bugün

gece bilgisayar başında
uyuyakalmaktır marifetim
sen hep aklımda, kalbimde,
bende kalacaksın meleğim

gece bu bilgisayarın karşısında
uyumaktır tek keyfim
sen hep aklımda, kalbimde
bende kalıyorsun zaten meleğim

gece ay eşliğinde ve bu bilgisayarın karşısında
uyanıverdim sancılarla
sen beni terketmiştin
rüyadır dedim üzülmedim

eeee, henüz gelemedin? *
gelgit

Ben bir dalga boyu yaşamışım
Gelgitlerde.
Ama giden hep benden olmuş,
Gelenler benden alıp
Beni yormuş.

Önce bir boy vermişim hayatta:
Geçiyormuş boyumu yaşamak;
Zaten anlayınca da koyvermişim.

Nefesimi tutmuşum elimde kronometre.
Dalıp dalıp durmuşum hayata.
Her dalışımda birkaç saniye atmış kronometre,
Ama zaten derin dediğin kaç metre?

Lodosta bir dalga boyu yaşamışım,
Kıyıya vurup vurup kendimi harcamışım.

Su yeşili lodoslu denizde ufuk çizgisi oluşum.
Bir dalga görmeyiveriyim,
işte o zaman kendimi kapıp koymuşum.

Ben bir dalga boyu yaşamışım gelgitlerde,
Ama giden hep ben olmuşum. *
aşkın aptallığında süründüm
savaşın karanlığında yürüdüm
savaştım aşkımın nefesini duyarak
yetmedi bana sevgisi, öldüm

dolandım durdum kayıp bir şehirde
aldatıldım sürekli bu dünya dönüyor diye
sen misin yoksa bu söyleyen bana
anlamıyorsun beni ihtiyacım var sevgiye

seni kullandım, kandırdım, dünya dönmüyor
dünya dönse bile insan farkedemiyor
karşılıklı terkedip gitmelerin acısıyla
bu yürek seni düşünüp sürekli kan ağlıyor *
ay ışığında yüzün
tertemiz bir deniz gibi berrak
ve hüzün,
eksik kalmış, bırak eksik kalsın
sana yaklaşmasın, seni yakmasın
sen sevdanın yollarından git
bana kurşunlar yağsın

karanlıkta
bir şehirde yalnızken ben
düşünüyorum da aslında
gereksiz bu mücadele
sürekli hayatımıza müdahale edilmişken
nasıl yaşanacak bu hayat tamamen?
ya da tamamen mi ayrılacağız birbirimizden?
birbirimizi görmeden yıllarca nasıl yaşayacağız?
anlıyorum sevdiğim
senin de gönlün yok
biz bu gidişle
kavuşamayız *
Ayağın sevdalara takıldı, düştün kalkamadın.
Önce yara, sonra yaradan haz aldın.
Ağlamaz ya hani erkekler, sen de ağlamadın.
Halbuki sen de benim gibi biliyordun:
Gerçek gözyaşı yanaklardan akmayandı. *
bıktım korkuya sığınıp güven duymaktan
bana gereken tek şey artık
bir altın vuruş damardan
ya da yeni bir hayat doktordan
satılık veya kiralık

ben ufukları özlerdim
denizlerde yaşardı gözlerim
bu kanıksadığım hissizliğim
ve anlamsız sözlerim
uyandırmak için attığı çığlık
kafesteki özbenliğimin
her şey boş bilirim
ağlarsa anam ağlar
gerisi kaplumbağalar
_konya üzerine düşünceler_

"düşünmek sahiplenmektir herşeyin değişimini."
benzinus

akıl yakıt için mola vermişti. ateşle yaklaşmayın uyarısına gülüp geçtiler çoğulcu bir çoğunlukla hikayenin ayrıntıda kalan kalabalıkları. bir insanın biricikliğini çoğaltan bütün ötekilikler gibi bir sürüydü. tramvay ilerlerken zamanın okunun içinden geçtiğini hisseden herkesin aynı yere aynı korkuyla baktığını hissetmekti eğer varsa, bu. "bir gökyüzüne en tuhaf genişlikte bakmanın heyecan vericiliğidir sabah." adamlar ağır kasnaklarla bir yol türküsü tutturmuş gidiyorlardı. içlerinden biri bütün fişeklerini tüketene kadar yalnızdı adada. akıl ters akıntıya rağmen bir çabayı süzüyordu keskin yanlışların ağularından. neden daha çok susmaktır bir cümleye can verebilecekken içindeki sessizliğin devasa kayalıklarında? su konyaydı ve öyle değirmensi bir başkalığı öğüten bize. yalaz yalaz susayan iç nehirlerin toplamında sensizliği öğreten bize. ama terk etmek nasıl kendini ışıksızlaştıran bir koridordur. yurtta yıldızlı bir gece. bu çok içsel oldu. bilirim tanımlanamayacak en objektif biçimde. devrik oldu. üstünüze devrildi güzel üniformalarımız kirlendi. ama akıl yakıt için mola vermişti. bilirim içimde kırılan vazonun sebep sonuç ilişkisi bağlamında geri alınamıyor oluşunu öne süreceksiniz. sözlüğe kalkan herhangi biri gibi işte. böyle sanki bir rüzgar alıp götürecek budist sabahların sevimli öküzlerini. sizse sıraya gireceksiniz mevduatsal gerginlikler üstünüzde. devrik oldu. konya çok zordu. birini çok feci sevmekti, eğer sözlükte geçiyorsa. ama öyle feci ki, kendini anlamsızlaştıracak denli, sonra.
-keşke yalnız bunun anlamını düşünebilmek için sevebilseydim seni.-
sen bana şair derken
ben monitor olduğumda ısrar ediyordum.
evet belki küçükdü ekranım ,
çözünürlüğüm azdı,
ama dünya nasıl azdı
gösteriyordum.

batan kelimelerdir akşamlarda,
güneşdir ıslatan yaprakları.
sana ters gelecek biliyorum
hakikat olan bu laflarım.
ama beni anlamanı istiyorum
yanlış anlasanda,
nihayetinde postmodernistim.
manevi acıların çaresiymiş
fiziksel acılar,
bunu ruhuma anlat lan allahsız.
ama nazikçe olsun,
çünkü ürkek olur hamam böcekleri
ışıktan korkar.
o sevimli yaratıklar
bir çocuk kalbi taşır.
çocuklar kadar iğrençler.
bir sarkacın ucunda asılı durup
bir uçtan diğer uca salınan talih
gibi hakir ve hor bırakıp gider,
gittikleri yerlerde yeni yüzler
bulacak olan sevgililer.
fakat onlar talih gibi
bir daha dönmeyecekler.
umut yeni doğmuş buzağının plasenta suyundadır.
larvalar sever
sıcak aile ortamlarını,
gözlerindeki masumluğu hatırlatan acı
seni istemeden larvalara çeker,
larvaları dinlemesi ne hoştur
sesleri kulağının pasını siler,
larvaları yemesi ne hoştur.
midas ın berberi gibi bağırıyorum sözlüğe
belki hızır uuser dir de duyar beni diye
"duysa ne olur ki" diyor bir yerlerden bir ses
"allah tan başkası ulaştıramaz esenliğe"
sığınak sandığım yatak
anladım ki zekice tasarlanmış bir tuzak
freddy kruger bile acıyor halime
ama elinden bir şey gelmiyor, nafile..
sokak lambaları en iyi dostlardır
yolunuza karışmazlar
sadece aydınlatırlar
sokak lambası gibi yar
south park gibi diyar olmaz
inleyen haneler tüm yurdu sarmış
bir ülke ki orda hep gözyaşı varmış
uçan kuşlar martılar
yeşil tatlı bir bahar
da varmış,
ölen şen sevdalılarda.
elbet bir gün buluşacağız diyen şen sevdalılar
size benden nasihat; beklemeyin
veya kendinize kendiniz gibi taze baharlar seçin,
mavi nurdan bir ırmak bulun ve kenarına yerleşin.
ve unutun gitsin bu peri masallarını,
dinleyin ve vazgeçin.
bulutların samimiyetine inandığım kadar
ve bir ağustos böcüğünün sabrına
inanmıştım senin aşkına
heyhat ki hepsi kötü bir şakaymış

17 yıl bekler bir ağustos böcüğü
uyanmak için uykudan
ve bulutlar bir pamuk helva gibi
göz kırpar ona
pamuk helva kadar şuh kahkahalar atarak
lanet bulutlar
lanet federaller gibi
her türlü hileyi yapar
samimiyet yalan olmuş
camurdan cıkartın adam ettin,
sen öyle zannettin.
ALLAH A mahsustur,
camurdan yaratmak.
sen öyle zannettin.
hem sen kendini adam mı zannettin.
işte camur karşında,
sen var ettin
sen yok et.
o camura şekil veren de var elbet...
her sabah;
bir kırılma noktası,
ruhumun özü,
özgürlüğün uyanışı,
özgürlüğün yollarında,
kalbimin atışı.
bana bir kalem verin,
özgürlüğü yazayım
bana bir ses verin,
özgürlüğü haykırayım
bana bir yol verin,
özgür,
sessiz,
özgürlüğüme uzanayım.
yalnızlık,
yine yagmurlu bir gecede yalnızlık.
herkes sevdigiyle beraberken.
şerefsiz bi yalnızlık.
ben yine yalnızım.
keşke kalbimdeki yalnızlık,
yanımda olsaydı.
biliyorum.

desemde farketmiyor.
bu şerefsiz yalnızlık.
göz yaşlarım yagmur damlalarına eşlik ederken,
yine bir hayal oldu,
bırakıp gitme be beni yalnızlık.
bu şerefsiz yalnızlık.
gene bırakıp gitin beni be yalnızlık.
ya hakikaten şerefsiz bi yalnızlık...
koy başını omzuma yine
aldırma söylenmeden kalsın
düşünülmedikler, bilinmedikler
bırak unutulsun geridekiler
özlensin ilerdekiler
bırak yansısın camdaki donuk ışık
usulca ışıldarken sabah
aydınlanırken uçup giden yeşillik
gel uyuyalım güneş görünürken
aşınca tepeyi göz kamaştırıcı ışık
bir ışık hızıyla gir beynime
yankılansın özlemin!
ama şimdi sanki sevdalı gibiyiz
sanki karanlıkta sezinledik aydınlığın başladığı yeri
sanki kuruttuk gündüzü geceyle
aydınlığın karanlığında görür gözlerimiz
"gündüz yarasalarıyız biz!" * **
yine bir hayalim var.
yine bir takıntım var.
sarılmak isteyip de sarılamadıgımın...
koklayıp isteyip de koklayamadıgımın...
beklemek isteyip de bekleyemedigim...
isteyip de,
diyemedigim...
sen benimsin diyemedigim...
e ben diyememedim,
demediğim...
derinliğin vurguna hasret odalarında gezmekte fikrim,
yürüdüğüm kaldırım taşın da bile yüzün varken,
sen terketsen beni, şehir yaşatıyor ikimizi...
gel ardımdan,önümden yürü istersen,
gerelim faniladan bayrağımızı, kibrit çöpünden gemimize,
yüzelim yarım kalan hayallere,meleklerin ilahileriyle...
dibine kadar batalım günahın, yanmadık zerremiz kalmasın aşk cehenneminde,
sararmış arşivlik duygular çıksın dosyasından, şeytan olsun mübaşirimiz,
müebbet alalım hayat celsesinden...
ibreti alem için asalım tüm terkedişleri,
kendimizi sallayalım taksim meydanın da,
kahrolsun kavuşamayanların kardeşliği diye bağıralım meydanlar da,
sıyıralım zikri fikirden,dervişi yolundan alalım,
mevleviyi sevgilisinden...
en taze biz olalım, en sevap biz olalım, en günah biz olalım,
en çirkin sen ol, en iğrenç ben, en güzel sen ol, en aptal ben,
bırakalım fani et yükünü dünyanın sırtına,
gel ruhlarımız halvet olsun gal-u belada...
bir gün bir gün bir çocuk
dese abi gir içeri
bizim sokak yokuştur
gaffaları tohuştur
gene karıştırıyom ben
bu nacizane şiirleri...*
tamam ben anladımki.
bi daha aramamki.
sormamki.
zaten ben kimimki.
e beni boş ver,sen kimsinki.
yabancısınki.
ya sen kimsinki
ama sen anlamasınki,
cünkü sen,
sen degilsinki
hem ben kimimki
aman boş ver biz kimizki
yazamıyorumki