bugün
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi21
- evlilik14
- icardi19058
- patiswiss9
- anın görüntüsü22
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım24
- artificialintelligence11
- erkeğe ne hediye alınır10
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı22
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- sitede birine sövseniz entry 3 gün kalıyor8
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- futbolcu ismiyle nick almak9
- uzağı göremeyen insan19
- bir şarkı sözü der ki10
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız10
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- icardi1905 silik olsun kampanyası27
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- sözlük kızlarının don renkleri10
- kanınıza rengini verir misiniz14
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri12
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi9
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı8
- demet akalın'ın zeka seviyesi12
gerçeklerden sıkılıp kendine "o" dünyayı kurmaktır.
antreden gelen garip sesler duyuyordum uyurken. hani sesleri duyarsınız rüyalarınızdaki sahneler ona göre çekilir ya, işte öyle. uyandığımda odamın kapısının açık olduğunu gördüm. usulca çıktım. sesler çekilmez hal almaya başlamıştı. her adımımda yaklaşıyordum seslere. "bu ne?" diye sordum. her sabah gördüğüm anneme. ancak annem? annem üzerinde gri parlak bir balıkla duruyordu. bir an evin garip atmosferini önemsemeden anneme takıldım kaldım. tepetaklak havada asılıydı. "korkma zombi kardeşin geldi." ütü yapar gibi elindeki aleti sallıyordu. gözleri garipti. elindeki gömleği yere düşürdü. ütü olduğundan emin olamadığım o aletten alevler çıkıyordu. "yanacaksın!" diye bağırdım. "henüz cehennemde değiliz." dedi. bu kadar rahat olmaları beni geriyordu. zombi kardeşte ne idi? mübalağa mı etmişti? annem niye tersti?
oturma odasına doğru ilerlediğimde onu gördüm. gerçek bir zombi. "gel otur" diye seslendi. o kulak tırmalayan sesi ben gidince kesilmişti. homurtusuydu herhalde diye geçirdim içimden. severdi beni. uyanmamı ister, uyanana kadar da homurdanırdı. gülümsemeye çalıştı. beceremedi. çenesi boynuna değiyordu neredeyse. sustum. oturdum. saatlerce bana dünkü maçı anlatıp durdu. 90 dakikayı 7 saate yaymıştı. susmuyordu. topun kimin ayağına, hangi dakikada, kimin pasıyla nasıl geçtiğini, o sırada yanında kimlerin koştuğunu, hangi seyircinin ne diye bağırdığını, maçtaki hangi kızların daha güzel olduğunu tek tek anlattı. ve burada daha sayamayacağım bir çok belaltı şeyleri.
zombi benim kardeşimdi.
gece çok içtim diye düşünüp tekrar yatağıma yattım. ellerimden tutup beni yatağa götürdü. korkumu gizlemeye çalıştım. başardım da sanırım. annem bu sefer de duvarlarda yürüyordu.
"anne bir ara bana da öğret şu işi." diye belli belirsiz söylendim. ve uyudum.
uyandığımda her şey daha normaldi. annem real'e gidiyordu. ya da ben öyle sanmıştım. şu terminalin ordakine hani.
-beraber gidelim anne. tek başına yorulursun.
-gitmeye gerek yok. ben real'i aldım. sen sürersin bunu.
diyerek, elini arkaya doğru uzattı bir şey ararcasına.
-real'i mi süreyim anne?
-benzini az ama. idare edersin artık...
ve annem arkasından devasal o real alışveriş merkezini çıkardı. artık şaşırmadım. nasıl taşıdığını, onun orada nasıl durduğunu sorgulamamalıydım.
"iyi ver süreyim" dedim. altındaki tekerleklere bakarak.
arkamdan biri bağırdı caddeye çıktığımda.
-sür real'i ist'e kadar.
-ist?
-istanbul dostum.
sokakta bana bağırılmasından hiç hoşlanmazdım. bildiğin laf atmaydı bu. terbiyesizlikti.
-tamam sürerim. ama bil ki cehenneme kadar yolun var!
-senin de sürrealist'e kadar.
-bana kelime oyunu yapma!
-görürsün sen pislik! şimdi!
bir anda kendimi salvador dali'nin yanında buldum. gerisi çok uzun bir ara anlatırım.
antreden gelen garip sesler duyuyordum uyurken. hani sesleri duyarsınız rüyalarınızdaki sahneler ona göre çekilir ya, işte öyle. uyandığımda odamın kapısının açık olduğunu gördüm. usulca çıktım. sesler çekilmez hal almaya başlamıştı. her adımımda yaklaşıyordum seslere. "bu ne?" diye sordum. her sabah gördüğüm anneme. ancak annem? annem üzerinde gri parlak bir balıkla duruyordu. bir an evin garip atmosferini önemsemeden anneme takıldım kaldım. tepetaklak havada asılıydı. "korkma zombi kardeşin geldi." ütü yapar gibi elindeki aleti sallıyordu. gözleri garipti. elindeki gömleği yere düşürdü. ütü olduğundan emin olamadığım o aletten alevler çıkıyordu. "yanacaksın!" diye bağırdım. "henüz cehennemde değiliz." dedi. bu kadar rahat olmaları beni geriyordu. zombi kardeşte ne idi? mübalağa mı etmişti? annem niye tersti?
oturma odasına doğru ilerlediğimde onu gördüm. gerçek bir zombi. "gel otur" diye seslendi. o kulak tırmalayan sesi ben gidince kesilmişti. homurtusuydu herhalde diye geçirdim içimden. severdi beni. uyanmamı ister, uyanana kadar da homurdanırdı. gülümsemeye çalıştı. beceremedi. çenesi boynuna değiyordu neredeyse. sustum. oturdum. saatlerce bana dünkü maçı anlatıp durdu. 90 dakikayı 7 saate yaymıştı. susmuyordu. topun kimin ayağına, hangi dakikada, kimin pasıyla nasıl geçtiğini, o sırada yanında kimlerin koştuğunu, hangi seyircinin ne diye bağırdığını, maçtaki hangi kızların daha güzel olduğunu tek tek anlattı. ve burada daha sayamayacağım bir çok belaltı şeyleri.
zombi benim kardeşimdi.
gece çok içtim diye düşünüp tekrar yatağıma yattım. ellerimden tutup beni yatağa götürdü. korkumu gizlemeye çalıştım. başardım da sanırım. annem bu sefer de duvarlarda yürüyordu.
"anne bir ara bana da öğret şu işi." diye belli belirsiz söylendim. ve uyudum.
uyandığımda her şey daha normaldi. annem real'e gidiyordu. ya da ben öyle sanmıştım. şu terminalin ordakine hani.
-beraber gidelim anne. tek başına yorulursun.
-gitmeye gerek yok. ben real'i aldım. sen sürersin bunu.
diyerek, elini arkaya doğru uzattı bir şey ararcasına.
-real'i mi süreyim anne?
-benzini az ama. idare edersin artık...
ve annem arkasından devasal o real alışveriş merkezini çıkardı. artık şaşırmadım. nasıl taşıdığını, onun orada nasıl durduğunu sorgulamamalıydım.
"iyi ver süreyim" dedim. altındaki tekerleklere bakarak.
arkamdan biri bağırdı caddeye çıktığımda.
-sür real'i ist'e kadar.
-ist?
-istanbul dostum.
sokakta bana bağırılmasından hiç hoşlanmazdım. bildiğin laf atmaydı bu. terbiyesizlikti.
-tamam sürerim. ama bil ki cehenneme kadar yolun var!
-senin de sürrealist'e kadar.
-bana kelime oyunu yapma!
-görürsün sen pislik! şimdi!
bir anda kendimi salvador dali'nin yanında buldum. gerisi çok uzun bir ara anlatırım.
yer ve zaman kavramının sıkıcılığı, gidilen her mekanın aynı, her sözün benzer, her kitabın okunmuş olduğu dünyadan sıkılıp dali'nin meşhur tablolarının içine girip kelebek yelkenler fora uçsuz bucaksız denize açılmak, bazen de denizi yorgan yapmak, içine girip kimsenin görmediği sonsuzlukta kaybolmak, sonra nasıl olduğunu anlayamadan kendini gökyüzünde bulmak ve gökyüzünde denizaltılarla dansetmektir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar