öncelikle (bkz: diyalektik). burada marx veya hegel in diyalektiğinden bahsetmeyeceğim. hayatın bir diyalektikten ibaret olduğu aşikar. karşıt güçlerin savaşınımıyla ilerliyor insanoğlu, insanlar genellikle uzlaşarak değil karşılaşarak sonuca varıyorlar. aslında modernitenin yapmaya çalıştığı, sorunları karşılaşarak değil uzlaşarak çözmek, insani bakımdan gelişmiş diye tabir edilen ülkelere bakarsanız uzlaşı kültürünün daha fazla olduğunu görürsünüz ha onlar da insan bu sebeple ütopik bir sevgi, barış, uzlaşı ortamından söz etmek mümkün değil.

doğadaki iki sığırı ele alalım. onlar akıllarını sistemli bir şekilde kullanamadığını söylediklerimiz iç güdüleriyle hareket ettiğini söylediklerimiz, dolayısıyla aşağıladıklarımız. doğadaki iki insanı ele alalım bunlar en üstün yaratılmış olduğuna kanaat getirilen bir yaşam formunun iki bireyi, hareketlerine bakılınca doğadaki iki sığırdan pek bir farkı olmayacakları eninde sonunda görülecektir ki, eğer ki kaynaklar sınırlı ise. mantıklı düşünme yerini iç güdülere bırakacaktır. varolan diyalektiğimizde iki sığırın arasındaki diyalektikle benzeşir. öyle olmasaydı, milyarlarca aç insan, savaşlar, tecavüzler, cinayetler hırsızlıklar mantıklı bir yaşam formunun yapacağı mantıklı hareketler olmazdı. o karşılaşım yerine uzlaşıyı tercih ederek sonuca varmak isterdi.