı için de o kadar olanaksızdır. bu durumda tanrı'nın gücü bir engelle karşılaşır ve sözünü ettiğmiz tanrı bile olsa, saçmalık saçmalık olarak kalır..
bununla birlikte, akıl yürütenlerin sık sık yanlış verilerin ya da iddiadaki dikkatsizliğin etkisiyle hatalar yaptıklarını görürüz. aslında olanaksız olan şeylerin mümkün olduğu sanısına kapılırız. bu nedenle her şeye gücü yeten tanrı'nın bile gerçekleştiremeyeceği kökten olanaksızları tanımlarken çok dikkat etmeliyiz. bunların neye benzeyebileceklerinden çok gerçekte ne olduklarına bakmalıyız..

yukarıdaki alıntı c.s. lewis'in "acı sorunu" adlı eserinden...

"insan acı çekerken tanrı nerede" sorusu, çok güzel bir soru.

tanrı insan'ı yarattığında, her şey çok güzeldi. ölüm henüz gelmemişti. tanrı yarattığı insanla iletişim halindeydi.
insan'ı özgür iradeye sahip yaratmıştı. ve onu "bilgelik ağacı"ndan yememek konusunda uyarmıştı.

tanrı acıyı yaratmamıştı. tanrı her şeye yarattıktan sonra yaratılışı çok sevmişti.

ve sevgi kutsal kitapta söyle açıklanıyor.

Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez.
Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz.
Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir.
Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır.
Sevgi asla son bulmaz. (1. korintliler 13:4-8)
insan "bilgelik ağacı"ndan yemeği tercih etti ve tanrı'dan uzaklaştı. dünya'daki tüm acıları, insan yarattı, kabil kardeşi habil'i kendi öldürdü, kendi benliğinin arzuları için öldürdü.

Ayartılan kişi, "Tanrı beni ayartıyor" demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz.
Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır.
Sonra arzu gebe kalır ve günah doğurur. Günah olgunlaşınca da ölüm getirir.(yakup 1:13-15)
"Tanrı içimize koyduğu ruhu kıskançlık derecesinde özler."

insan tanrı'ya gidemezken, kendi benliğinin arzuları ve şeytan'ın sözleri ile insan tanrı'ya sırtını çevirmişken bile.
tanrı insanı istiyor, her bir insan'ın ölümden kurturmasını istiyor.

ve tanrı kendi sözünü, günahları bağışlatan kurban olarak sunuyor.

"Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani isa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir."(romalılar 5:17)
"Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.(yuhanna 3:16)
tanrı insan'ı günahtan ve günah'ın getirdiği ölümden kurtarmak için elinden geleni yapıyor..
insan ondan uzaklaşırken, yine tanrı insan'ı kazanmak istiyor çünkü "tanrı sevgidir"(1.yuhanna 4:16).

ve "Tanrı'yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu'nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. işte sevgi budur."(1. yuhanna 4:140)
sen kendini yukardan izlesen aci ve eziyet cektirmezmiydin?
-Durust oluyorum ben kendime cektiridim.
"hostur bana senden gelen, ya gonca gul yahut diken..."
verdigi ve vermedigi, aldigi ve almadigi hersey icin yaratana sukretmek asaletini gostermek sadece inancli insanlarin yapacagidir.
aci ve eziyet gibi algiladiklarimiz, gosterilen sabir sonucunda fazlasiyla ecrini bulacaktir.
allahin sozu haktir. dunya imtihan yeridir...
ancak tanrı varsa doğru önermedir ama yokki..
nietzche nin "tanrı öldü" demeden hemen önceki sorunsalıdır.
bize maaş veriyorlar karşılığında çalışmamızı istiyorlar, ne kadar ahlaksızca gibi bir düşünceye paralel düşünce.
ben yüz aldım hoca bana zayıf verdi gibi öğrenci yaklaşımına paralel bir yaklaşım.
hayatımızdaki bir başarıdan, güzellikten bahsederken ben deriz, hatalardan, başımıza gelen dertlerden bahsederken kader, tanrı gibi kelimeler kullanırız.
neden meslek edinmek için uzun uzun çalışmak zorunda kalıyoruz? sabahlamalar, sınavlar, stresler neden ?
neden para kazanmak için ter dökülüyor?
bu dünyada herşeyin bir bedelinin olduğunu hala göremediniz mi?
çalışırsın, ter dökersin bedelini ödersin para kazanırsın.
seversin hiç görmediğin güzellikleri görürsün sonra (bir ihtimal) hayatın sikilir. sevginin de bedeli vardır. bedel konularında birileri siz fena yemiş.
size vahiy mi indi alüvyon arazilere binalar fabrikalar kurun diye, size vahiy mi indi inşaatlarda deniz kumu kullanın diye deprem konusunu tanrıya bağladınız. japonyaya gidin evladım oranın tanrısı daha süper depremde pek ölen olmaz orada.
şampiyonlar herşey anlayan için vardır anlamayan sik sik dolaşır sik sik konuşur sadece.
(bkz: root of all evil)
"the god of the old testament has got to be the most unpleasant character in all fiction...
jealous and proud of it; petty, vindictive, unjust, unforgiving, racist, an ethnic cleanser urging his people on to acts of genocide"

demek istediği şudur ki;

eski ahit'in tanrısı bütün yaratılmış karakterler arasında en kaba/nezaketsiz/nahoş olanı olmalı...
kıskanç ve bundan gurur duyuyor; dar görüşlü, kinci, adaletsiz, bağışlamasız, ırkçı, insanlarını soykırım eylemlerine kışkırtan bir etnik temizlikçi.