bugün

fügen ünal şen in bir kitabı, ama aşk tan anlamayanlar uzak dursun lütfen.

Bahar gelir, yüreğim ısınır biliyorum.
Bir gelsen ve bir daha hiç gitmesen diyorum.
Ben bu pişmanlığı hiç unutmasam...
Seni, sen yokken sevdiğim kadar en az...
Seni, sen yokken aradığımı bir bir...
Çaresizlikleri, yalnızlıkları harf harf...
Kimsesizlikleri, satır satır...
Sensizlikleri an be an...

O zaman mine çiçekleri kanatlanır, kelebek olur, gözlerime konarlar.

Ben griyi hiç sevmiyorum. Çünkü o Allah ın belası bir renk. Ve ben Allah ın belası hiçbir şeyi sevmiyorum şu günlerde.
Senin yüzünden.
Sen sevgileri tükettin içimde.
Sevmeyi tükettin.
Ne bileyim, Allahın belası her şeyi tükettin içimde.
Her şeyi...
Geriye bir kendini bıraktın.
SAHi SEN ŞEKER PEMBESi BULUTLARI NEREYE SAKLADIN?
Him Bilmedim!...
Önce miydi, Sonra mıydı, Yağmur muydu?...

Sonra yağmur başladı... Serindi.
Denizin iyot kokusu, yosun kokusu, tuz kokusu,
çakıl taşlarının kum kokusu billur damlalarda toplanmıştı.
Yüzümü göğe kaldırdım.
Sonbaharın sarı yapraklarında nefeslenen
damlaların savruluşlarını seyrettim.
Damlalarda gökkuşağı kırılıyordu. Ya da ben öyle sandım.

Bir yağmur damlası gözümün tam içine düştü.
Acı duydum. O serin ıslaklık,
burgu gibi gözbebeğimden yüreğime kadar indi.
Gökkuşağı uzaklarda parça parça oldu.
Belki de olmadı, ben öyle sandım.

Saçlarım yüzüme yapışmıştı ve ellerim üşüdü birden.
Durup dururken sokağım yabancılaştı gözümde.
Telaşlandım, güvensiz hissettim kendimi.
Tüyleri ıslanmış, ıslanınca daha da siyahlaşmış,
sert ve uzun gagalı kargalar havalandı köşe başından.
Islak kanatlarının gürültüsü sonbaharın sessizliğinde yankılandı.
Belki de yankılanmadı, ben öyle sandım.

Yağmur gürültüsüzdü. Sadece yağıyordu.
Sakince ve sessizce. Ilık değildi hayır. Serindi.
Yavaş yavaş yağıyordu.
Yolun eğik bölümünde biriken suda zıplayan damlaları
saymaya kalktım. Bir, yedi, yirmiiki...
Suda yüzüm yansıdı.
Islak saçlı, yabancı bakışlı yüzüme bakakaldım.
Bir damla sudaki yüzümün üstüne düştü.
Gözümün çevresinde bir halka oluştu önce.
Sonra bir tane, bir tane daha...
Hızla çoğalan küçük halkalar yüzüme yayıldılar.
Onlar çoğaldıkça, karıştım. Ben karıştıkça halkalar çoğaldı.

Yağmur hızlandıkça her şey karıştı. iyot kokuyordu evet.
Denize gidemeyenlere, denizi getiriyordu.
Çocuksu bir hayal filizlendi yüreğimde aniden.
Herkese istediğini getiren yağmurlar,
rüzgârlar dolaştı durdu hayallerimde.
Kuşların renkli kanatlarında kırıldı bu kez gökkuşakları.
Yeni, hiç görülmemiş renkler uçuştu.
Mavi renk geldi avucuma kondu.
Sanki bir kuştu. Dokundum.
Küçüktü, sıcaktı ve yüreği telaşlı atıyordu.
Belki de atmıyordu, ben öyle sandım.

Yüzümü suda bıraktım.
Çocuksu hayalleri sokağımın başında.
Küçük ve başıboş adımlarla,
seyrek yapraklı ağacın yanına gittim.
Islak ve karışıktım.
Yağmur hiç dinmeyecek gibi yağıyordu.
Yorgundum herhalde. Yağmuru da, rüzgârı da,
yorgunluğumu da umursamayacak kadar...
ince gövdeli ağacın gövdesinde dolaştı gözlerim.
Bunca yağmura rağmen kuru yerleri vardı; şaşırdım.
Yaslandım. Yüzümü göğe kaldırdım.
Sonbaharın sarı yapraklarında nefeslenen
damlaların savruluşlarını seyrettim.
Önce miydi, sonra mıydı, yağmur muydu?
Hiç bilmedim.