bugün

aklıma düşen her anıda ve varolan aşkı, başka surette yaşarken yine o ses...

kırrt

kırtt

kırtttt...

"kırt" ların mealleri genellikle şöyle:

*şimdi yaşadıklarımı onunla yaşasak nasıl olurdu acaba?

*tekrar bir araya gelsek şimdiki zamana ne renkler, ne kokular katardı aşk?

*olur muydu sahiden de?

*şimdi de saçma sapan şeylere kıkırdar mıydık?

*ve şimdi de içine profesör kaçmış edalarıyla havalı havalı tartışır mıydık otu boku?

*küllerinden doğan anka kuşu gibi güzel olur muydu hayat; o da küllerinden doğsa?

sonra beynimin kıvrımlarıyla tokat atıyorum zihnimdeki keşkelere. "gidin!" kovuyorum onları. kısa süreli gitseler de güçlenip geri geliyor ibneler!

tokatlıyorum yine:

olmaz saçmalama!

artık çok geç!

belki biraz daha umutlu baksan yine yaşarsın o duyguları!

kırttt!

bu "kırttt", "nah" demek.

o zamanki masumiyetin zirvesinde doğmuş, dile değen pembe pamuk şeker tadında hisler için fazlasıyla kabuğuna çekilmiş bir kalp taşıyorum. aynı pamuk şeker elimde olsa bile artık arsız bir çocuk gibi tadıyla ve cezbedici görüntüsüyle aklımı kaybedip heyecanlanamıyorum. son kullanma tarihi nedir, sağlık bakanlığı onaylamış mı, nerde üretilmiş gibi saçma salak detaylarda kaybolup, armudun sapı üzümün çöpü felsefesini yaşama geçirirken buluyorum kendimi. elimden düşüyor yeni pamuk şekerler. basıp geçiyorum içlenmeden. deneyimler o en derine girişleri dev ağır kayalardan kapılarla çoktan örttü...

elimde kalan sadece anılardaki o leziz şeker...

kandırma kendini diyor içses, artık sevmeler öyle derinden olamaz ki?

başka bedenlerin taşıdığı ona ait izleri farkettiğimde, ağzından köpükler çıkaran koca yanaklı şapşal bir bebek görmüş gibi oluyorum *

sonsuz benimsediğin ve ne bok yerse yesin kızamadığın bebeğin gibi oluyor, yıllarını almış fakat eskimeyi becerememiş sevgin.

hatta minik tahta kuruları da geliyor insanın aklına...

bacaklarımın arasında kedi gibi dolanan bir sureti olsaydı mesela? yarım yamalak kelimeler ağzında, ona ait taşıdığı parlaklık bakışlarıyla... ne şirin!

hiç bir zaman bitiremeyecek mi şu tahta kuruları ona ait mobilyayı?

bitirsinler artık.

ya da ikimiz de götümüzü "lazım", "mecburen" gibi kalıplara zorla sokmak yerine daha cesur olup "carpe diem", "carpe notte deyip" dizginleri elimize alalım!

onların sesinden gerçek yaşama adapte olmak güçleşiyor.

dev bir şatoda tiestoyu çağırmış parti verirken birden belirip ortalığı ayağa kaldıran hayaletler gibiler.

geçmişle şimdiki zaman kördüğüm.

ne onu yaşayabiliyorum tamamen, ne de diğerini...

kırtttttt....
keşke hiç tanımasaydım en büyük tahtakurum...
keşke o son mesajı atsaydım...
keşke oyunlar oynamasaydık..
üzülmeseydi şarkılar..
ibrahim tatlıses'in "ah keşkem" şarkısı ile tavan yapmış keşkelerdir. efkarlandım yine..
Keşke o kıskançlıkları yapmasaydım. keşke bu kadar çok bağlanmasaydım.
Ağırlığı ezebilir, uykunuzdan edebilir. itibar etmeyiniz.