bugün

açardın,
yalnızlığımda mavi ve yeşil açardın.
tavşan kanı, kınalı berrak,
yenerdim acıları, kahpelikleri.

gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,
gözlerinde yatmak zindanı.
gözlerin hani.

ahmed arif - unutamadığım.
isteyen devamını bulup okusun gençler.
yaşanan anları anlarım da
ya yaşanmayanlar...
Ya benim dertli başım
nedensiz ağlamalarım
çaresizliğim çıkmazlarım...

Beni bana bırakmadın
bunlar neydi anlamadım
bu bir yalan olsa gerek
ve ask bize dönmeyecek.
en güzel kadın miranda kerr
biz yazarlar hep derbeder
öğrenci desen siker geçer
sneijder belanızı siker.
bugünlerde ben,
herhangi bir hikaye yazmak istiyorum,
içinde sen geçen.
öylesine bir şiiri seçip okumak istiyorum,
sonu seninle biten.
Korkularla yüzleş me
Yüzleş kendinle
Korkunun en büyüğü sende
Neyi yaşamaktan korkuyorsan
Onu yaşıyorsun aslında.

Aslında zamana sığınıyorsun
ilacı değil zaman hiçbir şeyin
Zaman; koca bir yalan
Her şey sende aslında
Ve sensin her şeyin sebeplisi.

Şimdi vardığın bu sonuçta
Sığındığın bu limanda
Rehberlik etmez sana zaman
Bir sen varsın, kendine inan.
ACIYOR

Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

turgut uyar
bir iskemle bir soba
ha babam yelliyor kestaneleri
kimse farketmiyor onu
öylece geçiyorlar
oysa durmadan yelliyor, elleri kararmış
ihtiyarca bi amca
saçları dökük bıyıkları sarıya çalıyor
tütünden

bütün gün hiç konuşmadan kestanelere bakıyor
bazen sade bir kıpırtı oluyor dudaklarında
ama hemen geçiyor
kestanelerim var demeye bile utanıyor sanki

kestanelerim var...
şiirden ziyade şarkı sözüdür. ilk yazılan şarkı sözüdür, önemi büyüktür. * *

melankoliye teslim olmuş ruhum ve ben varım
epey uzak hayallerim ve kırılan umutlarım
bütün varlığım budur benim, dünyaya yabancıyım
güzelliği düşünmek için bir rüyaya dalmışım

epey derine dalmışım, çıkamadan boğulmuşum
beni bekleyen insanları nankörcesine unutmuşum
kalan bir kaç parça umudu yeşermeden kurutmuşum -ki
burası benim ütopyammış, ben aslında yokmuşum

kopmuşum emellerimden ve belli hedeflerimden
yakmışım geçmişimi, silinmiş resimlerimden
bakmışım dönüp geride kalan onca hatıraya
hesaba çekmiş anılar beni, bağlı ellerim prangaya

ümitsizliğimi kırmak istedim, kırılan umutlarım oldu
benliğime güvensizim, kendime güvenim soldu
ağlayan gözlerimin artık pınarları kurudu
bağlayan beni hayata, küçük bir kız çocuğuydu.
kimi iş bulamaz işsiz olur,
kimi de yemek bulamaz aşsız.
sevmek nedir bilmeyenler sevgisiz,
ve de zamandan yakınan zamansızlar.

peki, yaşsızlar kimlere denir ?
yaşsızlar, onlar en kötüleri ne olduğu yaştadır ne de aradağı yaşı bulabilmişlerdir.
iki zaman arasında sıkışıp kalmışlardır onlar.

peki bir çözümü yok mu ?
elbette var.
nedir ?
sevgi.
sevgi mi, nasıl ?
evet sevgi, onlar aradıkları bekledikleri sevgiyi bulamayanlardır, onlar için tarihler rakamlardır sadece başka değeri yoktur. sevgiyi bulduklarında yaşsızlıklarından kurtulucaklardır ancak.
Hayat kısa...
Ve bir o kadar da uzun
Sanki gemisi gibi Nuh'un
Her telden var nereden baksan
Her telden, bir avuç insan
Anlamsız bir bütünün parçası hepsi
Olacak, çıkana kadar beşerin son nefesi
Çıkacak, çıkacak ya nasıl bir bilsen!
Ancak geçtikten sonra binbir meşakkatten!
Biri koyar önüne bir rus ruleti
Beş şıklı, sanki kıyamet alameti!
Geçtin diyelim, şanslısın(!) birader
Ancak çok sevinme yakındır keder!
Dört sene daha alırlar o kısacık ömründen
Geriye ne kaldı, az sonra öldün sen!
Kimsenin umurunda mı sana olacaklar
Sen ezil, sen çalış, onlar yine mesutlar!
Sen canını dişine tak, ya ne için?
Bir cübbe, bir kep, bir kuru diploma için!
Ya sonra?
Sonrası meçhul işte
Kalan ömrün ki ne kaldıysa elinde?!
Ya geçecek lanet bir okulda yine
Ya da sürünecek sersefil bir işte
Hayat güzel! Kim demiş?!
Onun yanında Cengizhan halt etmiş!
Güzel olmasına güzel, ama kime?
Ezileni tekrar tekrar ezene!
Garibim, ezilen ne bulmuş ki şu hayatta?!
Kabahatse kemikte değil, dayanan bıçakta!
bir gece deli gibi geçecek sandığım
meyhane masasında nelerin geçtiğini anlamadan uyandım.
29 ekim icin ilkokuldayken bir kere şiir yazmıştım, 16 kıta sürdü daha da devam etmedim, düz yazı bizim işimizmiş.
bir öfkeydi yalnızlık, geceleri susturduğum.
benler çatışmasıydı, bir ben'i küstürdüğüm.
gözlerden kalbe giden kurşun misali yaşlar,
kalbe değmesin diye fırtına estirdiğim.
Küçük bir öksürükle başladı bu illet hastalık...
Daha sonra ateş bastı her yanımı ve sen sandığım sanrılar bırakmaz oldu yakamı.
Doğru, ateşli bir hastalıktı geçirdiğim,
Baksana bitkinlik bile emir verir olmuştu.
Doğruca gidip yatağa bıraktım kendimi
Hadi şimdi getir dudaklarını da ört üzerimi...
seni izliyorum sevgilim,
uzaklarda bir yerden.
üstünde en sevdiğn renk kazağın
iki elinin araasında sımsıkı kavradığın kahve fincanı
yüzündüyse o çocuksu masum ifaden
düşünceli gibisin ama gülümsemen eksik değil dudaklarından

şiirler gibi güzel uzun saçlarını yine açık bırakmışsın
oynamayı sevdiğim seninse o ütopyalar kadar güzel gözlerinle kızgın kızgın baktığın anlar geldi aklıma saçlarını görünce,
sonrasındaysa sımsıkı sarlıp güldüğümüz anlar.
bekliyor gibisin kapı açılacak ve gelecek diye bekliyorsun
gözlerinde bir umut ışığı bekliyorsun...
ve kapı sesi duyulur,
adımlar duyulur ve gözlerin kapıya döner içleri gülerek,
bakarsın kapıya kalbin o ufacık kalbin hızlı hızlı atar.
gelen yüreğin miydi,
gelen kimdi ?
Her sozcuk kendi güzelliğini sunar cumleye. Her gülûş günü ve hayatı renkli yapar. insan hayatına sozcuk tadinda gülûşleri koymalı ve başucundan eksik etmemeli. Bu gülûş senin, sözcüğün adı da sensin benim için.
Kula kulluk etmek değil de benimkisi,
Sevdanın hakkını vermek tabiri caizse!
Şimdilerde gitmek, başıyla sonuyla karşılığı olmayan bir fiil.

Yalnızlığı tanrıyla pay ettiğimiz gecelerde,
Bu sevda denilen hissel müessesede hatıraların tek kutsal emanetimdir.
ismin kutsallıktan ambargo edilmişken hemde!
Aklının ucundan geçmek için girdiğim o yorucu seferlerde
Seyir halindeyken,
Tam da o aramızdaki inançsız köprülerde şarampole yuvarlanışlarım;
Gözüne girmek için bin bir takla atan mahlukatlar arasında mukayese edildiği vakit,
Adalet sadece bir kadın ismiydi.
Ve benim için aşk,
Tanrıya giriş yasağı olan bir ütopyanın örsünde dövülmüş gibiydi.
Evrene son anda yetiştirilmiş illegal bir psikoloji.
Kendimizi ötekileştirdiğimiz bir otobiyografi.
Ruhumuza ruh kattığımız merdiven altı bir otopsi.

Ah Amata, her şeye rağmen saçların hür olduğum tek özerklikti.
Bitmesin tellerinde banada yer olan bu ileri demokrasi!

Kula kulluk etmek değil de benimkisi,
Sonuna kadar inanmak sadece!
Şimdilerde sevmek, başıyla sonuyla inkar edilen bir yara.

Bedava olan ibadeti pahalı bir imana dönüştürmekti seninki.
Veya gökyüzünü şifreli yayına koymakla eşitti.
Duyguları ağır ödeten kapitalist bir rejimdin.
Konak hücrelerime kadar yerleşen köklü bir inancın eseriydin.
Seni sürsem şimdi kendimden tanrıyla ters düşeceğiz, biliyorum.
Biliyorum, tanrıyla akrabalığın göz ardı edilemezdi.
Aynı zamanda ismin kutsallıktan ambargo edilmişti.
iki devrik inancı bir bedende yaşatmak seninkisi!

Aşk, ölümden devşirilmiş melez bir cesetti birazda.
Birazda yaşardı aslında tüm riyakar tenler pahasına
Ah Amata!
Şimdi serp günahkar bedenimden tüm kalanları ganj nehri dudaklarına
Artık tek amacım ruhunda ruh olmaktır!

Emre Kaynak / Kalemden Sen Çıkarma Ayinleri
doğrusun yalan değil seni jiplerle gezdiremem, ama şunuda bilki kadın omuzlarım senindir!
senden tek isteğimdir biraz olsun gül yeter, o gamzen görüldüğünde tüm dünyalar benimdir!
"seher vakti kalkar namaz kılarım,
günahıma gizli gizli ağlarım.
yaralı gönlümü yine dağlarım.
derdimin dermanı mekke yolunda.

susadım çöllerde yanar ciğerim;
benliğine serap görür gözlerim
allah'ım bir damla zemzem isterim.
derdimin dermanı mekke yolunda.."
beyaz şoför
ve aralıkdaki çizgisiz yollarında
karınlık bir odaya biraz fazla geldiniz
yarınız tekerleğin altına
ölmeden heber verin muhattap olmak istiyorum açtığınız çukurlarla.
terkettin aşkımı bana vermeden,
benle derdin neydi bu zulüm neden,
dolaştırdın köşe bucak demeden,
seni gazel gibi kurutsun allah.

yanağın kırışsın saçın dağılsın,
kör olsun gözlerin belin kırılsın,
varsın her gün bin kol sana sarılsın,
seni gıdım gıdım yok etsin allah

kar gibi eritsin çöl gibi yaksın,
çürütsün dilini lal gibi yapsın,
eskiyip atılmış şal gibi yapsın,
çöplükten çöplüğe sürütsün allah.

kahkaların feryada dönsün inşallah.
bir yığın alevle çıksın her bir ah.
milyonlarca defa desen de eyvah,
yılanlar misali süründürsün allah...
yargılarını infazlarken üzerimde bir bir
gözlerinle boğduğun okyanusun ölü balıklarını karaya çıkartmakla meşguldüm
bana karşıdan gösterdin ama
arzum orta parmağını öpebilmekti.
Sen oradan öyle gülümseyince
Ben buradan bir koşu Barcelona’ya gidip
Zilleri çalıp kaçıyorum.
Çıkmaz bir sokaktan girip, her kapıdan kendime çıkıyorum.
Bir sokak ki rengi gül, tadı kırmızı.
Hani bana kırmızı yakışmazdı?
Sen gülümseyince kendime şaşıyorum.

Al al oluyor yanaklarım
Ben bir dalıp geleyim diyorum
Ortaköy'den kendimi bırakıp
Manş Denizi’nden çıkıyorum.
Bir deniz ki rengi anemon, tadı mavi.

Candan Selman
Yeminim var, yeminim var....
Senden başka sevemem yar.
Adını yollara yazdım.
Bizi bekler yarınlar…
iyi dersler arkadaşlar!

mecnun çınar
kaba tavırları,
beğenilmeyen şiirleri vardı.
hiç toplayamamıştı karışık aklını.
ne olsa giyer, yemek seçmezdi.
hiç sevmediği memuriyetin
sonu olacağını düşünürdü.

toplayıp iki parça eşyasını
attı kendini o kadının evine
düzeltip façasını,
terk etti ucuz şarapı.

artık parlak gözleri
cilalı sözleri vardı.
kitabı milyon satmıştı.
terk etti o kadını
bacakları kısa,
göğüsleri küçük diye.

sıçradı terli bedeni
karga seslerini duyunca anladı.
daireye giden tren çoktan kaçmıstı.