bugün

uludağ sözlük'te yaptığım hede. sabahtan beri o başlık senin bu başlık benim geziyorum sıkıntıdan.

lan ne hevesle geldim buraya, hiç mi benlik bir iş yok. kitleyin bir şeyler bari sıkıntıdan patlamayayım. şimdiden masaya çentik atmaya başladım biteceği günü saymak için. telefonda internet paketim var allahtan da en azınan şu korumalı internetle cebelleşmeden sıkıntımı dağıtıyorum biraz twitter, sözlük falan derken.
Cogu zaman pek birsey kazandirmayan isi ogrenme amacli belese yapilan amelelik.
şuan yaptığım şey.
yani ne kadar boş olduğunu görün internete girip gezin gezin, bikaç şey öğrettilkten sonra kendi halinize bırakıp belli bi saate kadar sizi burda tutsunlar boş boş...

not: ben şanslıyım istediğim saatte gelip istediğim saatte gidiyorum tanıdık torpili.
şu an içinde bulunduğum mesleği öğrenme etkinliğidir. resmen ömrümü çalandır, hayattan soğutandır, sabahın 5:40'ında kaldıran, akşam 7'de evde oldurandır. Saat 10'da yatağa zorla götüren, gün içinde güneşi iliklerine kadar hissettirendir. Böyle bir sürü kötü etkisi vardır aslında ama asıl kötülüğü şudur ki bir sürü insan görürsün, sonra senin stajda yapıp böyle deli gibi yandığın 20 günü, orada çalışanların hayatları boyunca yaptığını düşünüp önce bir üzülürsün, için burkulur. Sonra stajyerler arasında bir çocuk görürsün, çocuğun tipinin iyi, boğaziçi üniversitesinde okuyan ve staja Bmw ile geldiğini görüp sinir olursun. Daha sonra işten çıkarsın servise toz,toprak içinde leş gibi kokarak binersin. Servis hareket eder, içindeki en ucuz dairenin bile milyon dolarlık olduğu siteyi ve o sitede havuza giren insanları görürsün daha da bir sinir olursun. Sonra karışık duygular içinde acaba boşuna mı yaşıyorum diye kendine sorarsın da sorarsın. Sonra da bu entry milyonlarcası arasında kalıp, tozlu raflara kalır. öyle işte.
mal lan bu bakışları altında bırakabilen durumdur. aslında sizin tahsiliniz karşıdakinden üstündür. fakat iş hayatında deneyim diye birşey vardır ve imza yetkisı dışında bütün taşaklar orada konuşur.
ayıptır söylemesi büyük bir şirkette mühendisseniz havalıdır. giydiğiniz mühendis kıyafeti ve beyaz baretle birlikte saygınlık görürsünüz. hatta bazı çaylak işçiler yanınıza gelip işle ilgili soru sorarlar, bozuntuya vermez, emir verirsiniz. tecrübedir, güzeldir.
çoğunlukla bos bos geçen ve özellikle liselilerin cay kahve yapmayı ve fax çekmeyi öğrendiği yerdir. Üniversite öğrencileri daha rahat bırakılır. ilk başlarda birseyler öğrenmek için çabaları görürsün ama kısa surer. 2 yıl önce bende yaptim şimdiki stajerimde de kendimi görüyorum; )
yarın başlayacağımdır.ilk kez yapıcam.bi lisede.o kadar farklı duygu ki.ne giyecegimi dahi bilemiyorum.o veledlerin arkamdan ne söyleceklerini hesap dahi edemiyorum.bakalım hayırlısı.
bu yıl boyunca içinde bulunacağım durum.
cok sikintili eylem. ne istersen var yani.
bana son 3 haftamı zehir eden uygulama. o stajı naylon yapmazsam bana da the man in a suit demesinler!
adam gibi yapıldığında çok yararlı bir uygulamalı öğrenme yöntemi.

ama yarrak gibi geçirirseniz bir bok öğrenemezsiniz. ben de bir ortaokulun p.d.r. servisinde yapmaktayım stajımı. ancak stajı ne kadar boş geçirdiğimi, haftalık devam fişini doldururken fark ettim. benden gün gün, ne gibi faaliyetlerde bulunduğumu yazmamı istiyordu bu müsvedde. oysa ki, öğretmenlere dağıtılacak ufak kitapçıkları zımbaladığım o gün, benim en yoğun günümdü. çok yorulduğumu düşünüp mutlu olmuştum o gün. dile kolay, 60 kitapçık...

bunu tabi ki yazdım devam fişine. büyük büyük yazarak salı gününün kutucuğunu doldurabilmiştim böylece. ancak diğer günlere ne yazacaktım. mesaimin büyük bölümünü hanife ablanın yanında geçiriyordum. ondan da bahsetmeliydim muhakkak. hem okulu çekip çeviren kişiydi o. ancak kurum danışmanımdan çok okulun çaycısından bahsetmem abes kaçabilirdi. vazgeçtim onu yazma fikrinden. hanife ablayı, tavşankanı çaylarını, tatlı sohbetlerimizi yüreğime gömdüm.

bir keresinde kurum danışmanım olan pdr'ci gülden hoca önceki yıllarda okulda yaptığı projeleri, çocuklardan ve velilerden aldığı geri bildirimleri anlatırken sözünü kestim. tenefüs zilinin çaldığını, çocuklarla kaynaşmak için onlarla top oynamak istediğimi söyledim. sevinerek, olur dedi. bahçeye çıktım. baktım iki ufaklık basket oynuyor. "naber yakışıklılar, ben de sizinle oynayabilir miyim?" dedim. şöyle bir süzüp, "olmaz biz oynucaz" dediler. "peki" deyip içeri girdim. hanife ablanın getirdiği çayı içtim. böylece çarşamba gününün kutucuğunu dolduracağım bir faaliyetim de olmuştu.
Bilgi işlemde yapması diğer departmanlara göre daha güzel olan hadisedir. Herhangibi bir departmanın müdürüde olsa hele birde uyuzsa inadına işi uzatıp kıllık yapmak elinizdedir.
Para para yok.
bulunamayandır, neyim eksikti lan benim. 2.sınıfız diye insandan mı saymıyorlar, nedir? resmen ölü taklidi yapıyorlar; ehe ehe biz bi değerlendirelim size dönücez. *
Okulumun uzamasına sevindiren,dört elle kırk parmakla öğrenciliğime sarılacak olmama sebep, gönüllü getir götürgeçlik.
Okulu uzatmama neden olan hala ne yapacagimi bilmeden gidip geldigim kutsal gorevim.
2013 Temmuz'unda öğrendim ki okulu bitirmem için zorunlu dış staj yapmam gerekiyor. Yüksek lisans ve akademik hayallerim için en zor aşamalardan biriydi çünkü basın sektörünü eleştirmeye bayılıyordum ki hâlâ öyle. Bir süre naylon staj arasam da el mahkum gerçek bir staj yapmaya karar verdim. 30 gün kahve taşımak yerine yapacak çok işim olduğuna kendimden başkasını ikna edemiyordum zira.
Sabah 'ta ayarlanan staj için gün sayıyordum. Endişeliydim. Üstelik dangozca ve de ukalaca beni kültür sanata vermeleri gerektiğini söyledim. Kesin yıpranacaktım...
Yanılamamıştım çünkü stajımın ilk günü Şengül Hn. yüzüme bile pek bakmada konuşmayı tercih etti ve beni Olkan Bey'e teslim etti. Sürekli evlilik yüzüğünü parmağından çıkarıp oynayan adamdan hemencecik gözüm korkmuştu. Yanına oturttuğu gibi plastik sanattan resime uzanan sözlü sınava tabi tutulmuş ve oracıkta masaüstündeki çöp kutusuna girmek istemişim.Olmadı. Üstelik ilk günümde gazeteden 23:00'te çıkabilmiştim.
Ekipteki herkes hoşgeldin gülümsemelerini eksik etmedi ama ülkenin gergin dönemleri onlara fazlasıyla yansımıştı. Kendime bir bilgisayar buldum. Ne yapsam bilemedim, kendimi işe yaramaz hissediyordum. Öğle yemeği saatinde kendi başıma kaldığımda Damla beni davet etti ama en yakın arkadaşım da aynı yerde staj yaptığı için onunla gitmemiştim. Yemeğe çıktığımda Dilek'e tüm korkularımdan söz ettim ve o kendi servisindeki insanların organik bal tadında olduğunu söyleyince şansıma bir kaç atıfta bulunmadım değil. Karar aldım, gazeteye olabildiğince gitmeden bu stajı atlatmalıydım...

Neredeyse öyle oldu. Kimi zaman bahanelerle kimi zaman da gerçeklerle stajımın iki haftasını erkenden çıkarak geçirdim. Çay getirme işlerini Olkan Bey'in isteği üzerine Fırat öğretti. Saat 18:00'dan sonra bedava çay kahve ekibin çok hoşuna gidiyordu. Benim de öyle denebilir. Çünkü çay servisinden sonra kimse bana dokunmuyordu. Son iki hafta "Stajyer bir şey yapmıyor" denilince gündem toplantısına birkaç madde yazdım, sırf katılmış olmak için. Sunduğum haberleri anlatırken yanaklarım kıpkırmızı oluyordu, onlara göre saçmalıyor olabilirdim. Bloglarla ilgili bir haberi kabul ettiklerinde nasıl pişman oldum bilemezsiniz. Amacım sadece bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekti.
ilk haberde anlayışlı olurlar demiştim ama binlerce kişinin okuyacağı haberi sallabaş yapamazlardı ya...
Çay servisinde ustalaşmaya başladığım için ve önerdiğim haberleri hızlı teslim ettiğim için sevilmiştim. Sevilmek dediğim artık adımı biliyorlardı, fazlası değil.
Birkaç çeviri ve üç dört haberi zorunluluktan sıyrılmış, yeni şeyler öğrenme güdüsüyle yapmaya başlamıştım. Durmadan okuyordum. Aklıma ne gelirse o anda sunuyordum. En korkuncu Şengül Hn. haberimin son halini okuduğu andı ki Yeşim'in okuduktan sonra pek mesele olmuyordu. Kimi zaman öğle yemeklerinde eve gidip bir saat müzik dinliyor öyle geri geliyordum. Son günlerde Damla ile yemeğe çıkmaya ve işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmeye başlamıştım.

Stajımın son haftasında Necla Hn. yanına oturmuş birden bire neler yaptığımdan söz eder olmuştum. Onu işlerimden daha çok etkileyense insan Müzesi blogum oldu. Bu blogun işime yarayacağından habersizdim. işler tıkırında gidiyordu. Stajımın son gününde buruk mu desem yoksa hayal kırıklığı mı desem bilemedim ama bir hâlde oturup gazeteleri okuyordum. Buruk olmamın sebebi gazeteye hızlı alışmış olmam ve gerçekten diğer stajyerler gibi gelip geçici olduğumu anlamamdı. Fark yaratamadığım gibi iz de bırakamamıştım. Yeşim rüyasında benim için mutlu haberler aldığını söylese de rüyaya inanmak bana göre değildi.
Tam bunları düşünürken arkamda sert bir ses. Sesi her zaman sert ama gözleri içtenliğini ele verir Şengül Hanımın. "Bu işi yapmak istiyor musun?" dedi. Ben afalladım, sadece kafa salladım. "Senin için yukarısıyla görüştüm. Ne olur bilmiyorum ama. Belki telifli alırlar belki de başka türlü, haberin olsun" deyip omzuma babacan bir tavırla vurup gitti. Yeşim'e döndüm gülüyordu. Nasıl başardığımı bilmediğim bir zaferin kutlamasını gülücüklerle yapıyordum.
Yüksek lisans hayallerim bir dersten kalmamla suya düşmüştü ve neden okuduğum işi denemeyeyimdi ki?
Bir hafta telefonumun sesini kısmadım. Her zil sesini duyduğumda telefona atlıyordum. Ümidimi kaybettiğim gün babaannemdeydim. Artık olmayacağını anladığımı bu nedenle de telefonun sesini her zamanki gibi sessize alabileceğimi söylüyordum. Benim kaderim seviyor ya olayları Türk filmi tadında yaşatmaya. Telefon tam elimdeyken çaldı. Tanımadığım bir numara. Açtım "Ben Turkuvaz Medya iK Hayriye...." dedi ve iki gün sonra görüşmeye çağırdı. Telefonu kapattığımda balkonda kahkahalar atıyordum. Birçok iş yapmama rağmen bu az çaba sarfedip çok büyük ödüllendirildiğim bir işti. inanamıyorumdu, falandı ve filandı.
Görüşmeye gittim, çok gergindi. Anlayamadığım sorular soruldu; "Neden ingilizce öğrendin?, Odan var mı?"...

Görüşmeden bir hafta sonra altı aylık yarı kadrolu olarak işe başladım.Ve altı ay sonra da tam kadrolu muhabir olarak yoluma devam ettim. Ekibe dahil olduğumdan bu yana çok insan ayrıldı ve iyi kötü birçok olay oldu. Ekibimi önce dahil olmama müsaade ettikleri için sonra da her birinden ayrı bir telde şarkı öğrendiğim için çok sevdim. Her gittiğim yerde mutlu eklerden söz ettim. Gazetecilerin iş çeviren ve dedikoducu insanlar olduğunu söyleyenlere sabah kahvaltılarımızı anlattım. Kimi zaman hepsine sarılmak istedim. Benim uçuk olduğumu düşünüyorlardı, haksız değillerdi. Ama ne güzellerdi.

Güzel iş.
Şanslısın diyenlere katılıyorum ama zaman geçtikçe her güzelliği son kullanma tarihi mi geçiyor nedir?
Meslek sahibi olmadan önce yapılan alıştırmadır.
eğitim görülen bölüm adına gelişim fırsatıdır.ülkemizde çoğu öğrenci naylon diye tabir edilen şekilde staj kabul ettirmektedir.

ps. yaz için staj yeri arıyorum yardımcı olabilicek arkadaşların mesaj atabilirse sevinirim. mimar/mühendislik ofis.
evraklarının tamamlanması sinir harbi olan şey.

3 nüsha ondan 32 nüsha bundan 800 fotoğraf şuraya cumhurbaşkanında imza buraya ananın ...
bu yaz yapmam gerektiği halde daha elimi sürmediğim olay. elimde patlamasa bari.
bugün son günüm ve benim için bir basamak oldu diyebilirim.
Kısaca öğrenciyi s*kmek.

Ayak işinden önemli işlere kadar çalışanlar öğrenciyi kullanır.
Arayıp arayıp bulamadığım, staj yetmezliğinden okulu bitiremeyeceğim bu gidişle.
güncel Önemli Başlıklar